Namık Kemal Bayar: İşgale karşı olan ülkeler radikal yaptırımlar uygulamalı

Namık Kemal Bayar: İşgale karşı olan ülkeler radikal yaptırımlar uygulamalı

2014 yılından beri Rus işgali altında bulunan Kırım’da çok ciddi insan hakları ihlalleri ve savaş suçları işleniyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Dünya Kırım Tatar Kongresi (DQTK) Genel Sekreteri Namık Kemal Bayar, "Kırım ve Ukrayna işgaline karşı olduğunu bildiren ülkeler daha radikal yaptırımlar uygulamalı. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkartılması, enerji alımının minimize edilmesi ve Rusya’nın askeri varlığını besleyen ekonomik kaynaklarının tamamen daraltılması gerekli" dedi.

Kırım Tatar toplumunun önemli temsilcilerinden Namık Kemal Bayar, Rus işgalinden önce Kırım’ın statüsü ve Kırım Tatarların durumu, 2014 yılında işgal gerçekleştikten sonra yaşananlar, Kırım’da sözde ilan edilen yapı, Rusya’nın Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlık, Türkiye ve dünya ülkelerinin işgale karşı gösterdikleri tepkiler gibi birçok konuyla ilgili Ajans Kafkas'a açıklamalarda bulundu.

2014 yılında gerçekleşen Rus işgalinden önce Kırım’ın statüsü ve Kırım Tatarlarının durumu neydi?

Rus işgali öncesi Kırım yarımadası Ukrayna’ya bağlı özerk cumhuriyet statüsünde bir bölgeydi. Bu özerk cumhuriyetin nüfusunun yüzde 65’i, ki çoğunluğunu 1944’teki büyük Kırım Tatar Sürgünü sonrası Kırım’a yerleştirilen Rus kökenli göçmenlerden etnik Ruslardan oluşuyordu. Vatana dönüş sonrası Kırım’a yerleşebilen Kırım Tatarlarının sayısı resmi verilere göre 350 bin civarındaydı ve bu da nüfusun yüzde 14’üne tekabül ediyordu. Geri kalan nüfus etnik Ukrainler ve diğer azınlık halklardan oluşuyordu.

Kırım Özerk Cumhuriyeti, etnik Rusların kontrol ve yönetiminde kendine ait bir hükümete ve parlamentoya sahipti ve Ukrayna devletinin Cumhurbaşkanının Kırım Özel Temsilcisi de bölge yönetiminde etkiliydi. Ukrayna Anayasasının Kırım Özerk Cumhuriyeti ile ilgili 10. Bölümü ile Kırım Özerk Cumhuriyeti anayasası Kırım’ın siyasi ve idari yapısı ile merkezi yönetim ve özerk cumhuriyet arasındaki yetki paylaşımını ve sınırları belirlemişti.

Kırım Tatarları ise Kırım Özerk Cumhuriyeti hükümeti ve parlamentosunda seçim sisteminin dezavantajlı yapısı nedeniyle nüfuslarına orantılı bir etkinliğe sahip değillerdi. Bununla birlikte Kırım Tatarları, kendi aralarında yaptıkları demokratik, serbest seçimlerle 240 civarında üyeli Kırım Tatar Milli Kurultayı ve bu Kurultayın kendi üyeleri arasından seçtiği temsil ve idari organ olan Kırım Tatar Milli Meclisi ile siyasi temsil yetkisini haiz özyönetim organlarını oluşturmuşlardı. Ben bu yapının anayasa hukuku kapsamında Kurultayı daimi olmayan parlamentoya, Meclisi ise daimi olmayan parlamentonun daimi çalışan icra ve karar organı olarak tanımlanabileceğini savunmaktayım. Bazı Avrupa Birliği raporlarında yerli halklar için örnek bir özyönetim sistemi olarak nitelenen ve yerli halklara tavsiye edilen bu yapı ne Ukrayna anayasası ve kanunlarında ne de Kırım Özerk Cumhuriyeti anayasası ve kanunlarında tanınmamış olsa da Kırım’ın yerel siyasetinde oldukça etkiliydi ve Ukrayna Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kurulan ve başkanlığını Cumhurbaşkanına vekaleten Cumhurbaşkanının Kırım Temsilcisinin yaptığı “Kırım Tatar Temsilciler Kurulu”nun üyeleri Yanukoviç zamanına kadar Kırım Tatar Milli Meclisi üyelerinden oluşuyordu. Böylelikle Kırım Tatarlarının özellikle kendileri ile ilgili siyasi ve hukuki konularda etkisi olabiliyordu. Cumhurbaşkanı Yanukoviç Kurul üyelerinin Meclis üyelerinden oluşması örfünü bozmaya başladığı anda Kurul da işlevsiz hale geldi.

