İsmet Berkan yazdı: Sezgin Baran Korkmaz’ın arkasındaki esas güç

İsmet Berkan yazdı: Sezgin Baran Korkmaz’ın arkasındaki esas güç

Karar gazetesi yazarı İsmet Berkan, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in, yurt dışına kaçan ve aranan Sezgin Baran Korkmaz’ın arkasındaki esas gücü anlattı. Korkmaz’ın firari olmasına rağmen işlerini sürdürdüğüne dikkati çeken Berkan, ‘esas patronun’ 2015 yılında BDDK izniyle kurulan Mega Varlık olduğunu iddia etti.

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, yeni videosunu 'Yaşadıkça ve yaşlandıkça değil, direndikçe büyürüz' başlığıyla yayınladı.

Peker, yurt dışına kaçan ve aranan Sezgin Baran Korkmaz’a ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu.

Daha önce Sezgin Baran Korkmaz'ın silindiğini iddia edilen 45 milyon dolar alacağının öyküsünü yazan Karar gazetesi yazarı İsmet Berkan, şimdi de firari iş insanının arkasındaki esas gücü deşifre etti.

Berkan, HaftalıkGazete adlı internet sitesinde yazdığı yazıda, Korkmaz’ın yurt dışında ve kaçak olmasına rağmen işlerini sürdürdüğüne dikkati çekerek, ‘esas patronun’ 2015 yılında BDDK izniyle kurulan Mega Varlık olduğunu iddia etti.

İsmet Berkan'ın yazısı şöyle:

Hayat hikayesini anlatmaya, özellikle de Kars’ın Digor’undan 12-13 yaşında İstanbul’a gelmesinin ve bu şehirde tutunmasının hikayesini anlatmaya bayılıyor. Bugünlerde adını çok duyduğumuz, anlaşılan daha da duyacağımız Sezgin Baran Korkmaz’dan söz ediyorum.

Bir gün, ayakkabı boyacılığı yaptığı Moda’dan 13-14 kişiyle paylaştığı bekar evinin olduğu Fikirtepe’ye kadar boya sandığını taşımaya üşeniyor, sandığı güvenli olduğunu düşündüğü bir yere saklıyor.

Ama ertesi sabah sandığını bulamayınca, sermayesini de kaybetmiş olarak ümitsizce yürümeye başlıyor. Bahariye’de önünden geçtiği bir kebapçı-dönercinin camında “Bulaşıkçı aranıyor” ilanını görünce içeri girip başvuruyor ve sonra da işe alınıyor.

Küçük Sezgin’in (kendisine böyle hitap edilmesini istiyor, “Köyde çok Baran vardı, benim lakabım ‘Deli Baran’dı. Burada ise Baran biraz entel duruyor” diyor) boyu kısa, karnı aç. Bir bakıyor ki müşteriler dönerlerinin bazen hepsini yemiyor, tabaklarda artık dönerler kalıyor. Bulaşık yıkama işini ağırdan almak pahasına artık dönerleri atıştırıyor.

Derken aklına bir fikir geliyor: Bu artık dönerleri biriktiriyor, kebapçı kapandıktan sonra Kadıköy Salı pazarında satacak.

Kebapçıdaki patronu onu pazarda döner satarken yakalayınca pişkince, “Ama hacı amca sen hep demiyor musun ‘israf haram’ diye, ben de israf olmasın dönerler diye uğraşıyorum” diyor.

Bilmiyorum, Sezgin Baran Korkmaz’ın övünerek anlattığı bu öykü, onun ticarete yaklaşımı, ahlakı ve başkasının daha önce satılmış malını ikinci kez satma eğilimi hakkında yeterli fikri veriyor mu?

DOLANDIRICILIK YAPMIŞ AMA ÖVÜNEREK ANLATIYOR

Yine kendisinin övünerek anlattığı bir başka öykü:

Gümrükte takılıp kalmış bir su arıtma cihazı olduğunu öğreniyor. Gidiyor gümrüğe, tasfiyeden bunu satın almak istiyor. Tam 62 bin tane gelmiş bu minik aletlerden ve gümrük bunları tanesi 1 liradan satacak.

