Nuri Paşa’dan bu günlere
Bu yüzden, soğuk savaş kuşağı -konuya özel ilgi duyup araştıranlar müstesna- Kafkaslar veya Orta Asya’daki Türkler hakkında bilgi yönünden fakirdir.
Diyebilirim ki, Azeri türküleri olmasa Azerilerin varlığından bile doğru dürüst haberimiz olmayacakmış.
Bu cümlede biraz abartı olduğunu kabul ederim. Ama sadece biraz.
Sovyet bloku çözülünce gözlerimizdeki perde kalktı ve Kafkaslar’ı, Orta Asya’yı iyi kötü görebildik.
Azerbaycan’ı da gördük.
Mazisi vardı Azerbaycan’la ilişkilerimizin.
1918’de Nuri Paşa, Ağabeyi Enver Paşa’nın talimatıyla -demek ki talimat o zamanlarda da varmış- yerel kuvvetleri de yanına alarak Azerbaycan’ı ve Dağıstan’ı Rus ve Ermeni işgalinden kurtarmıştı.
Nuri Paşa Bakü’de Tepezir Camii’nde minbere çıkarak cemaate hitap etmiş. Ben gidip görmedim, ama o minberin Nuri Paşa Minberi olarak hala anıldığını ve camide muhafaza edildiğini okudum.
Mondros mütarekesinden sonra bölge önce İngilizlerin ardından Bolşeviklerin kontrolüne girdi.
İttihatçıları seversiniz sevmezsiniz, ama askeri ve siyasi teşebbüs kabiliyetlerinin çok yüksek olduğunu kabul etmek zorundasınız.
Görüyorsunuz, iki ittihatçı kardeş. Biri Türkistan’da Bolşevik ihtilaline karşı ihtilal yapmak için halkı teşkilatlandırıyor, ayaklandırıyor.
Nuri Paşa’nın öyküsü daha acayip.
Bir müddet Almanya’da kaldıktan sonra Türkiye’ye geliyor, Sütlüce’de silah fabrikası kuruyor, Nuri tabancası denilen, kalite olarak benzerlerinden üstün 9 mm’lik tabancanın seri imalatını yapıyor.
Kurduğu fabrika 1949’da büyük bir ihtimalle kundaklanıyor ve Nuri Paşa (Killigil) oradaki patlamada vefat ediyor.
Azerbaycan’da Rus nüfuzundan rahatsız olan ve ülkeleri için daha çok bağımsızlık isteyen Türkler, Türkiye-Azerbaycan dayanışmasını konuşurken Nuri Paşa’yı mutlaka ve minnetle hatırlarlar.
Bugünkü Türkiye-Azerbaycan dayanışmasının arka planında bu tarihi hadise vardır.
Sadece bu değil.
Azeri Türkleri’nin, Türkiye’yle dayanışmanın gerekli olduğunu savunurken 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatını delil olarak gösterdiğine de çok rastladım.
“Türkiye Kıbrıs Türkleri’ni Rumlardan korumak için nasıl müdahale etti? Aynısını bizim için de yapar.”
Tabii ki kadar kolay değil Rus nüfuzundan kurtulmak.
Rusya Kafkaslar’da sözünü geçirecek kadar güçlü ve bölgeye yakın.
Türkiye, Rusya’yla özel ilişkileri olan ancak batı ittifaklarına dahil bir ülke olarak, bir denge oluşturmaya çalışıyor.
Bu güne kadar büyük bir arıza çıkmadı bu denge politikasında.
“İki dövlet tek millet” sloganı iki tarafta da kabul gördü.
Yakın zamanda bir ileri adım daha atıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri Azerbaycan’da Azerbaycan ordusuyla bir ortak tatbikat yaptı.
Bu tatbikat birkaç hafta önceki Rus-Ermeni ortak tatbikatına cevap olarak yorumlandı.
Azerbaycanlılar bir anda, kendilerini daha güçlü hissettiler.
Türkiye, askeriyle yanlarındaydı.
Azeri televizyonlarında dinleme fırsatı bulduğum bazı yorumcular TSK’nın gelişinin lalettayin bir geliş olarak görülemeyeceğini, neredeyse 30 senedir Ermeni işgali altındaki Karabağ meselesini de etkileyeceğini büyük bir memnuniyetle söylediler.
Böyle bir mevsimde yaptı Ermenistan, Azerbaycan köylerine ve sınır birliklerine saldırıyı.
TSK’nın ortak operasyonu tahrik etmiş olabilir mi Ermenistan’ı?
Bir dereceye kadar.
Tahrik olduysalar da, beklediklerinden çok sert bir karşılık gördüler.
Rusya teşvik etmiş olabilir mi?
Ermenistan, -eski tabirle- Rusya’nın ‘peyk’i. O da olabilir.
O halde niçin Rusya durumu idare ediyor, geçiştiriyor?
Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın burnunu sürtmek için mi?
Bu yorumu yapanlar yok değil.
Türkiye çok kuvvetli destek açıklamaları yapıyor.
Bu destek, iki ülke arasındaki dostluğa uygun.
Peki Türkiye, bu havada, bazı Azerbaycanlıların umduğu gibi bölgeye fiili bir müdahale yapar mı?
Düşünmek lazım.
Yeni bir fiili müdahale bölge için ve Türkiye için yeni bir kriz kapısı anlamına gelir.
‘Devlet aklı’nın bu realiteyi dikkate alması umulur.
Ege’de olduğu gibi, diplomatik çözüm kapısının açık tutulması herkes için daha sağlıklı görünüyor.