İşgal öncesi Kırım Tatarları, sürgünden dönüş sonrası yarımadayı tekrar yurt ve yuva yapma mücadelesi içindeydiler. Bu bağlamda milli eğitim, anadil eğitimi gibi konularda önemli ama yetersiz kazanımlar elde etmişlerdi. Kendi çabalarımızla, yani diaspora ve vatanda yaşayanların ortak çabalarıyla açılan 14 milli mektep ilk ve orta düzeyde anadilde eğitim veriyordu. Diğer devlet okullarında da milli sınıflar açılması yasal olarak mümkündü ve Kırım Tatarca eğitimi için sınıflar yetersiz olsa da işgal sonrası duruma nazara alındığında dikkate değer sayıda sınıflarımız vardı ve idari ve bürokratik engeller de aşılabiliyordu.

Aynı dönemde dini hayat için ise tam bir serbestiyetten bahsetmek mümkündür. Ne Ukrayna devleti ne de Kırım yerel idaresi dini hayata yönelik ihtiyaçların giderilmesi, ibadethane yapılması gibi konularda zorluk çıkarmıyor her görüş ve akımdan dini taleplere izin veriyordu. Sürgünden dönüşte Kırım’da beş ya da altı camii ayakta bulunmuştu. Yirminci asrın başlarında Kırım’daki 1500 cami ve mescitten elimizde kalan buydu. 1989-2014 arasında 376 camii ve mescit kurulmuş ve ibadete açılmıştı. Bu camilerin tamamı da Kırım Müslümanları Dini İdaresi’nin kontrolündeydi. Ancak Ukrayna yönetiminin Kırım Tatarlarının geleneksel İslam anlayışı dışındaki başkaca anlayış ve akımlara da yol vermesi ne yazık ki bu alanda sıkıntılara yol açtı.

Kültürel hayat bakımından ise Kırım Tatarları diasporası ve vatanda yaşayanları ile birlikte çok önemli gelişmelere sürgün dönüşü sonrası imza attılar. Yirmi beş yıllık bu dönemde milli üniversitemiz diyebileceğimiz Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversite’nin kuruluşu, milli kütüphane, milli müzelerimiz, milli tiyatromuz, halkoyunları ve müzik gruplarımız, milli okullarımız, geleneksel spor dallarımızın yeniden hayata geçirilmesi, anadilde yayın yapan devlet ve özel televizyon kanallarımız, milli haber ajansımız, gazete ve dergilerimiz birer birer hayata geçirildi.

Tüm bu gelişmelerde anavatanın bildirdiği ihtiyaca göre vaziyet alan, projeler üretip destekler veren diasporanın rolü de büyüktü. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kırım’a katkıları bu bağlamda ortak çalışmalar, fikir ve bilgi alışverişleri ile olmuştur ve bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman minnettarız.

Kırım’da sözde ilan edilen yönetimle ilgili bilgi verebilir misiniz? Bunların Türkiye’de herhangi bir faaliyeti oldu mu?