Borç harç para buluyor, 62 bin cihazı satın alıyor ve sonra pazarlamaya başlıyor. Tanesini 70 liradan satacak. Ama kimse su arıtma cihazı almıyor. Sezgin battı batacak, alacaklılar kapıda. Aklına aynı cihazı “enerji tasarrufu sağlar” diyerek satmak geliyor. Hepsini satıyor.

Bu hikayede de bir ahlaki ders var ve aradan bunca yıl geçtiği halde Sezgin Baran Korkmaz bununla övünmeye devam emesi de bence başlı başına bir ders.

Sattığı cihaz aslında ne suyu arıtıyor ne de enerji tasarrufu sağlıyor. Yani baştan sona dolandırıcılık. SBK için ise başarı öyküsü.

Bu yazıyı yazmazdan önce YouTube’da onlarca video izledim, bazıları Sezgin Baran Korkmaz’ın verdiği söyleşiler veya bir yerlerde yaptığı konuşmalardı. Çoğu ise onun kim olduğunu anlatmaya çalışan, adeta körün fili tarifi misali SBK’yı tanımlamaya çalışan videolardı.

Sezgin Baran Korkmaz, diyorum ya, geçmişini anlatmaya bayılıyor; yüzüne keyifli bir gülümseme yayılıyor ve alıyor sazı eline. Ama geçmişinin bir dönemi var ki, oraya nedense hiç girmiyor veya çok az değiniyor.

KİNGSTON’LARLA NEREDE NASIL TANIŞTI?

“Meğer çok kolaymış, bir günde kurdum” diye anlatıyor SBK Holding’in kuruluşunu ama işe başlamak için gereken ilk sermayeyi nereden nasıl bulduğunu söylemiyor bir türlü.

Onları ilk Türkiye’ye getirdiğinde onlara nasıl yalan söylediğini, ofisini olduğundan büyük gösterdiğini yine gururla anlatıyor, Kingston kardeşlerle ilişkisinin ilerleme biçimini ve detayları ise hep arka planda bırakıyor, hiç detaya girmiyor. ABD Utah’da “The Order” diye anılan bir tarikatın önde gelen isimleri olan Kingston ailesinin zenginliği belli ki gözlerini kamaştırmış.

Biz onu patron sanıyoruz ama o “Benim patronum 40 yaşında, 4 eşi ve 38 çocuğu olan bir insan” diyor. Kastettiği kişi Jacob Ortell Kingston. SBK hiç değilse yerini biliyor, paranın gerçek kaynağından “patronum” diye söz ediyor.

AKBABA HOLDİNG: SBK

Peki tam olarak ne iş yapıyor SBK?

Bir söyleşisinde, “Batmış, tam anlamıyla sıfırı tüketmiş şirketleri alıyorum” diyor. Başta kendi işini tarif ederken “Batmış şirket işindeyim” dermiş, sona “Öyle deme, daha pozitif görünmek lazım” demişler ona ve İngilizce “Asset management” tabirini kullanmasını öğütlemişler.

Ama aslında yaptığı iş hiçbir biçimde “asset management”e benzemiyor. “Varlık yönetimi” anlamına gelen bu tabir, bir yatırım şirketinin, daha çok da bankasının sizin daha çok nakit ve hisse senedi şeklindeki menkul varlıklarınızı yönetmesi, size para kazandırması demek.

Oysa SBK bu anlamda “varlık yönetimi” yapmıyor; batık durumdaki şirketleri devralıyor, içlerini temizliyor ve satıyor. Tabii “Bir şirket içi temizlenip para eder hale gelecek olsa neden bunu ilk sahibi yapmıyor da dönüp bu işte SBK’yı kullanıyor” diye bir soru geliyor hemen akla. Dedim ya SBK varlık yönetimi yapmıyor, şirket satın alıyor. O yüzden onun yaptığı en fazla hepimizin bilgisine Oliver Stone’un 1987’de çektiği meşhur “Wall Street” filmiyle giren “hostile takeover”a benziyor benzese benzese.

