Yaşlı ve yalnız
“Çiçeksiz ve çocuksuz bir çağa doğru yolumuz” Şiir böyle başlıyordu.
Almanya’da çilingirlik yapan bir tanıdığım anlatmıştı:
-Alman polisi zaman zaman çağırır bizi. Günlerdir açılmayan ve içerden kötü kokuların geldiği bir daire vardır, kapısı açılacaktır. Kapıyı açar içeri gireriz. İçerde berjere oturmuş yaşlı bir insan… Günler önce ölmüş, ceset çürümeye başlamış. Belli ki günlerdir kapısı çalınmamış. Arayan soran olmamış.
Ertuğrul Özkök, İtalya’dan arayan arkadaşının izlenimlerini paylaşmıştı geçen gün. Şöyle diyordu:
“Roma’da evlerin çoğunda balkon yok. Hayatları sokakta geçen insanlar evlerinin içine hapsedilmiş gibi. Apartmanlarda içler acısı sahneler yaşanıyor.”
“İnsanlar günün belli saatlerinde apartmanlarının merdiven önlerinde toplanıyor. Yalnız yaşayan çok sayıda insan var. Birbirlerine, ‘Yarın burada bizi görmezseniz, hemen acil yardımı arayın’ diyorlar.” (Hürriyet, 17 Mart)
Yaşlılık ve yalnızlığın iç içe geçtiği bir süreci yaşıyoruz. Avrupa’nın yaşlandığı teması gündeme gireli çok oldu. “Yalnız adam kültürü” uzun zamandır tartışılıyor. Çekirdek aile, çocuksuz aile ve yalnız yaşlılık zamanları.
Baltık ülkelerinde “yaşlı intiharları”nın arttığına dair haberler çıkmıştı bir süre önce. Kapısını çalacak kimsenin bulunmadığı ve yarın niçin yaşaması gerektiğine dair anlam üretemeyen yaşlı insanların psikolojisi uzun zamandır ülkelerin çözmek zorunda olduğu problemler arasında.
Ülkeler yaşlıları bir araya getirip hem bir sosyal çevre oluşturma hem de ortak hizmetler sunma yönünde çözüm arayışlarında bulunuyor.
Bizde konu henüz bu ölçüde dramatik hale gelmiş olmasa da, yaşlı anne – babalar kendileri için, evlatlar da yaşlı anne – babaları için geleceğin nasıl planlanacağının kaygısını yaşıyor. Anne – babanızdan uzaktasınız, telefon ettiniz ve ulaşamadınız, ya da gecenin bir vaktinde telefonunuz çaldı, nasıl içiniz titrer. Tek başınasınız ya da yaşlı anne - babasınız, tıkandınız, birisi olmalı yardım edecek, hangi evlat, hangi telefon, hangi komşu…. Bu türden kıyamet gibi senaryo yaşanır günümüzde.
Büyük aile, çekirdek aile ve çözülmüş aile… Süreç böyle akıyor. Gençlik dönemleri bir biçimde yaşanıyor ama özellikle ileri yaşlılık dönemleri -ki yaşama süresi uzamış bulunuyor- insani bir dram alanı haline geliyor.
Olay, normal ortamlarda bile derinleşen bir sorun alanı iken, bir de böyle, özellikle yaşlıları vuran salgın zamanlarında çok daha dramatik hale geliyor. İtalya örneğinde gözlendiği gibi tedavi imkanlarının yeterli olmadığı durumlarda “hasta seçimi” gibi, “kimilerinin gözden çıkarılması” gibi “tıp etiğinin çökmesi”nin bile göze alınır olması, İngiltere ve Hollanda’da olduğu gibi bir tür “sosyal seleksiyon”a kapı aralanması insanlığın, yepyeni, dev “insanlık sınamaları” ile karşı karşıya kalması sonucunu doğuruyor. Kimi hangi şartlarda yollarda bırakacağız, yaşlıları, engellileri, çocukları, hamileleri, hastaları…. Kimi, hangi şartlarda? Yollarda hangi hassasiyetlerimizi bıraka bıraka ilerleyeceğiz? Bizi kim ne zaman yollarda bırakacak?
Koronavirüs günlerini izlerken, biraz insanlığımız üzerinde yoğunlaşmalı derim ben.
***
Ne dersiniz hastalık kaygısı mı daha baskın, iş - güç dünyasında yarın ne olacağı kaygısı mı? İki kaygı birbiri ile yarışıyor ya da üst üste binip yürekleri sıkıyor.
Çalışan işinin ne olacağını, çalıştıran çarkların nasıl döneceğini düşünüyor. İşçi ile işverenin kaygıları iç içe geçmiş durumda. Uzun sürecek bir kriz, külli çöküşleri beraberinde getirebilir.
Küresel boyutta herkesin birbirini aşağıya çektiği bir süreç yaşanıyor. Çünkü herkes birbiri ile bağlantılı hale gelmiş. Çark küresel boyuta ulaşmış, çarkın dişlileri bir yerden kırılmaya başladığında düşüş de başlıyor ve en uçtakini bile vuruyor. Domino etkisi.
Devletler kimi zaman milli ölçekte, kimi zaman küresel sorumlulukla tedbirler devreye sokuyor, ama bu sürecin bir çok kurban alacağını tahmin etmek zor değil.
***
İnsanlık alemi olarak büyük ve zorlu bir tecrübe yaşıyoruz. İnsanlığın kaderinin ortaklaştığı bir tecrübe bu. Komplo teorileri var. Acaba bir odak insanlıktan intikam mı alıyor, gibisinden… Ama kötülük edenin kendi intiharını da hazırlayacağı bir global süreç bu. Ürettiğiniz kötülük hangi süreçte sizi vurur, bilemezsiniz.
***
Her halükârda iyilik insanı olmak gerekiyor. “Kıyametin koptuğunu görseniz bir fidan dikin” diyen Hazreti Peygamber (s.a.v.) tam da o insanı anlatıyor.