Muktedir olan yoldan çıkıyor

“Anadolu coğrafyasındayız; maddi-fiziki kaynaklarımız, doğal güzelliklerimiz, tarihimiz, kültürel-manevi birikim ve potansiyelimiz dünya ortalamasının çok üstünde. Diğer İslam ülkelerinin çoğu da kendi imkân ve kaynakları hakkında şikâyette bulunacak konumda değiller. Huzur ve güven, barış ve esenlik içinde yaşayabilmelerinin önünde ciddi bir engel de yok. Gelin görün ki elliyi aşkın İslam ülkesinin her biri çok ciddi sorunlarla boğuşuyor; temel haklar ve özgürlükler, insanca yaşam, gelir dağılımı, adalet, sağlık, eğitim, fırsat eşitliği, barış, hoşgörü, geleceğe güvenle bakma, ahlaklı ve erdemli bir toplum örneği sergileme gibi konularda hiç de iyi durumda değiller.” (Ali Bardakoğlu, İslam’ı Yeniden Düşünmek, Kuramer.)

Ali Bardakoğlu Hoca sorun alanlarını bir bir sayarken hemen bütün alanlardaki perişanlığımız sizin de gözlerinizin önüne geliyor mu?

Hayır, bizim buradaki, Türkiye’deki perişanlığımız değil.

Biz de dahil olmak üzere Müslümanların yaşadığı her yerin perişanlığı.

Mesela Pakistan, mesela Bangladeş, Irak, Suriye, Mısır, Sudan, Somali…

Kavgalar, iç savaşlar, fakirlik, adaletsizlik, bir sürü lüzumsuzluk.

Biz bazı açılardan iyi sayılırız ama, yolsuzluk, adalet, torpil, ehliyet, liyakat, gelir dağılımı gibi konularda sürekli dibe doğru ilerliyoruz.

Hepsini alt alta topladığımızda ‘Ümmet’ olarak sınıfta kaldığımızda şüphe yok.

İslam’ı anlamadığımız için mi böyle olduk?

Bardakoğlu böyle bir yaklaşımı kolaycı ve sathi buluyor.

Benim ilk kanaatim:

İslam’ı anlamaya uğraşmadık bile.

Uğraşanlarımız olmuştur mutlaka. Ama onlar toplumları sevk ve idare edecek kuvvet ve kudrete malik olmadılar.

(Toplumları sevk ve idare edecek kuvvete sahip olsalar işler düzgün mü giderdi?

Emin değilim.

Kudreti eline geçiren yoldan, yani muktedir olan çıkıyor çünkü.)

Toplumu sevk ve idare edenler de İslam’ın ne dediğini umursamadan akıllarınca kendi ‘beka’larının gereğini yaptılar. Hala da öyle yapıyorlar.

Halbuki kimse ‘baki’ değil; dünyaya kazık çakmaya uğraşanların hepsi gitti, şimdi yok hiçbiri.

Dinin nasıl bir şey olduğu konusunda Ali Bardakoğlu’nun ne dediğine bakalım:

“Din, muhatabı olan insana özgür iradesiyle seçtiği hayat çizgisi, yapıp ettikleri üzerinden iyi ve doğrunun öğüdünü verir; onu eğitir ve aydınlatır. Ona doğru ve yanlış olanı ve bunları yapmanın sonuçlarını anlatır. Bu çağrıya kulak verip vermemeyiz de o insanın kararına bırakır.”

“Hayatın normal akışındaki mevcut ve muhtemel kirlenme ve sapmaları önlemek ya da en aza indirmek için din, yani vahiy ve peygamberler de sürekli yanı başımızda bize sesleniyor, bize doğru yolda yürümemiz için uyarı ve telkinde bulunuyor.”

Yani çok zor, içinden çıkılmayacak kadar karmaşık bir yol değil dinin tavsiye ettiği yol.

Boşuna denilmiyor, “Din-i mübin-i İslam.”

Tabii tarih var, gelenek var, siyaset var, din konusundaki fikirlerimiz bu birikimlerden etkileniyor.

“Bugün önceki asırlarda dini anlama ve uygulama yönünde gösterilen çabaya ve o gün için ulaşılan sonuçlara “Dini gelenek” adını veriyoruz. Tarih ve dini gelenekle bugün sağlıklı bir ilişki kurmak istiyorsak geleneği yok sayıp bir kalemde çizip atmak doğru olmadığı gibi geleneği kutsallaştırmak ve dinle eşitlemek de doğru olmayacaktır.”

“Selef ulemanın yazdığı kitaplarda yer alan bilgi ve önerileri düşünce süzgecimizden geçirmeksizin kutsal bir emanetmiş gibi bugüne aktarmak çağımız insanının zihninde sadece o kişiler hakkında değil, din hakkında dahi ciddi sarsıntılara sebep olabilir.”

“Onlar o gün öyle düşünmüşlerdir. O günün kendine göre şartları vardır. ‘Eski’ye göre ‘yeni’ye şekil vermek ve ‘yeni’ye uyarlamak için ‘eski’yi kesip biçmek de doğru değildir.”

“Kur’an’ın hitabını, Hz. Peygamber’in hitabını 7. Yüzyılda bırakır da bütün Müslümanları oraya gitmeye zorlarsak işte o zaman sadece hal’i değil geleceği de terk etmiş oluruz.”

Ali Bardakoğlu Tasavvufi düşüncenin tarihte metinci ve Selefi yaklaşıma karşı geniş açılı bir bakış açısı üretmeye çalıştığını söylüyor.

İslam filozoflarının da Kelam ve Fıkıh dallarının katı kuralcılığına karşı bir açılım getirdiklerini belirtiyor. Arkasından ekliyor:

“Sonuçta haberi ve nakli esas alanlar yorumu önceleyenlere galip geldiler; Ehl-i hadis düşüncesinin mevalilerin öncülük ettiği Rey Ekolüne galip geldiği hatta Rey hareketini de zamanla kendi çizgisine yaklaştığı ve dönüştürdüğü gibi.”

Hoca’nın “Rey Ekolü” dediği İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin ve İmam Matüridi’nin ekolü.

Haftaya inşallah buradan devam edelim.

YORUMLAR (55)
55 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.