Tabii bu “saldırgan ele geçirme”nin Amerikan versiyonu borsada halka açık şirketlerde yaşanıyor. Eli geçiren şirket, aldığı şirketi kısa sürede daha değerli/karlı hala getirip hisseleri elinden çıkarıyor. Tabii bu daha değerli ve karlı hale getirmek için insansız işten çıkarmalar vs uygulanıyor.

BORAJET’İ THY’YE 300 MİLYON DOLARA SATACAKTI, ELİNDE KALDI

Türkiye’de şirketler halka açık olsalar bile hiçbirinin halka açıklık oranı yüzde 100’lere varmadığı ve neredeyse bütün şirketlerimiz “patron şirketi” olduğu için burada bir şirketi ele geçirmek için patronun bileğini bükmeniz gerekiyor.

SBK’nın böyle bilek bükerek ele geçirdiği şirketlerden biri mesela meşhur BoraJet.

Türkiye’de ODTÜ mezunu bir elektrik mühendisi olan, yüksek lisans ve doktorasını Amerika’da meşhur MIT’de tamamlayıp yıllarca ODTÜ’de hocalık yapan, sonra 1979’da Amerika’ya geri dönüp orada araştırmacı bilim insanı olan ve mikro dalga alanında yaptığı buluş ve aldığı 12 patentle Hitit adlı bir yarı iletken şirketi kuran, bu şirketi 2014’te 2.45 milyar dolara satıp kendini emekliye ayıran Yalçın Ayaşlı, bir heves Türkiye’de bölgesel havayolu işine girer.

Kör topal ilerleyen, hiçbir zaman para kazanamayan BoraJet için önce “FETÖ parasıyla kuruldu” diye gazetelerde haberler çıkmaya başlar. (Şirketin Ayaşlı dışındaki iki küçük hissedarı gerçekten de FETÖ’cüdür.) Şirketin işleri iyice bozulur. Derken Sezgin Baran Korkmaz diye biri ortaya çıkar, şirketi satın almak istediğini söyler. Yalçın Ayaşlı şirketin banka borçlarını da kendisi üstlenerek ve söylediğine göre “bilabedel” ama eğer SBK şirketi sattığında kar ederse bu karın yüzde 25’ine ortak olarak SBK’ya devreder.

Benim anladığım kadarıyla SBK’nın hedefi de, BoraJet’e biraz makyaj yapmak ve şirketi 300 milyon doların üzerinde bir bedelle Türk Hava Yolları’na satmaktır. O dönem, SBK’yı sık sık Karslı hemşerisi Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’la birlikte görürüz, her fırsatta ikili Kars’a gider, orada ya bir okul ya bir yurt temeli atarlar.

Ama BoraJet’in THY’ye satışı bir hayal olarak kalır. Böyle olduğu anlaşılınca SBK, satış sırasında evrakta sahtecilik yapıldığı, şirketin olmayan gelirlerinin gelir olarak muhasebeleştirildiği ve böylece zararın gizlendiği iddiasıyla Yalçın Ayaşlı aleyhine davalar açar. Bu arada sıkı bir Atatürkçü ve ABD’de kendi kişisel parasıyla Türkiye tanıtımı yapan bir isim olan Ayaşlı’nın ne FETÖ’cülüğü kalır ne başka bir şeyi.

