Kitlelerin tepkisine karşı tehdit söylemi
Depremin üzerinden üç hafta geçti. Samandağ Belediye Başkanı “15 bin çadıra ihtiyacım var, hiç çadır almadım” diye feryat ediyor.
Kızılay’ın Trakya deposundan balya balya çadır stoku görüntüleri paylaşılıyor.
Ve kamuoyu, yardım kuruluşu olan Kızılay’ın bir başka yardım kuruluşu AHBAP’a 46 milyon lira karşılığında çadır sattığı haberi ile çalkalanıyor.
Kızılay Başkanı çok cesur, bunu “ahlâkî bir alışveriş” olarak niteliyor.
Ahlâk bu hale gelmiş demek ki, diyorsunuz.
Bir de Kızılay’la ilgili eleştirileri “Be ahlâksız, be namussuz, be adi…” diye karşılamak var.
Acaba bu tavırlar toplumda nasıl karşılanıyor?
İşte ilk patlak, tabii olarak her partiden insanın buluştuğu mekân olması hasebiyle “siyaset dışı” olması beklenen stadyumlara yansımaya başladı.
İlk tepki Fenerbahçe seyircisinden geldi. Kadıköy’de, Fenerbahçe - Konyaspor maçında seyirciler önce sahaya depremzedelerle yardımlaşmayı sembolize etmek üzere atkılar attılar…. Ardından da stadyum “Yalan yalan yalan, dolan dolan dolan, 20 sene oldu istifa ulan” sloganlarıyla inlemeye başladı. “Ahlaksız, adi, namussuz”un uzantısı bir dil ile…
Benzeri olay Beşiktaş – Antalyaspor maçında yaşandı. Kulüp, depremzede çocuklarla dayanışma amacıyla “Bu oyuncak sana arkadaşım” kampanyası başlatmıştı, siyah-beyazlı taraftarlar kampanyaya büyük ilgi gösterdi ve maçın 4.17’inci dakikasında sahaya binlerce oyuncak yağdı.
Ama ardından stadı, “Hükümet istifa” sloganları doldurdu.
Türkiye seçim sath-ı mailinde… Erteleme vs gibi bazı şeyler seslendirildi ama, belli ki üç vakitte seçime gideceğiz. Ve statlara yansıyan bu toplumsal nabız çok dikkat çekici.
Olaya en sert tepki MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli’ye göre “kulüpler oyuna gelmişlerdi”, bu “sorumsuzluk ve şuursuzluktu” ve “ya tedbir alınmalıydı ya da maçlar seyircisiz oynanmalıydı.” İş “zillet”e temas etmeden olmazdı. Devamı şöyleydi sayın Bahçeli’nin açıklamalarının: “MHP konunun takipçisidir. Türk futbolunu zillet ve rezalete mahkûm etmek isteyenlere göz yummak, alttan almak, sessiz durmak, geldiğimiz bu aşamada mümkün değildir.”
Bahçeli, ardından da Beşiktaş kulübü üyeliğinden ayrıldığını bildirdi.
Bahçeli’ye benzer bir tavrı İçişleri Bakanı Soylu gösterdi. Soylu, olayı “güvenlik meselesi” olarak niteledi ve “güvenlik meselesinde kalkanlarımızı kaldırmayacağımızı zannetmesinler” dedi. “Mesaimizi bölmesinler. Mesaimizi bölmek isterlerse rahat böleriz. Hodri meydan” dedi.
Alaattin Çakıcı olayı “ihanet” olarak nitelendirirken, “Devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti asla unutmayacak” dedi.
Bu sert üslubun spor camiasında da uzantısı oldu. Çaykur Rizespor adına yapılan açıklamada Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarında atılan sloganlar “provokatif girişimler” olarak nitelendi ve “ foseptik farelerinin çığlıkları olarak tarihe not düşülecektir” denildi.
Görüldüğü kadarıyla iktidar cenahı, hem depremzedelerin acısını sahiplenip, hem de kimi yanlışlıkların eleştirilmesini kabullenemiyor, hazmedemiyor. O tür durumlarda hemen “iktidar gücü”nü tehdit unsuru olarak sunuyor. İçişleri Bakanı’nın her toplumsal olayda ezici boyutlarda devreye sokulan “Polis kalkanları”nı hatırlatması bu yüzden.
Daha önce İzmir’de merhum Özal’a hitaben boynuna astığı “İn aşağı” yazılı pankartla gösteri yapan Hüseyin Cimşit isimli vatandaş, şimdi de deprem sırasında yapılan yanlışlıkları gerekçe göstererek Cumhurbaşkanı’na ve Hükümete yönelik suç duyurusunda bulundu. Cimşit makine mühendisi ve avukat.
Daha önce Sakarya’daki tank – palet fabrikasında çalışmış. O alanda da iddialı. Ama şimdi sivil bir itiraz geliştiriyor. Bizde bunlar yadırganıyor. Savcılık soruşturma başlatmış. Cimşit bunları göze almış zaten. Ama herhangi bir demokratik hukuk devletinde son derece tabii karşılanması gereken bir “sivil” tavır geliştiriyor.
Belli ki seçim sürecinde bu tür gelişmeler iktidar cenahında sinirleri geriyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın o olmaması gereken ifadeleri de bu yüzden, Bahçeli’nin – Soylu’nun tehdit içeren ifadeleri de…
Oysa bak Kızılay’a, bak başka alanlardaki problemlere… Kızılay’ın, AFAD’ın düzgün çalışması ve siyasete eklemlenmeyip tüm toplumun takdirine mazhar olması o kadar önemli ki…
Değilse toplumsal fay hatlarındaki enerji – stres birikimi artıyor.
MAÇLAR SEYİRCİSİZ ÜNİVERSİTELER ÖĞRENCİSİZ?
Bir şey sormak istiyorum:
Acaba bütün eğitim camiasının itirazına rağmen, üniversitelerin yüz yüze değil de on-line açılmasında, seçim sürecinde gençlerin tepkilerinden duyulan kaygının etkisi var mıdır?
Maçlar seyircisiz… Üniversiteler öğrencisiz…
Depremin üzerinden üç hafta geçti, şu ana kadar hangi üniversite yurdunda kaç depremzedenin barındığına dair bir veri var mı? Türkiye’deki bütün üniversitelerin yurtları kullanılmış mıdır bir, yurtlar kullanılsa bile yüz yüze eğitim yapılamaz mıydı iki, ve yurt sorunu olmayan diyelim vakıf üniversiteleri neden yüz yüze eğitim yapmamaktadır üç? Üç haftalık tecrübeden sonra diyelim beklenen olmadı, yüz yüze eğitime geçmemek için engel var mıdır, dört?
Rektörlerin itiraz etmekten çekindikleri, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin rahatsız olduğu bu uygulamayı düzeltmek erdemdir.