Kırım’daki mevcut sözde yönetim 2014 yılından bu yanan çeşitli değişikliklerle devam etmekte olup başında Sergey Aksyonov adlı şahıs bulunmaktadır. Ancak gerçekte Kırım’ın sözde idaresi Kremlin’in özel temsilcisi tarafından yürütülmekte olup ipler temsilcinin elindedir. Sergey Aksyonov, 90’lı yıllardan itibaren Kırım’ın turistik güney kıyılarında aktif “Goblinler” adlı mafya çetesinin lideri olarak tanınmıştır. Başkanı olduğu “Birleşik Rus Partisi” 2013 yılında gerçekleşen Kırım’daki son demokratik parlamento seçimlerinde %4 oy almıştı. Ne yazık ki Aksyonov’un yönetiminde işbirlikçi birkaç Kırım Tatarı da yer aldıysa da geçtiğimiz yıl itibarıyla Kırım sözde yönetiminde üst düzey tek bir Kırım Tatarı kalmamıştır.

Yine esefle ifade etmek gerekir ki Ukrayna döneminden bu yana Rusya tarafı ile iş birliği halinde hareket eden küçük bir grup Kırım Tatarı diasporada da bulunmaktadır ve sözde Kırım yönetimi ve Ankara’daki Rusya Büyükelçilinin finansmanı ile zaman zaman Türkiye’de faaliyet yapma teşebbüsleri olmaktadır. Türk resmi makamlarının ve Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının ehemmiyet vermediği ve itibar etmediği faaliyetler olarak kayda geçmiştir.

Türkiye’nin konuyla ilgili tutumuna yaklaşımınız nedir? Hükümet, basın, sivil toplum kuruluşları Kırım’ın işgaline yeteri kadar tepki verdi mi?

Türkiye işgalin başından bu yana kararlı bir şekilde Kırım’ın işgalinin yasadışı ve hukuksuz olduğunu dile getirdi. Keza, Ukrayna’nın Kırım dahil toprak bütünlüğü ve egemenliğinin sağlanması için gayret gösterdi ve göstermeye de devam etmekte. Diğer taraftan Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarının haklarının savunulması konusunda da aktif olarak çaba sarf ediyor. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Kırım’daki insan hakları ihlallerinin kınanmasına yönelik yedi kararın tamamında Türkiye Cumhuriyeti diplomatları eş yazman olarak görev aldı. Kararların kabulü için diğer ülkeler nezdinde girişimler yaptılar. Sadece Birleşmiş Milletlerde değil Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi organlarında da Türkiye konuyu aktif olarak gündeme getirdi. Türkiye’nin, işgal sonrası başlatılan uluslararası ekonomik yaptırımlara katılmaması Kırım Tatarları ve Ukrayna tarafında burukluk yaratsa da Türkiye’nin bugün itibarıyla Ukrayna ile geliştirdiği ilişkilerin düzeyi ve Ukrayna ve Kırım Tatarlarına verdiği destek esasen ekonomik yaptırımların etkisine yakın bir etki de doğurmaktadır. Zaman için de Ukrayna da Kırım Tatarları da ekonomik yaptırımlara katılmayan Türkiye’nin tutumunu anladı ve anlayışla karşılamaya başladı. Doğrusu, Ukrayna halkının Kyiv’deki meydanlarda kendilerine destek veren ülkelere teşekkür için yaptığı mitingte Türk bayrağını da dalgalandırması esasen bunun bir nişanesidir.

Diğer taraftan Türk basını güncel bir gerginlik ve yükselen tansiyon olmadıkça ne Kırım’ı ne de başka bir bölgeyi gündeme taşımadığı gibi daha çok Türkiye’nin iç meselelerine odaklanmakta. Bu noktada Türk basınından kamuoyunu süreklilik ve devamlılık arz eder şekilde bilgilendirme yapması şeklinde bir beklentimiz de maalesef bulunmamaktadır. Konuya ve bölge meselelerine özel ilgi duyan ve ulusal medya olarak nitelendirilmeyen basın kuruluşları ise Kırım konusunu kendi okur ve takipçilerinin gündemine getirmektedir.