Yalçın Ayaşlı yıllardır kendini anlatmaya çalışıyor. Onunla ilgili en kapsamlı söyleşilerden biri, ilginçtir 2017 Aralık ayında Sabah gazetesinde yayınlandı. Ayaşlı, hala kendi web sitesinden açıklamalar yaparak durumunu savunmaya çalışıyor. Hatta en son açıklamasını daha geçenlerde yayınladı. Ancak anlaşılan Türkiye’de SBK ile Ayaşlı arasındaki davalar devam ediyor ve galiba SBK kazanan tarafta. 7 Haziran 2021 günü Barış Terkoğlu, Cumhuriyet’teki köşesinde mayıs ayında yapılmış bir icra satışının belgelerini yayınladı. Bu belgelere bakınca, SBK’nın BoraJet’i satın alan şirketi Bugaraj’ın icradan “alacaklarına karşılık” olarak Ayaşlı’nın Ortaköy’deki üç değerli yalısını aldığı görülüyor.

Bir büyük ticari alış veriş konusunda iki iş insanından hangisinin haklı olduğuna ben karar verecek değilim ama bütün bu süreç boyunca SBK’nın uyguladığı bel altı taktikler çok belirgin.

BİR GÜN SBK ŞİRKETE GELDİ, “BEN SİZİN YENİ ORTAĞINIZIM” DEDİ

BoraJet bir örnek. Bir başka örneği geçen gün yazdım, Kıraça Holding ve İnan Kıraç’ın da adının karıştırıldığı olayda SBK yine bir takım alacak davaları açarak (ki bunların tutarı 45 milyon dolar gibi ciddi bir rakam) İnan Kıraç’ı yıldırmaya çalışmıştı.

Son bir örnek, adı duyulmamış bir orta boy şirket. Kendi alanının önde gelen kurumlarından biri olan şirkete bir gün Sezgin Baran Korkmaz gelir, “Ben artık sizin yeni ortağınızım” der. Bir süre sonra konuşma şuna dönüşür: “Ya ben sizin hissenizi 40’a alayım, ya siz benim hissemi 80’e alın…” Yani İnan Kıraç bu yöntemi uyguladığı ilk kişi değil SBK’nın.

Biraz önce SBK’nın yöntemini İngilizce “hostile takeover”a benzetmiştim ya; burada geçen “hostile” kelimesinin anlamı “saldırgan” ve “düşman.”

SBK’nın son derece saldırgan olduğu ve gözüne koyduğu şirketi satın aldığı veya bir biçimde içine girip oranın esas sahiplerine hayatı zehir ettiği çok belli.

NEREDEN GELİYOR BU DEĞİRMENİN SUYU?

Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor? Konuşmaya, başarılarını anlatmaya pek meraklı Sezgin Baran Korkmaz ama SBK Holding’in böyle sıfırdan alıp yükselttiği ve sonra da yüksek fiyata sattığı şirketlerin isimlerini vermek konusunda nedense o kadar da hevesli değil. Kendi iddiası “ölü” durumdaki şirketleri alıp canlandırmak, yeniden ekonomiye kazandırmak. Ama bunu nerede yapmış, hiç örnek yok.

SORUYU TEKRAR EDEYİM: BU SATINALMALARDA KULLANILAN PARA NEREDEN GELİYOR?

Dönüp, SBK’nın “patronum” dediği Kingston kardeşlere bakmamız lazım. Çünkü SBK’nın yaptığı pek çok operasyonda Kingston kardeşlerin gelip Türkiye’de kurdukları bir “varlık yönetim şirketi” olan Mega Varlık ile SBK arasında ciddi bir iş birliği/güç birliği görülüyor.

Sezgin Baran Korkmaz, yüzde 99.99 hissesi Jacob Ortell Kingston’a ait olan Mega Varlık’ın hiçbir yerinde gözükmüyor. Ama yine de, Türkiye’de SBK’ya aitmiş gibi yazılıp çizilen işlerin çoğunda aslında bu şirket var. Çünkü gerçekte patron bu şirket.

ESAS PATRON MEGA VARLIK

Mega Varlık, 2015 yılında BDDK izniyle kurulmuş bir şirket. Bu tür varlık şirketleri esas olarak bankaların artık tahsil edemez oldukları kredi alacaklarını belli bir iskontoyla (mesela 100 liralık borcu 40 liraya gibi) satın alıyor ve sonra da bu alacakları tahsile uğraşıyor. Dolayısıyla Mega’nın elinde bir yerde paha biçilemez bir bilgi var: Hangi şirketler ne ölçüde batık durumda, bunu biliyor. Anlaşılan bu bilgiyi zaman zaman SBK ile de paylaşıyor; SBK kendine hedef seçeceği şirketleri böyle belirliyor büyük olasılıkla.

