Türkiye yayıncılık sektörü, son açıklanan verilerle birlikte ‘kültürel felaket’ olarak nitelendirilebilecek bir döneme girdi. Yayıncı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) tarafından paylaşılan Kasım 2025 bandrol verilerine göre, yılın ilk 11 ayında Yetişkin Kültür Yayınları kategorisinde üretim, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30’u aşan oranda geriledi. Bu keskin düşüş, Türkiye’de kültür yayıncılığı ölme noktasına mı geliyor? sorusunu gündeme taşıdı. Verilerin ardından değerlendirmelerini aldığım Ötüken, Yapı Kredi, Timaş gibi köklü yayıncılar, bu karamsar tablonun yalnızca son bir yıla ait olmadığını, 2018’den bu yana döviz krizinin yarattığı kronik bir durumun sonucu olduğu görüşünde birleşiyor.
Kültür yayıncılığındaki yüzde 30’luk daralmanın temel nedenlerini ve süregelen etkilerine dair görüştüğüm Yayıncılar Meslek Birliği (YAYBİR) Başkanı Hakan Tanıttıran ise, “Yüzde 30 ciddi bir küçülme ama 2018’den beri sektörde yetişkin kültür alanında bir daralma zaten yaşanıyor. Daha önce veriler geometrik olarak artarken, 2018’den beri bir önceki yılı yakalarsak başarı olarak görmeye başladık çünkü sürekli aşağı iniyor” dedi.
EKONOMİK KRİZ 2018’DEN BERİ RUTİNE DÖNÜŞTÜ
Tanıttıran’a göre bu daralmanın iki temel ekonomik direği var. İlkini şu ifadelerle açıkladı: “Yetişkin kültür yayınlarının önemli bir kısmı yabancı telif haklarına tabidir ve genellikle avro ile ödenir. Kağıt ve matbaa maliyetlerinin de dolar ile belirlenmesi, euro ve doların inanılmaz artışı sektörü vurmuş durumda. sonucunu doğuruyor.” Tanıttıran, ikinci neden olarak Türkiye’de gelir düzeyinin döviz artışı karşısında gerilemesini ve alım gücünün düşmesini gösterdi. Bu durumun, yayınevlerini, maliyetleri düşürmek için telif süresi dolmuş, daha ucuz kitaplara yönelmeye zorladığını belirten Tanıttıran, “Herkes teliften kaçmaya, genç üniversitelilere ucuz çeviri yaptırarak ayakta kalmaya çalışıyor, yoksa manzara çok daha kötü olurdu” sözleriyle durumun vehametine dikkat çekiyor. Tanıttıran, ekonomik krizin artık geçici olmaktan çıktığını da şu sözlerle vurguluyor: “Artık kriz diyemiyoruz, krizin sürekli hale gelmesinden kaynaklanan bir neden söz konusu. Eskiden krizler olur, ama altı ayda toplardı ama biz 2018’den beri krizi bir rutine dönüştürmüş durumdayız.” Bandrol verileri, okuma alışkanlığının kaygan yapısını da gözler önüne seriyor. Tanıttıran, “Çocuk ve eğitim kitaplarında bu kadar kötü değil tablo... Kültür alanında inanılmaz bir kayıp var” diyerek, okurların zorunlu eğitim ve sınav materyalleri dışındaki kültürel okumalardan tamamen vazgeçtiğini teyit etti.
ÖZEL KOPYALAMA HARCI ARTIK YAYINCILARA VE ESER SAHİPLERİNE AKTARILMALI
Ortaya çıkan vahim tablo karşısında yayıncılar, ekonomik krizin aşabilmek için acil kamu desteği ve yasal düzenlemeler beklediğini dile getiren YAYBİR Başkanı Tanıttıran, kültürün Türkiye’nin geleceğini belirlediğini vurgulayarak, “Dünyanın her yerinde kültür alanı bir sübsvansiyona tabidir... Kültür ülkenin geleceği olduğu için kamu kaynaklarından sübvansiyon uygulanmalı” çağrısında bulundu.
Son olarak, özellikle telif hakları konusunda iki önemli yasal boşluğa dikkat çeken Tanıttıran, Türkiye’de bütün kopyalama cihazlarından elde edilen telif gelirlerinin, uluslararası yasaların aksine, eser sahipleri ve yayıncılara aktarılmak yerine Kültür ve Turizm Bakanlığı ya da ana bütçeye aktarıldığını hatırlattı. Dünyanın birçok ülkesinde, kütüphanelerde okunan kitaplar için eser sahiplerine ödeme yapılırken, Türkiye’de bu uygulama yasada olmasına rağmen yönetmeliği (yol haritası) olmadığı için hayata geçirilemediğini de vurguladı. Tanıttıran, son olarak, sektörün nefes alabilmesi için “Acilen yeni nesil, Avrupa Birliği yasalarına uyumlu bir telif hakkı yasasının çıkması lazım” uyarısında bulunarak, 2018’de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle kadük olan yasa taslağının acilen TBMM’ye sunulması gerektiğini belirtti.
OKURUN ‘DİJİTAL KOPYA’ ÇELİŞKİSİ DE BİR ETKEN
2025 yayıncılar için kitap satışlarının düştüğü zor bir yıl daha oldu. En belirgin düşüşü de kurgu dışı dediğimiz, psikoloji, felsefe, tarih gibi alanlardaki yayınların satışında gördük. Birçok neden sayılabilir elbette, düşen alım gücü, artan fiyatlar gibi. Ancak yayıncılar neden bu alanda daha az kitap ürettiler diye düşünmek gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla 2025’de, yıllardır devam eden bir sorun, serbest paylaşım isteği diyelim, yakıcı bir şekilde sonucunu gösterdi. Online iletişim kanallarında bireylerin çoğunlukla iyi niyetli düşüncelerle kitapların dijital kopyasını paylaşmasını kastediyorum. Kapalı ve nispeten küçük gruplardan oluşan bu kanallarda kitabın daha adı geçer geçmez önünüze dijital kopyası düşüyor. Bunun hukuki olarak suç olması bir tarafa, birçok okur maalesef bu davranışın sonuçlarını düşünmeden korsan kopyaları okuyor ve paylaşıyor, böylece satışlar giderek düşüyor ve yayınevleri bu alanda yayın yaparken daha temkinli davranıyor. Sonuçta gelinen ve gelinecek yer belli, okurlar en büyük zararı kendilerine veriyorlar bilinçsizce, artık bu alanda okuyacak yeni kitap bulmakta zorlanacaklar. Hayatın her alanına dair, günümüzde bireylerin ve toplumumuzun yaşadığı sorunları anlamaya ilişkin fikirler üreten, tartışan yazarların yayınları, yine bu fikirlere en çok ihtiyaç duyan gruplar tarafından sabote ediliyor diyebiliriz kabaca. Basılı kitap korsanı, sektörün etkili mücadeleleri sonucunda büyük ölçüde azaltıldı ancak online iletişim kanallarında giderek yaygınlaşan kitapların paylaşımını takip etmek çok daha zor. Elbette etkin takip yollarını kurmak için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.
KİTAP YERİNE VİDEO İZLEMEK TERCİH EDİLİYOR
Küçülmenin temel sebeplerinden birisi, yayınevlerinin ellerinde bulunan kitap stoklarındaki satış hızının düşmesi. Dijital dünyanın sunduğu cazip seçenekler nedeniyle yetişkin okurlar, kitap okumak yerine giderek daha fazla cep telefonunda zaman geçirmekte. Üniversite öğrencileri ve iş hayatında olan yetişkinler, eskiden günde bir saat kitap okuyabiliyorken, bugün bu sürenin büyük bölümünü sosyal medya alıyor. Özellikle kurgu dışı konularda okurlar kitap okumak yerine konuyla ilgili videoları seyretmeyi tercih ediyorlar. Okuma alışkanlığının yerini giderek kısa ve hızlı tüketilen dijital içerikler alıyor. Bir diğer kritik husus ise piyasadaki kitapların yaklaşık yüzde 90 oranında korsan dijital olarak dolaşımda olmasıdır. Ne yazık ki telif yasamızda bu duruma ilişkin önleyici ve caydırıcı hükümler yeterli değil; dijital korsanlığın ciddi bir yaptırımı bulunmuyor. Tüm bu etkenlere rağmen 2026’da yetişkin kültür alanında, 2025’teki başlık adetlerimizi koruyarak hareket etmeye çalışacağız. Elimizde iyi yazarlar ve güçlü eserler olduğuna inanıyoruz. Tüm bu daralmaya rağmen, 2026’da da okuyucularımıza güveniyoruz. Umuyoruz ki 2026, yalnız bizim için değil, tüm meslektaşlarımız için daha iyi bir yıl olacaktır.
SATIŞLARDAKİ DÜŞÜŞ ASLINDA VERİLERDEN DAHA YÜKSEK
Aslında tablo göründüğünden daha vahim olabilir. Bandrol verileri bize yalnızca üretimi gösteriyor; talebi ya da gerçek satışları ölçemiyoruz. Yüzde 30’luk gerileme, yayınevlerinin fiziksel baskı adetlerini düşürdüğüne işaret ediyor ama satış kaybının ne kadar olduğunu bu veriyle tam olarak bilemiyoruz. Düşüşü üç ana başlıkta açıklayabiliriz. Birincisi, dijital baskı teknolojisinin yaygınlaşması. İkincisi, dijital korsan. PDF ve EPUB dosyalarının hızla yayılması, özellikle akademik alanda ciddi kayba yol açıyor. Mevcut Telif Hakları Kanunu dijital ortamla mücadelede çok yetersiz kalıyor. Üçüncüsü ve en ağır basanı ekonomik koşullar. Alım gücündeki düşüş, okuma alışkanlığı güçlü olan kesimde bile kitap satın alma sıklığını azaltıyor. Sektörün içinden gördüğümüz tablo ise satışlardaki düşüşün bandrol verilerindeki üretim azalmasından biraz daha yüksek olduğunu gösteriyor. 2018’den bu yana maliyet baskısına ek olarak satış kanalları da daralmış durumda. Bir yandan geleneksel dağıtım yapısı zayıflıyor, diğer yandan dünya çapında faaliyet gösteren büyük bir satış platformu Türkiye pazarındaki etkinliğini hızla artırıyor. Bu durum özellikle bağımsız kitapçıların rekabet gücünü ciddi biçimde zayıflatıyor. Yayıncılık ekosisteminin sürdürülebilir kalabilmesi için yayınevlerinin yanı sıra bağımsız kitapçıların da desteklenmesi gerekiyor. 2025 yaz aylarından itibaren pek çok yayınevinin yayın programlarını daraltması da doğrudan bu koşulların sonucu. Kültürel üretim ciddi bir tehdit altında; biz de 2026 programımızdaki birçok eser için yeniden değerlendirmeye gitmek zorunda kalacağız.
