Pasta keser gibi ülke bölen kadın
Bülent Akyürek’in Satılık Adam’ına ve ‘geriye Doğru ileri’sine okumam bittiğinde tekrar döneriz. Şimdi Avi Shlaim’in ‘Üç Dünya’sına kaldığımız yerden devam edelim.
Yahudiler kabiliyetli insanlar, ticareti, parayla yapılacak işleri beceriyorlar. Aralarındaki dayanışma sayesinde kolayca organize oluyorlar. Bulundukları ülkelerde, bilhassa Müslüman ülkelerde kendi ‘sosyete’lerini kuruyorlar.
Tarih boyunca Müslüman toplumlar Müslüman olmayan azınlıkları hatta bazen çoğunlukları içlerinde barındırmayı başarmışlardır. Bu, ‘Batı medeniyeti’ karşısında ‘ileri’ oldukları bir niteliktir.
Avi Shlaim Bağdat’ta doğmuş. İsrail devleti kurulduktan iki yıl sonra Shlaim beş yaşındayken ailece İsrail’e göç etmişler.
Yahudi olmanıza rağmen Bağdat şehrinin eşrafından sayılıyorsunuz. Varlıklısınız. Rical-i devletle de her zaman iyi ilişkileriniz var.
Ve bir gün, çok da istekli olmadığınız halde, hayat sizi Filistin’de yeni kurulmuş olan İsrail devletine göçmeye zorluyor.
Üstelik orada Avrupalı Yahudilerin, Eşkenazilerin kurduğu ve doğudan göç eden Yahudilerin ikinci, yerine göre üçüncü sınıf vatandaş olduğu bir düzen var.
Shlaim’in ‘Demir Duvar: İsrail ve Arap Dünyası kitabında yer alan ve mütercim Zahide Tuba Kor’un önsözünde alıntıladığı şu cümleler bu düzenin bir Arap-Yahudi’ye ne yaptığını kısmen özetliyor:
“Bizler Arap Yahudileriydik, evde Arapça konuşur ve Müslüman komşularımızla daima uyum içinde yaşardık. Ebeveynimin Siyonizm ve Siyonizm ülküsü hakkında çok az bilgisi ve sempatisi vardı. Babam, asıl vatanından sürgün edildiği bu zorlu deneyimi asla atlatamamıştı. Irak’ta yüksek statülü varlıklı bir tüccar, İsrail’de ise iflas etmiş ve yıkılmış bir adamdı. Derin bir iç geçirmeyle “Yahudiler iki bin yıl boyunca kendi devletlerine sahip olmak için dua ettiler ve duaları beyhudeydi; İsrail devleti benim ömrüme denk gelmek zorunda mıydı” demeyi adet edinmişti.”
Gerçekten, Bağdat eşrafından büyük tacir Yusef Shleym İsrail’e göç ettiklerinde lüzumsuz bir adama dönüşüyor.
Irak’ta Yahudiler nüfusun sadece yüzde 2’sini oluşturuyor. Irak ithalatının yüzde 75’ini kontrol ediyorlar.
Yahudiler lehine bir taksim. 1930’lu yıllarda Türkiye’de durum nasıldı acaba?
Elimde bir veri yok. Ama milli efsanelere göre bilhassa ithalatta dengeler açık ara Yahudilerin lehine. Efsane diye hafife almayalım. Yarısı doğru olsa yine Yahudilerin lehine.
Filistinlilerin vatanları çalınmıştı. İsrail onları cebren evlerinden yurtlarından çıkarmıştı. Bu büyük felaketi Nekbe diye adlandırdılar.
Yahudilerin de kendi icat ettikleri bir ‘Nekbe’leri varmış: Yahudi Nekbe’si.
“Bu anlatıya göre 1948’den sonra 850 bin Yahudi’nin Arap ülkelerinden zorla toplu göçü bir felakete eşdeğerdi. Filistin Nekbe’siyle eşit derecede bir Yahudi Nekbe’siydi. Bu anlatının amacı iki toplumun kaderi arasında sahte bir simetri yaratmaktır. Bu anlatı tarih değildir, galiplerin propagandasıdır. Temel fark Filistinli mültecilerin büyük bölümünün İsrail silahlı kuvvetleri tarafından etnik temizliğe tabi tutulması buna mukabil Arap Yahudilerine birkaç istisna dışında Arap hükümetleri tarafından terk etme veya kalma seçeneğinin verilmiş olmasıdır.”
Irak İngiliz mandası altındaydı. İngilizlerin, Ortadoğu’nun sınırlarını cetvelle çizdikleri doğru değildir. Gerçekte, jeologları yoğun bir biçimde çalıştırmış, ölçmüş biçmiş, petrol olan yerleri kendilerine almış, petrolsüz yerleri Fransızlara bırakmışlardır. Cetveli sadece kupkuru ve ıssız çöllerde kullandılar. Meşhur Sykes-Picot’nun özeti budur.
İngiltere, Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak’a kral tayin ediyor. Yeni Kral’a İngilizlerin Doğu Bakanı Gertrude Bell vasilik ediyor. Bell, “Pasta keser gibi ülke bölen kadın” “Cetvelle sınırlar çizen kadın” gibi lakaplarla tanınıyor. Faysal’ın Dicle kıyısındaki malikanesini Bell seçiyor. Herhalde çok uğraşıyor. Kadın, babasına yazdığı bir mektupta “Bir daha asla krallar yaratma işine girmeyeceğim; bu, acayip stresli bir iş” diyor.
Avi Shlaim hatıratında Bağdat Yahudilerinin günlük hayatını, Irak’ın kuruluşunu, geçirdiği evreleri, Arap-İsrail husumetinin Irak Yahudilerini nasıl etkilediğini etraflıca yazmış.
Ama bütün anıların merkezi hikayesi, İsrail’in ve siyonizmin başka ülkelerde kendi hallerinde sükunetli bir hayat yaşayan Yahudileri İsrail’e göçe zorlamak için ürettikleri terör.
Shlaim, kitap boyunca bazı sabotajların Siyonist örgütler tarafından icra edildiğine dair bilgileri doğrulatmaya, belgelemeye uğraşıyor.
Bunu başarıyor da.
Ayrıntılar için kitaba müracaat. (Üç Dünya, Avi Shlaim, Küre Yayınları.)