Ama tabii benim bu söylediğim bir teori şimdilik. Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık, Mali Polis ve belki SPK, BDDK gibi kurumlar hem Mega’nın hem SBK’nın kayıtlarını çoktan incelemiş ve varsa suç veya işbirliğini ortaya çıkartmış olurdu.

SANKİ HAPSE GİRMEYECEKMİŞ GİBİ…

Çok ilginç bir şey var. Mega Varlık, Ağustos 2019’da sermaye arttırımına gitmiş ve sermayesini 93 milyon 292 bin liraya çıkartmış. İlave sermayenin tamamını da Jacob Ortell Kingston koymuş. Bu sermaye arttırımından sadece bir ay önce, aynı Jacob Kingston 21 Temmuz 2019 günü Utah’ta yargılandığı mahkemede savcılıkla ceza anlaşması yapmış ve yargıca “Ben suçluyum” demişti. (Kendisiyle birlikte kardeşi Isaiah, annesi Rachel ve eşlerinden biri olan Sally Kingston da aynın anlaşmayı yapıp “Suçluyuz” demişlerdi.)

Biraz sonra kaçınılmaz biçimde detaylarını anlatacağım, bu dava bu yılın Mart ayında sonuçlandı, jüri mahkemede hala kendini savunan ama Kingston kardeşlerin de aleyhinde ifade verdiği Lev Aslan Dermen’i (veya eski adıyla Levon Termendzhyan’ı) mahkum etti. Jürinin mahkumiyet kararının ardından Amerika’da yargıç ceza tayini yapıyor. Mahkum olan Dermen de, onu mahkum ettiren Jacob ve Isaiah kardeşler de maksimum 30 yıl hapisle karşı karşıyalar, bakalım hakimin takdiri ne olacak. Yargılanan ve suçlarını itiraf eden iki kadın ise maksimum 15 yıl hapisle karşı karşıya.

MEGA DA, SBK DA İŞ YAPMAYA DEVAM EDİYOR

Başa döneyim, diyeceğim o ki, Ağustos 2019’da Jacob Kingston Türkiye’deki şirketinde sermaye arttırımına giderken maksimum 30 yıl hapis cezasına doğru gittiğini biliyordu, ama yine de bu yatırımı yaptı. Büyük ihtimalle çok daha az bir ceza alacak ama Jacob işlerini, hele Türkiye’deki işlerini durdurmaya niyetli gözükmüyor. Az önce örneğini anlattım, SBK da yurt dışında ve kaçak olmasına rağmen işlerini sürdürüyor. Son beş ayda en az iki şirketi elinden çıkardı.

Ancak işler eskisi gibi parlak değil anlaşılan. Örneğin Mega Varlık, son olarak bankalara olan borçlarını ödeyemez duruma düştü, Garanti Bankası’na olan borcuna karşılık teminat gösterdiği şirket merkezi olarak kullanılan yalı satılığa çıktı.

Sezgin Baran Korkmaz kendisi anlatmıyor ama Kingston ailesiyle ilişkilerinde kilit ismin Türkiye’den de vatandaşlık alan Lev Aslan Dermen (Levon Termendzhyan) olduğu anlaşılıyor.

Yer yer haberlerde Los Angeles’teki meşhur Ermeni mafyasıyla da ilişkisi olduğu yazılan, “örgütlü suç dünyasının ismi” diye anılan Termendzhyan, 14 ayrı şirketin sahibi, büyük ortağı veya yöneticisi gözüküyor. Bu şirketlerden birinin adı da SBK Holding USA. Evet, bildiğiniz SBK Holding.