Türkiye’deki Kırım Tatar sivil toplum kuruluşları ve Türk Ocakları gibi sivil toplum kuruluşları dışında da mesele pek de ilgi çekmemektedir. Maalesef Türkiye kamuoyu, Türkiye dışındaki soydaş ve akrabalarına karşı genel bir ilgisizlik içindedir.

Kırım’ın işgaline dünya kamuoyundan nasıl tepkiler geldi? Amerika, Avrupa, Orta Asya ülkeleri neler yaptılar, neler yapmadılar?

Kırım’ın işgali İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasında ilk kez bağımsız ve egemen bir devletin topraklarının yine Avrupalı bir başka komşusu tarafından işgalidir. Bu esasen, dünya savaşı sonrasında Avrupa ve dünyada barışın korunması amacıyla tesis edilen uluslararası hukuk nizamının temellerine dönük de bir saldırıydı ve bu düzenin başından beri kurucusu ve işleticisi olarak nitelendirebileceğimiz devletler için de şok etkisi yarattı. Birleşmiş Milletler Kuruluş Tüzüğü ya da Sözleşmesi başta olmak üzere özellikle Avrupa barışını tesis etmek ve güçlendirmek amacıyla yapılan Helsinki Nihai Sözleşmesi ve Avrupa ve Güvenlik ve İş Birliği Sözleşmesi gibi pek çok antlaşmanın bu antlaşmaların imzacısı olan Rusya tarafından açıkça çiğnenmesi ve yok sayılması anlamına geliyordu.

Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Avrupa Birliği ülkeleri işgali ilk gününden itibaren tanımadıkları gibi ellerinde diplomatik kuralların kendine tanımış olduğu ekonomik yaptırım enstrümanını işgalin ilk gününden itibaren kullanmaya başladılar ve bu enstrümana zaman içinde siyasi birtakım yaptırımları da ilave ettiler. Ne var ki ne ekonomik ne de siyasi yaptırımlar Rusya’nın Kırım’ı işgaline son verecek derecede etkili olmadı ve bugün gelinen noktada bırakınız Kırım’ı tüm Ukrayna’nın varlığı dahi gerginlik konusu ve gündem olmaya başladı. Kırım’daki insanlık suçları hakkında ise yine Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği organlarının aldığı kınama kararları da bugüne kadar yaptırımla neticelenmiş herhangi bir hukuki sonuca ulaşmış değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davalar ya da Lahey Adalet Divanı’ndaki davalar henüz inceleme aşamasında. Ancak yeni Rusya anayasasına baktığımızda bu davaların neticesinin de Rusya tarafından tanınmayacağını bugünden söylemek mümkün. Gerçekte bize göre adalet ileride Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülecek davalarda tecelli edecektir.

Ne yazık ki, Amerika ve Avrupa ülkelerinin Kırım konusunda gösterdikleri hassasiyet ve işgale karşı kararlı görüş birliği Orta Asya ülkelerinin hiçbirinde görülmediği gibi bu ülkeler uluslararası arenada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Rusya yanlısı tavır gösterdiler. İşgale ve Kırım’daki insan hakları işgallerine karşı Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan tüm kararlarda ya Rusya lehine oy kullandılar ya da bitaraf kalarak Rusya lehine davrandılar.

Bize göre, mevcut ekonomik ve siyasi yaptırımlar her ne kadar Rusya ekonomisinde görece bir etki gösterdiyse de gerekli sonuca ulaşacak seviyede olmadı ve şu anki hali ile ulaşması da pek mümkün görünmüyor. Bu sebeple Kırım’ın işgaline ve olası bir Ukrayna işgaline karşı olduğunu bildiren ülkelerin daha radikal yaptırımlar uygulaması gerekiyor. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkartılması, enerji alımının minimize edilmesi ve Rusya’nın askeri varlığını besleyen ekonomik kaynaklarının tamamen daraltılmasına yönelik daha başka tedbir ve yaptırımların derhal devreye girmesi artık daha hayati bir gereklilik arz etmekte.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN