Yaptum sağa da bi ev, sesini çıkarma
Tonyalı, omuzunda bir kütük, yaz günü yayladan geliyor.
Hem yaz günü hem de mübarek Ramazan.
Muhtemelen kütüğü Karakısrak’tan kesmiştir. Karakısrak bizim köylülerin şirin bir yaylası. Tamamen ormanlıktı. Eteğinden ve tepesinden itibaren kesile kesile az bir ormanı kaldı.
Yorgun, terden suya karışmış.
Yayla yollarında güzel sular vardır, o sulardan birine yaklaşmış.
Kütüğü sırtından atmış, derin bir nefes almış.
Dudağı, damakları uzaktaki suları bile çekecek kadar kurumuş.
Yalaktaki buz gibi suyu avuçlayıp birkaç defa yüzüne çarpmış.
Ama oruçlu, içemiyor.
İki avucunu tekrar suyla doldurmuş.
İçecek mi?
İçmeyecek.
Yüzünü semaya çevirmiş.
“Ey Allahum” demiş.
“Ey Allah’um” başka yerde kolay kolay rastlayamayacağınız bir hitaptır. İçten. Çok yakındaki Allah’a yapılabilecek bir hitap.
“Ey Allahum… Şimdi habu suyu içsem icerum. Senun hatırun icun içmeyirum oni. Yarin ahirette habu iyiliğumi unutma!”
Sağlam bir müracaat.
Yorgun ama temiz bir yüz.
Adamın iç dünyasındaki samimiyet simasına yansıyor.
Çocukluğumdan itibaren rahmetli babamdan defalarca dinlediğim bu hikâyeyi yazının sonuna doğru bir başka yüz ifadesiyle karşılaştırmak mümkün olsun diye anlatma ihtiyacı duydum.
Bir de babamı anmak için.
Biz hala insanların niçin cami inşa ettiklerini anlamaya çalışıyoruz.
Evet, bazıları sevabına nail olmak için.
İçinde Allahu Te’ala’nın anıldığı, insanların rükû ve secde ettiği mekanlar yapmak için.
Bu ‘salih amel’ dediğimiz şeydir.
Güzel bir iş. Temiz, düzgün, faydalı.
Eğer içinde Allah’ın hoşlanmadığı, kibir, riya, gösteriş, bir kula ya da bir muktedire yaranmak gibi hisler, maksatlar yoksa.
Rahmetli dedem, ki kendi oturduğu evleri hep kendisi inşa etmiştir, eski camilerin duvarlarına bakar, imrenerek “Bunu yapan eller, ah bunu yapan eller” diye iç geçirirdi.
Geçmişte de günümüzde de güzel fiillerin safiyetini bozan niyetler, saikler olmuştur.
Devlet büyükleri kimi zaman namım yürüsün, adım anılsın diye cami, çeşme, han, hamam yaptırmıştır.
Ya da bir iş adamı yaptığı işi alabilmenin rüşveti olarak bir de cami inşa etmek zorunda kalmış olabilir.
Rüşvetin kendine göre bir mekanizması vardır.
Devlet içinde bir rüşvet ilişkisi yürütülüyorsa, orada rüşveti usulünce üleşen bir heyet bulunur.
Eğer bir kurumda paylaşıma katılmayan biri varsa, bu oradaki mekanizmayı aksatır.
Böyle durumlarda çarkın işleyişini aksatan o elemanın tasfiye edilmesi gerekir.
Kleptokrasilerde ‘ehliyet’ ve ‘liyakat’ kriterlerinden biri alınacak elemanın rüşvet mekanizmasıyla uyumlu çalışacak vasıflara sahip olmasıdır.
Siyasette ve bürokraside sistemin dışına atılan, itilen insanların bir kısmı mekanizmaya uyum sağlamayı başaramadıkları için tasfiye edilenlerdir.
Şaşılacak şey. Böyle mekanizmaların içinde muhafazakâr, dindar, konuşmalarında, siyasetlerinde sık sık dine atıflar yapan, sık sık dua mahiyetinde kelimeler kullanan insanlar nasıl yer alabiliyor?
Bazen Allahu Teala’nın kendisini mazur göreceğini zannederek.
Bazen kendisini ve etrafındakileri aslında bu cürümleri ‘dava’ için işlediğine inandırmaya çalışarak.
Ya da, haşa, Allahu Teala’yı mekanizmaya dahil ederek.
Geçenlerde bizim evde tadilat vardı. Bir usta çağırdık. Evde baş başa kahvaltı ediyoruz.
Bu konuları biraz konuştuk.
Usta, eski bir siyasetçinin memleketinde cami yaptırdığını söyledi.
Bu olayı benim anlattığım rüşvet mekanizmasıyla bağdaştırdı.
“Şimdi bu çameyi yapan siyasetçi, Allah’a rüşvetten pay mi verdi?”
“Yaptum sağa da bi ev, sesini çikarma mi dedi?”
Yazının başındaki Tonyalı’nın simasıyla bizim hikayemizdeki cami yapan elemanın simasını karşılaştırabilir misiniz?
Ben karşılaştırayım.
Tonyalı’nın siması temiz, içten, aydınlık.
Bizim elemanın suratı biraz asık, biraz gölgeli. Çünkü durum ciddi, işin içinde para var.
Parayı her türlü ahiret işinden daha çok ciddiye almak devrimizin icaplarındandır.
