Yargıtay 3.Ceza Dairesi'nin kararları 3 ay içerisinde neden değişti?

Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un sunumuyla ekranlara gelen Bi’ Karar Ver, 22 Kasım 2023 Çarşamba günü, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer’i konuk etti. Türkiye’de yaşanan anayasa krizine ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Sözüer, Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin daha önce AYM içtihadına uyduğu kararı hatırlatarak ‘3 ayda ne değişti?’ diye sordu.

MUSTAFA SİVİŞ

Bi’ Karar Ver programı, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un sunumuyla KARAR TV'deki yayın hayatına devam ediyor. 22 Kasım Çarşamba günkü bölümün konuğu, hukukçu Prof. Dr. Adem Sözüer oldu. Türkiye’nin değerli Anayasa hukukçularından olan Sözüer, Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin daha önceden AYM içtihadına uyduğunu hatırlatırken, ‘3 ayda ne değişti?’ dedi.

İşte, Prof. Dr. Adem Sözüer’in birbirinden kritik değerlendirmeleri…

ÇAKIR: AYM’NİN KARARLARI YARGITAY’I BAĞLAMIYOR MU?

‘AYM’nin kararlarının Yargıtay’ı bağladığında bir kuşku yok. Mahkemelerin arasında bir hiyerarşi yoktur, sadece kanunen bir yetki ve görev tanımları var. Bunların içerisinde karar verirler. Ama Yargıtay’ın 3.Ceza Dairesi hep böyle kararlar veriyor sanılabilir. Fakat bundan 3 ay önce aynı mahkeme, AYM’nin bu konuyla ilgili kararına atıfta bulunarak Anayasa Mahkemesi’nin bu içtihadını doğruluyor ve olumluyor. Yani dolayısıyla 3.Ceza Mahkemesi hep böyleydi ve AYM’nin kararlarını uygulamazdı diye bir şey yoktur. Sorulması gereken soru acaba şu olabilir mi? 3 ay önce böyleydi ama şimdi neden böyle, ne oldu? Bu konuda herkesin bir tahmini olabilir ama o tahmini burada söylersem pek uygun olmayabilir.

1-5.jpg

Sorun ilk şöyle ortaya konuldu, “AYM ile Yargıtay arasında bir mesele, bir tartışma var ve hükumet de hakem olarak bu meseleyi çözmek için devreye girmiş durumda.” Ama ben tam tersini söylüyorum, “Hükümet ve ortakları bir mesele çıkardılar ve kavga çıkartmak istiyorlardı. Bunu Yargıtay üzerinden AYM’ye hukuka aykırı bir suç duyurusu şeklinde planladılar” diyorum. Dolayısıyla iki mahkeme arasındaki bir tartışma değil bu durum. Siyasi ortaklardan birisi, Türkiye tarihinde, başka bir olağan ülkede görülmeyecek şekilde AYM’ye karşı çok ağır sözler söyledi. Hükümet burada hakem değil taraf rolünde.’

YARGI VE HÜKÜMET, AYM’NİN KARARLARINI NEDEN TANIMIYOR?

‘Bu mahkemenin kararını kasten yerine getirmemek suç. Yani biz artık söyle mi yapacağız, Yargıtay bir beraat kararı verecek, infaz savcısı “Yargıtay’ın kararı yerinde değil ve biz bu adamı serbest bırakmıyoruz” mu diyecek? Yani bunun vahameti anlaşılmıyor mu? Ben burada bir şey diyeceğim. Bazı basın organları, 28 Şubat’ta mağdur olan basın organları dersem bilir onlar kendilerini. Şimdi bu AYM üyelerini afişe ederek hedef göstermeleri kendilerini rahatsız etmiyor mu? AYM üyelerini terör destekçisi olarak göstermekten sıkıntı duymuyorlar mı? Cumhurbaşkanı’nın hukuken görevleri vardır. Kurumlar arasında bazı uyumsuzluklar açısından. Ama Sayın Cumhurbaşkanı buradan değil, Yargıtay’ı desteklemek üzerinden meseleye girdi. AYM üyelerini Cumhurbaşkanımız atadı ve onları da çok iyi tanıyor. İktidarda kalmak, iktidar savaşı için bunlar yapılıyorsa, bazıları Prens kitabını çok iyi okumuş.

Şimdi Yargıtay 3.Ceza Dairesi toplanıyor, onlar da “Bize gelen 30 Ekim tarihli 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nin yazısı” diyor. Yani 13 Ekim tarihli siz ne diye 30 Ekim diye karar veriyorsunuz. Ve bir müzekkere yazıyorlar yerel mahkemeye. Kanunlarımızda olmayan bir usul. Başkan doğrudan ceza dairesine mahkeme adına bir yazı yazabiliyor. Ceza dairesi bir müzekkere yazabiliyor. O müzekkerede bizim eleştirildiğimiz şeyi görüp ceza mahkemesi de “Bu heyet halinde verin” diyor. O zaman insanlar da “Baştan neden heyet halinde toplanılıp verilmedi?” diyor. Demek ki heyetteki bazıları ikna edilmemişti. Bu sefer geri gidince heyet ikna edildi. Başkanın yazdığı aynı yazıyı bu sefer heyet olarak gönderiyor. Ek karar adı altında. Neyin ek kararı? 1.5 yıl önce bir karar vermiş 2022 Nisan’da, o karara ek karar olarak gönderiyor. Bu süreçte Yargıtay ve AYM girmiş devreye. Bunların hiç birisi bizim usullerde yok. Tamamen usul dışı bir işlem yapılmış. Şimdi de kendilerine ait özel bir dünyada özel işlemler yapılan bir şey oluşturmuşlar. Aldığımız haberlere göre, Başsavcılık bir savcı atamış, konuyu inceleyecekmiş. Yani hukuken etki bakımından görev bakımında yok sayılan yoklular üzerine bir bina daha inşa ediliyor. Ama devletin ciddiyeti de sarsılıyor. Yapılaması gerekenler belli ama toplumda, buna karşı bir hassasiyet yok. Bu kesinlikle AYM ile Yargıtay arasındaki bir tartışma değil. Ne olursa olsun böyle bir şey olmazdı. Bu planlanmış ve sahneye konmuş, iktidar tarafından sahneye konulmuş bir şey. Ama sonuçların hepsi yoklukla malul hukuki işlemler şeklinde gidiyor.’

2-1.jpg

OĞUR VE ÇAKIR: PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK? ATANAN SAVCI NE YAPACAK?

Ben oralara hiç değinmedim. Oralardan bir şey çıkmayacağı kesin. Buradan herhangi bir sonuç çıkmayacaktır. Yargıtay da aslına kendi geleneğine sahip bir kurumdur. Çok büyük gelenekleri var. Yargıtay’ın hiçbir dairesi böyle bir şey yapmaz. Ama dediğim gibi iktidar ve iktidardaki güçler bunu planladı, onları ikna etmiş durumdalar. Bu da yargı bağımsızlığı açısından ne gibi büyük bir sorun olduğunu gösteriyor. HSK şu an bu olaylar başka bir paralel evrende oluyormuş gibi davranıyor. Normalde HSK’nın yargı kararını uygulamayan ceza mahkemesinin başkan ve üyelerini görevden alması, haklarında inceleme başlatması ve oraya yeni bir heyet tayin edip kararın uygulanmasının yolunu açması lazım. Ama bunlar hiç yok. Sayın Cumhurbaşkanı da Yargıtay’ı öne çıkarıyor. Dolayısıyla buradan AYM aleyhine bir gerekçe bulunmaz. AYM Cumhurbaşkanı, Yargıtay üyeleri ve kendi üyeleri dahil herkesi yüce divan olarak yargılama yapan tek mahkemedir. AYM ile ilgili maddelerin sayısına bir bakın, eşitler arasında önde geliyor. Görevi nedeniyle kendi üyelerini bile kendisi yargılar. Onun için bu konuları tartışmak hukuken mümkün değil. Çünkü işin temeli zayıf daha doğrusu temel yok.

Burada önemli bir şey var. AYM hakkında söylenenlerin yarısını Türkiye’de başka bir kuruma, hükümete veya Yargıtay’a söyleseniz sabaha polis gelir, tutuklanırsınız. Ama AYM’ye söylenmedik bırakılmıyor. AYM çok sivildir, kendi polisi veya askeri yoktur. Yani bir yargı kurumunu bu şekilde yıpratılması, böylesine felç edilmesi halk tarafından tam olarak anlaşılmıyor. AYM bir ışıktır. Yapılan, o ışığın söndürülmek istenmesidir. Peki bu gidişat nereye? Herhalde sivil bir anayasaya değil.

ÇAKIR: CEZA KANUNLARINDA BOŞLUK VAR MI?

Bizim reform kanunları, evlerimizdeki misafir odaları gibidir. Birileri geldiğinde bakın ne güzel kanunlarımız var gibi. Fakat uygulamadığınız zaman o bir boşluktan da ötedir. Kavala davasında bir iddiadan dolayı önce dava açılıyor, beraat ile sonuçlanıyor. Aynı iddia başka bir iddianameye, başka bir davaya soruşturuluyor ve ağırlaştırılmış müebbet veriliyor. Bu dört kişinin ellerinde bir silah mı bulunmuş? Ne olmuş? Yani 15 Temmuz’da müebbet veriliyor, orada ne olduğu belli ama burada ne olmuş? Türkiye Cumhuriyeti Devletini devirmek için nasıl bir yapı kurmuş bu 4 kişi? Mahkemelerimiz bazen öyle kararlar veriyor ki öngörülemez şekilde. Yani ceza hukukuna baktığımız zaman verilecek kararlar öngörülebilirdir. Yani bir davaya baktığınız zaman ne olduğunu tahmin edersiniz, şaşırtmamalı. Ama başsavcının HSK’ya mektubu, yani bu şaşırtmadan da öte bir olay aslında. Bizim sistemimizde başsavcılar mektup yazmazlar. Yani bütün bunlar çok büyük bir sarsıntıyı gösteriyor. Sadece siyasi davalarda demiyorum. Türkiye’nin bir an önce mevcut kanunlarını misafir odasından çıkartarak bunları her olayda her gün kullanılan kanunlar haline getirmesi gerekiyor. Çıkan bu kavga yargıya daha da büyük darbe vurdu. Her şey olabilir demektir. Eğer AYM hedef gösteriliyorsa, yeterli desteği bir güç odağından alınabiliyorsa her şey yapılabilir demektir. Bu yargıyı alt üst eden bir şey anlamına geliyor. Bunu paralel yapı döneminde de gördük. Geçmişe yönelik karar çıkartabiliyorlardı. Veya kanunda olmayan bir şey varsa onu yapıyorlardı.