Muhalefetin adaylık imtihanı
CHP lideri Kılıçdaroğlu ‘muhafazakar-milliyetçi’ bir iktidarla (uzun süredir ‘muhafazakar-demokrat’ değil) rekabet edecek siyasetin ‘kimya’sını buldu sayılır.
Dini değerlerle ve tezahürlerle kavga etmeyen, bu alanlardan siyasi polemik açmayan, eğer bir politik atak yapacaksa daha çok ekonomi ve hukuk konularındaki arızalara odaklanan, ‘solculuk’ dozu düşürülmüş, ‘sağ’ ile mümkün olan ‘müşterek’leri bulmaya çalışan bir siyasi çizgi.
‘128 milyar nerede’ sorusu ve kamu görevlilerini hukuki olmayan emirlere uymamaları konusunda uyarması bu çizginin ürünüydü.
Ayasofya’nın açılışında bile hissedilir bir menfi tutum takınmadı Kılıçdaroğlu.
“’Açtığım takdirde oyum artacaktır’ diyorsa ve hedefi böyle koyup ‘ben bunu söylediğimde CHP bana itiraz eder ben de bundan oy devşiririm’ diye düşünüyorsa hayır bunu düşünmesin. Otursun hemen kararnameyi imzalasın” dedi. Açılış Cuma’sına katılmadı, gerekçe olarak da ibadetin kameralar önünde yapılmasını uygun bulmadığını söyledi.
“Atatürk müze yaptı, siz kim oluyorsunuz” gibi bir söyleme meyletmedi.
Kılıçdaroğlu uzun tecrübeler sonucunda elde ettiği bu terkibi mahalli seçimlerde uyguladı.
Sadece CHP’nin seçmeniyle ulaşabileceği seviyenin limitlerini gördü. Kendi siyasetinin penceresini genişletti.
‘Tipik’ CHP’li olmayan, ‘mazi’lerinde veya ‘hal’lerinde ‘sağ’ sayılabilecek motifler bulunan başkan adayları, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu Ankara’da Mansur Yavaş seçimi kazandı.
Kılıçdaroğlu’nun bu terkibi önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde de tatbik edeceği düşünülebilir.
Kılıçdaroğlu’nun bazı konuşmalarında ‘dostlarımızla birlikte’ demek yerine ‘mütekellim’ siygasını kullanması ‘yapacağım’ ‘edeceğim’ demesi terkibin kullanılıp kullanılmayacağı konusunda tereddütlere sebep oldu.
Ana muhalefet partisinin liderinin cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmesi son derece doğal.
Ama Kılıçdaroğlu’nun kendi geliştirdiği siyasetle ne kadar mütenasip olduğu tartışılabilir.
Evet, İYİ Parti lideri Akşener cumhurbaşkanlığına talip olmayacağını açıkça söyledi. Böyle bir sözün siyasi analizi ‘feragat’ kavramıyla sınırlı kalmıyor. Zımnen iddia sayılabilecek tarafları da var.
Hatta ‘tavsiye’ olarak yorumlanabilecek tarafları…
Belli ki, bir süredir yükseliş grafiği çizen oylarıyla aday belirlemede Akşener’in bir sözü olacak.
İYİ Parti kendi tabanına hitap etmek zorunda.
Sınavı, HDP. Hem oyuna talip olması hem mesafeli durması gerekiyor.
Henüz Millet İttifakı’nın dışında duran Gelecek Partisi ve Deva da mutlaka seçimin önemli aktörleri.
Hakeza Saadet…
HDP tüzel kişilik olarak ittifakın içinde değil.
Ama HDP’nin seçmeninden iktidar-muhalefet herkes bir şey istiyor.
Millet İttifakı’nın da istemesi normal.
Cumhurbaşkanı adayı belirlenirken bütün bu faktörlerin bileşkesini bulmak büyük maharet.
Bir adayla Türklerden, başka bir adayla Kürtlerden daha çok oy alıyorsun.
Ortasını nasıl bulacaksın?
Denenmiş ve başarılı olmuş bir terkibin yeniden kullanılması makul de, bunu nasıl başaracaksın?
Kolay değil.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı şanslı olduğu söylenen siyasetçilerden biri.
Tartışmalardan uzak duruyor ve bu özelliği bir avantaj gibi görünüyor.
Susması, tartışmalara girmemesi aday olmayı düşünmediğini mi gösterir yoksa tartışmamayı sonuç alıcı bir siyasi yöntem olarak benimsediğini mi?
Anketler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nu da seçilme ihtimali olan bir aday olarak gösteriyor. İmamoğlu’nun sık sık Anadolu’da görünmek için vesileler bulması cumhurbaşkanı adayı olduğunu fark ettirmeye matuf aktiviteler olarak yorumlanıyor.
Başka formüller, başka gidiş yolları arayanlar da vardır muhakkak.
Bütün bunlar, Millet İttifakı’nın aday belirleme sürecinin suhuletle geçmeyeceğinin belirtileri.
Belli ki yorulacaklar.
Bakalım kendi imtihanlarını başaracaklar mı?