Hukuk devleti AB için değil bizim için önemli

Mehmet Ocaktan

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) 25 Nisan 2017 günü Türkiye’yi insan hakları ve demokrasi açısından yeniden denetim altına almaya karar vermesi ağzımızın tadını kaçırdı. Doğrusu bu kararın en dramatik tarafı, bunca alınan mesafeden sonra Türkiye’nin Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’la aynı ligde görülmesidir. Türkiye’ye reva görülen bu durumun hakkaniyetli olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Evet şu anda demokratik görünürlük açısından istenilen bir durum olmayan OHAL zaruretiyle karşı karşıyayız. Ama unutmayalım ki Türkiye, 15 Temmuz gibi demokrasiyi tümden yok etmeyi hedefleyen bir ihaneti yaşadı ve uçurumun kenarından döndü.

Maalesef Avrupa, doğrudan demokrasiye kasteden bu darbe girişimine duyarsız kalmıştır. Eğer bu ihanet başarılı olsaydı, bırakın kriterleri, ortada konuşacağımız bir demokrasi bile olmayacaktı. Dolayısıyla, Türkiye’nin maruz kaldığı bu felaketi görmeden atılacak her adımın ahlaki tutarlılığı da tartışmalı olacaktır.

***

Ayrıca unutmayalım ki, genişleme dinamizmini kaybeden AB kendi içindeki şoven ve İslamofobik dalgaya yenik düştüğü için tam üyelik müzakerelerini sürüncemeye bırakarak Türkiye’nin AB hayallerini torpillemiştir. Oysa Türkiye bizzat dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından 2011 hükümet programında “Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi olan Avrupa Birliği’ne katılım süreci” olarak tanımlanmıştı.
O gün Erdoğan çok net ifadelerle Türkiye’nin AB ile ilgili stratejik hedefini şöyle belirliyordu: “AB’ye tam üyelik, Hükümetlerimiz döneminde güçlü bir hedef olmuştur. Hükümetimizin stratejik hedefleri arasında yer alan AB’ye tam üyeliğimiz bağlamında, AB müktesebatına uyum sürecini hızlandıracağız. Ancak, Hükümetimizin göstermiş olduğu samimi yaklaşıma, AB kurumlarının ve üye ülkelerin de gerekli karşılığı vermesi gerekmektedir. AB müktesebatına yüksek oranda uyum sağladığımız halde, belirli fasılların siyasi mülahazalarla açılmaması, AB’nin temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.”

Bugün maalesef gelinen nokta Avrupa açısından da talihsiz bir fotoğrafa işaret etmektedir. Ancak her şeye rağmen Türkiye bu tabloyu pozitife çevirme kabiliyetine sahiptir. Öncelikle rasyonel bir akılla diplomasi kanallarını işleterek, AB içinde demokratik değerleri önemseyen ılımlı sol ve ılımlı sağ çevrelerle ilişkileri zenginleştirmelidir.

Zira şunu biliyoruz ki, AB içinde Türkiye’nin demokratik dünyada yer almasını samimiyetle isteyen isimler, çevreler hala mevcut. Nitekim Avrupa Parlamentosu’ndaki Türkiye oturumunda konuşan Genişlemeden Sorumlu Üye Johannes Hahn, Ankara ile açık, dostça konuşmanın zamanının geldiğini belirterek dikkat çekici tespitlerde bulundu:

***

“Bu toplantı, işlerin artık her zamanki gibi olmadığı yönünde net bir sinyal. Ancak sanal tartışma ve acele harekete geçme tuzağına düşmemeliyiz. Evet, Türkiye bizim için jeopolitik ve insani bağlar açısından önemli. Ancak Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından AB’ye daha fazla ihtiyacı var. Bu yüzden de soğukkanlı düşünmeli ve Türkiye’yle ortak çıkarımızı kapsayan alanlarda beraber çalışmamızı sağlayacak bir paket tasarlamalıyız.”

Eski Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da alınan her kararın ardından zehir zemberek açıklamalar yapmak yerine, inadına özgürlüklere ve hukuka vurgu yapan ve bu konuda kararlılığımızı gösteren bir siyaset diline şiddetle ihtiyacımız olduğu muhakkak.

Avrupa ile ilişkilerin önemini kavramak açısından yakın tarihimizde yaşadığımız örnekler son derece ibret vericidir. Bilindiği gibi AK Parti’ye kapatma davası açıldığı dönemde, bugün “Türkiye’yi insan hakları ve demokrasi açısından yeniden denetim altına almaya karar veren” AKPM o günlerde kabul ettiği bir önergeyle ‘eğer AK Parti kapatılırsa’ Türkiye’yi ‘denetime alacağına’ karar vermişti. Şu muhakkak ki, gelişmeleri rasyonel bir anlayışla değerlendirmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Yani sorunlarımızı ‘Avrupa bizi yok etmek istiyor’ söylemiyle değil, diplomasinin diliyle çözmeye çalışırsak kazançlı çıkan biz oluruz.

Ayrıca nihai anlamda Avrupa kurumlarının Türkiye’den ne istediği önemli değil, önemli olan Türkiye halkının beklentileridir. Hakların ve özgürlüklerin teminat altına alındığı bir hukuk devletini AB istediği için değil, bizim insanlarımızın ihtiyacı olduğu için inşa etmek zorundayız.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (16)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.