Patron ABD’yse Putin de Putin’se
Savaşı aslında ABD başlattı, Putin’e “Gel gel” dedi.
Doğru olabilir.
Ama gitmeseydi Putin. Hesabını doğru yapsaydı.
ABD niçin Putin’e “Gel gel” demiş olabilir?
Putin’i tuzağa çekmek için. Rusya’nın ekonomisi çökertmek için. Dünya dengelerinde kendi lehine ayarlamalar yapmak için.
Avrupa’yı kendisine daha bağımlı hale getirmek, Rusya’nın sistemdeki ağırlığını asgariye indirmek ve mümkünse sisteme entegre etmek, Çin’i de mümkün olduğu kadar yumuşatmak için.
Büyük hedefler. Bir Ukrayna krizinden bu kadar meyve istihsal etmek fazla görünüyor.
Hepsi gerçek olsa bile Çin’i nasıl yumuşatacaksın?
Zaman Çin’in lehine işliyor. Adamlar sessiz sessiz dünyanın geri kalanını parselliyor.
Bütün dolandırıcılık eylemlerinde ‘tamahkar’la ‘sahtekâr’ buluşur.
“Gel gel” diyenin ABD olduğu varsayımı doğruysa, burada ‘sahtekâr’ rolü ABD’nin oluyor, ‘tamahkar’ rolü de Putin’in.
Şu da aynı derecede doğru olabilir.
Putin öteden beri Ukrayna’yı gözüne kestiriyordu. Kendini güçlü hissettiği bir noktada girdi Ukrayna’ya. ABD “Gel gel” demeseydi de bunu yapacaktı.
Bu durumda ortalıkta sahtekâr yok. Sadece tamahkar var.
ABD’ye sadece savaşı gerekçe göstererek yapacaklarını önceden haber vermediği için veya Kırım’ın ilhakında yaptığı gibi sessiz geçiştireceği izlenimi verdiği için ‘pasif’ bir sahtekarlık eylemi izafe edebilirsiniz.
Elini göstermedi, Putin’in ‘rest’ demesini bekledi, şimdi hasılatı toplamaya hazırlanıyor diyebilirsiniz.
Gerçeklik, Putin’in umduğundan farklı bir şekilde tezahür etmiş görünüyor.
Rivayet muhtelif. Putin 8 generali görevden almış. Kendisine Ukrayna’nın direnme kabiliyeti konusunda yanlış veya eksik istihbarat veren istihbaratçıları azletmiş.
Ukrayna beklendiği gibi birkaç gün içinde düşmedi. Direnmeye devam ediyor.
Rusya, ‘müzakere’ tekliflerine bigâne kalmıyor.
Başlangıçta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuk tekliflerine kulak asmamıştı. Fakat şu anda Türkiye’nin alakasına icabet ediyor.
Burada, Türkiye’nin Antalya’daki diplomasi forumunda prestijli bir iş çıkardığını not etmemiz gerekiyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Antalya’da başlattığı temaslar Moskova’da ve Ukrayna’da devam etti.
Rusya ve Ukrayna uzlaşmanın imkânsız olmadığına dair beyanlarda bulundular.
Müzakerelerin müzakere geleneğiyle çelişen tarafları var.
Madem müzakere ediyorsun, uzlaşmaya niyetin var, neden hala Kiev’i ve başka şehirleri bombalıyorsun?
Dur biraz, konuşun, anlaşamazsanız yine yapacağını yaparsın.
Mamafih müzakere müzakeredir. Hiç yoktan iyidir.
Ne olacak müzakerelerin sonunda?
Ukrayna, İsviçre mi olacak?
Rusya’nın bu kadar yakınındaysan İsviçre olamazsın.
Kaldı ki Ukrayna krizi İsviçre’nin bile İsviçreliğini bozdu. AB’nin yaptırımlarına katıldı.
Olsan olsan kenarları kırpılmış bir Ukrayna olursun.
Belki de bu yüzden Ukraynalı diplomatlar ‘Ukrayna modeli’ tabirini tercih ettiler.
Model işler mi?
Ukrayna Nato’ya girme planından vaz geçecek.
AB’ye girmek isterse ne olacak?
Ayrıca, Rusya’nın tekrar işgale yeltenmeyeceğini kim garanti edecek?
Daha önce, Budapeşte Memorandumu’nda ABD ve İngiltere garantör olmuş (1994) fakat bu garantörlük Kırım’ın ilhakı sırasında hiç işe yaramamıştı.
Diyelim anlaştılar.
Ukrayna Kırım’da, Donbas’ta birkaç tavize razı oldu, Putin de istediğimin tamamını alamadıysam da elim boş da dönmedim dedi, savaşı durdurdular.
Tamam mı? Paydos mu?
Eğer ABD Putin’e gerçekten “Gel gel” ettiyse tamam olmaması lazım.
Bu kadarı ABD için küçük bir başarı bile sayılmaz.
Patron ABD’yse, Putin de bildiğimiz Putin’se bu savaş bugünlerde bitmez.