SBK’NIN LOS ANGELES VERSİYONU

Biyografisinde kendisini “12 yaşında benzin istasyonunda pompacı olarak çalışmaya başladı” diye gururla anlatan Termendzhyan’ın Türkiye ile ilk ve tek bağlantısı Sezgin Baran Korkmaz değil. Daha önce, FETÖ’cülükle suçlanıp malından mülkünden edilen ama zaten servetinin kaynağı da hayli karanlık olan Mübariz Mansimov ile ortak bir şirketi olduğu iddia ediliyor. Mansimov bu iddiayı gayet ırkçı ifadelerle reddediyor ama Termendzhyan’ın oğlu, “Biz onunla ortaktık” diyor, şirket adı bile veriyor.

Termendzhyan, Türkiye’ye de yatırım yapmış, yani 250 bin dolar getirmiş, karşılığında TC vatandaşlığı da almış. Bu arada Amerika’da adını da değiştirmiş, Lev Arslan Dermen yapmış. Termendzhyan’ın şirketlerinden birinin web sitesinde, Amerika dışında da büyümek istediği söyleniyor, sayılan ülkelerden biri de Türkiye. “Türk hükümetine ham petrol taşımacılığı için teklif verdik” diyor. Termendzhyan’ın “teklif verdik” dediği şirketi, işte bu Utah’daki dolandırıcılığa da karışan şirketi: Noil.

SBK HOLDİNG USA DE HAYLİ KARANLIK İŞLER YAPIYOR

Zaten Utah’daki dolandırıcılık davasında Termendzhyan’ın yönettiği SBK Holding USA’in de adı geçiyor. Bu şirket, savcıya ve mahkeme kayıtlarına göre bir emlak şirketi. Basit bir Google aramasında, Termendzhyan’ın ve şirketlerinin adının geçtiği hukuk davalarının listesine ulaştım; davalardan çoğu SBK Holding USA ile bağlantılı. Emlak almış parasını ödemememiş veya emlak satmış ama tapu devrini yapmamış gibi ilginç suçlamalar var.

İşte bu karanlık ve esrarengiz şahsiyet, Termendzhyan, anlaşıldığı kadarıyla Sezgin Baran Korkmaz’ın ABD’ye ilk giriş bileti olmuş. Onun aracılığıyla, onun 2010’dan beri bio-yakıt dolandırıcılığı işinde birlikte çalıştığı Kingston’larla tanışmış SBK ve ondan sonra da yürümüş gitmiş.

Gitmiş ama ta buraya gelirken sorduğum soruyu hatırlatayım: SBK’nın parası nereden geliyor?

Kendisine soracak olursanız (gazeteci Ahmet Şık bir sohbette sormuş) SBK, Kingston’lardan bugüne kadar sadece 62 milyon dolar almış. Onu da borç olarak. Utah’taki savcılığın bulduğuna göre toplam 134 milyon dolar Lüksemburg ve Türkiye’ye gelmiş (veya Lüksemburg üzerinden de Türkiye’ye gelmiş).

MASAK’ın bu paranın Türkiye’ye geldikten sonra ne olduğuyla ilgili ilginç ama içinden çıkılması zor tespitleri var. Paranın bir bölümü elden ve nakit olarak bankadan çekiliyor, sonra yeniden yatırılıyor vs. SBK’nın şirketleri arasında dolaştırılıyor para.

Bir de tabii Kingston kardeşlerin Mega Varlık üzerinden getirdikleri ve Türkiye’de yönlendirdikleri paralar var. Mega Varlık’ın kendi operasyonları var.

Fazlasıyla karmaşık ve üstelik ortada pek de mali bilgi olmayan bir durumla karşı karşıyayız. SBK Holding’in ve iştiraki şirketlerin hesaplarını, bilançolarını ve nakit hareketlerini hep birlikte görmeye ihtiyacımız var aslında. Umalım ki İstanbul’da devam eden soruşturmanın sonunda bu para hareketlerini bilebilir duruma gelelim, SBK’nın mali ağını tam olarak görebilelim.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN