Müge Anlı ‘Namuscular’ı okudu mu?

Müge Anlı ‘Namuscular’ı okudu mu?

Ne zaman Müge Anlı’nın/Esra Erol’un programlarına takılsa gözüm, hemen aklımda o tuhaf soru beliriveriyor: “Müge Anlı Namuscular’ı okudu mu?” Tanıyorum bu insanları çünkü, hiç yabancı gelmiyorlar bana. Kaynanasını hamile bırakan damadı, kocasını ve çocuklarını yüz üstü koyup üç günlük tanışına kaçan elli küsur yaşındaki kadını, komşusunun namusuna dolanan adamı...

ÖMER FARUK

Gözüm bir yerden ısırıyor sanki. Kemal Tahir’in köy ve hapishane romanlarından, evet: ‘Sağırdere’, ‘Yediçınar Üçlemesi’, ‘Kelleci Memet’, ‘Karılar Koğuşu’ ve özellikle ‘Namuscular’ ‘böyle tiplerle’ dolu tıka basa. Kemal Tahir’i kıyasıya eleştiren Orhan Kemal kalksa mezarından, ‘ahvalimize’ bir bakıverse, acaba ‘adaşına’ yine çıkışır mıydı aynı öfkeyle: “Benim memleketimde sadece, gavatlar, pezevenkler, deyyuslar mı var? Yani başka şey yok mu?” Yerimiz dar olmasa da ben aradan çekilsem; çekilip sözü Kemal Tahir ustamıza bıraksam.

‘Namuscular’da geçen, karısını köy evinin damında ‘damadıyla yatarken’ basan Hamo’nun öyküsünü okusanız: “Aradan bir ay kadar geçti, bir gün anası evde yok... kız karşıma dikilip ne dese iyi... Dedi: ‘Ağa benim herif anamla yatmakta’ dedi. Dedim: ‘Ulan kahpe bu nasıl bir laftır! Ben senin kemiklerini kırmaz mıyım?’ Dedi: ‘Nah şu yemin şu ant... Gözümle gördüm ve de gözledim!’ Kızı defledim. Girdim düşünmeye... Olur mu olur! Oğlandan umarım ya... Bunca zamandır bindiğim kısraktan... Hayır bugüne kadar şuncacık kuşkulanmamışım. Yiğittir, Osmanlıdır. Olsa bir rezilliği köy yerinde gizlisi çok sürmez.

Evet, damadını sevmekte... Hemi de fazlaca sevmekte... Yemeyip yedirmekte, içmeyip içirmekte... ‘Aman damadım acıkmıştır, kahpe ayran çorbası yetiştir... Aman yumurta kırmayınca hiç olmaz! Şurdan tuzsuz yağ küleğini yuvarla gelsin!’ O günden sonra bulaştım kollamaklığa... Bir gün ileride yatmaktayım. Karı ocağa su koydu. Su kaynayınca kenardan işmar verip güveysini çağırdı.” Bir okusanız da şaşırsanız doksan sene öncesinin bugüne, bugünün doksan sene öncesine ne kadar çok benzediğine... Bu ‘kokuşmuşluğun’ tarihsel kökenlerini görseniz. Son skandaldan sonra yazar Salih Uyan şöyle bir tweet atmış: “Bir süredir Youtube’da Müge Anlı’nın programlarını seyrediyorum. Bunu bazı ortamlarda söylediğim zaman genelde burun kıvırarak ‘Sen de mi ya? Gerçekten mi?’ şeklinde tepki veriyorlar. Evet gerçekten! Hiç kıvırmaya gerek yok. Çünkü bu program bir belgesel aslında. Türkiye’nin sosyolojik yapısındaki bozulmayı, toplumsal çözülmeyi ve kültürel çürümeyi anlatan müthiş bir belgesel hem de!” Katılmamak mümkün değil. Salih Uyan’ın dediği gibi bu programlar toplumdaki çürümenin (anominin diyelim) en önemli ölçütü. Bu yayınların arşivi ‘yüz sene sonraya’ kalırsa çok ciddi materyal olacak sosyologlara. Yabana atılmamalı! Şimdiden yedeklenmeli. Yadırganacak bir cümle sayılacak belki ama ‘romanlar kadar’ işe yarayacak. Neden?

screenshot-14.jpg

19. yüzyıl İngiltere’sini anlamak istiyorsanız Charles Dickens okursunuz çünkü. Fransa’yı Balzac’la, Zola’yla tanırsınız. Onların yazdıkları belgedir/belgeseldir bir bakıma. Birer edebi tanık. Bugün sinema romanı bir miktar ‘geriye’ itti doğru ama roman da ‘postmoderniteye’ kaçtı zaten... Toplum yok orada. Toplum ‘buharlaştı’ edebiyatımızda. Haliyle bugünün ‘sosyolojik verisini’ televizyon dizilerinden ve bu programlardan devşirecek geleceğin araştırmacıları. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye nasıl bir yermiş, Türk toplumu nasıl bir toplummuş, ‘buralara’ bakılacak el mecbur.

Kemal Tahir’e dönelim. Onun en büyük yanılgısına... “Halk gelecek” diyordu üstat, son romanı ‘Yol Ayrımı’nda. Her şeye rağmen umutluydu: “Halk gelecek!” Geldi. “Her çeşit aydınlarımızın sefil etkisini yere çalan yeni ve yerli bir insan türü. Bizim gerçek halkımız… Cıscıvık yabancı suyu katılmış aydınlardan başka bir insan türü olmayı sürdüren halkımız… Hiç su katılmamış yerli.” Halk geldi. Kemal Tahir’in romanlarından taşarak… Çoğala çoğala. Seksen milyon Çalık Kerim… Seksen milyon Sülük Bey… Halk geldi. Geldi gelmesine ama bu gelen halk Kemal Tahir’in ‘muştuladığı’ halk da değildir. Onun, ‘yerli ve bize özgü bir sosyalizmin’ dayanağı olarak gördüğü ‘çile çekme gücüne’ ve ‘azla yetinme alışkanlığına’ sahip değil halk. Gelenler azla yetinmek istemiyorlar. Onlar denklerini alıp köyden kente göç edip, çevirdikleri hazine arazisine diktikleri gecekonduyu uyarı gelince müteahhide verip apartman sahibi olanların, ‘köşeyi dönenlerin’ çocukları, torunları. ‘Paranın ve iktidarın’ tadına baktılar, vazgeçmek istemiyorlar. Onlar artık ‘azla’ yetinemezler. Hep daha fazlasını isteyecekler. Halk geldi Kemal Tahir’in romanlarından taşarak… Çoğala çoğala. Seksen milyon Çalık Kerim… Seksen milyon Sülük Bey…

Not: Yarın (21 Nisan) Kemal Tahir’in ölümünün ‘elli ikinci’ yıl dönümü. Mekânı cennet olsun ustamın.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN