Yusuf’un oyalaması

Oyalamak kelimesini TDK, belirli bir süre birinin dikkat ve ilgisini başka bir şey üzerine çekmek, onu meşgul etmek, bekletmek, eğlemek olarak açıklıyor. Devamına da vakit kazanmak için aldatmak, diye anlamı sertleştiriyor.

Günlük hayatta oyalamayı, boşuna vakit geçirmek olarak kullanıyoruz.

Kimileri can sıkıntısını gidermek için bir şeylerle uğraşmaya “kendimi oyalıyorum.” anlamında oyalamayı müspet anlamda da kullanıyor.

Anadolu’nun bilge insanı Yunus Emre dünya malına tamah eden hırslı insanlar için
“Malda yalan mülkte yalan, var biraz da sen oyalan.” sözleriyle oyalanmaya kaç asır önce farklı bir anlam yüklemiş.

Gazete ve radyoyla başlayan insanı oyalama süreci televizyonla ivme kazandı. İnsanın gündemini başkalarının belirleyip insanı oyalaması internet, akıllı telefonlar ve sosyal medya ile tavan yaptı. İnsanın önüne konulan gündemler hem insanı oyalıyor hem de insanlık sürüklenmek istenilen istikamete itiliyor. Bütün gün bizim belirlemediğimiz, bize ait olmayan akıl hocalığını başkalarının yaptığı gündemlerle oyalanıyoruz. Bazen bir tarafın taraftarı olmak zorunda bırakılıp kendi hayat hikayemizden alıkonuluyoruz.

İnsanı atıl duruma düşüyorlar. Nitelikli insan olma özelliğimizi kaybediyoruz. Ekranların sesi görüntüsü o kadar çok ve yoğun ki biz kimin hayatını yaşıyoruz sorgulamasını yapmaktan da uzak düşüyoruz. Sıradanlaşıyoruz.

“Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin” demiş Nazım Hikmet kendisini oyalayan sevgilisine.

İnsan herkes gibileşince nitelikli kalma özelliğini de kaybediyor. Bir dönem sonra dayatılan gündemin nitelikli olup olmadığı sorgulamasını da kaybediyor. Kendi hayatının mimarı olma, hayatının hadiselerini belirleme özelliğini de kaybediyor. Verilenlerle oyalanma durumu insanın dört bir yanını örüyor.

Halihazırda memleketin ekseriyeti bu vaziyeti yaşıyor. Nitelik ve keyfiyet yerini kemiyet ve sıradanlığa bıraktı, bırakmaya da devam ediyor.

Aynı durumu MEB’in belirlediği ve maarif camiamızın gündemine soktuğu konularda da görmek mümkün.

2025-2026 eğitim öğretim dönemi bir hafta sonra başlayacak. Memleket dünyanın gidişatına bağlı nitelikli eğitim için seferber olması gerekirken Sayın Milli Eğitim Bakanımızın belirlediği iki ileri bir geri gündem oyalamasını yaşıyoruz.

Uzun süre mülakat diretmesiyle Sayın Bakanımızın ülkeyi oyalamasının eğitime katkısı ne oldu?

LGS sınavınının şaibeleriyle ilgili kamuoyunu tatmin edici bir açıklaması oldu mu?

Eğitim Bakanlığımız; serbest kıyafetin kaldırılması, okul formasına geri dönülmesi, ders zilinin kaldırılması, öğretmenlerin meslek saygınlığını yansıtmayan kıyafetler giymemesi gibi eğitime nitelik kazandırmayan bir gündem oyalaması içinde.

Sayın Bakanımız öğretmenler odasındaki görüşmelerden bu nevi düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.

Bir milyon yüzbine yakın öğretmenin ne kadarı eğitimin gündemi içinde ve bu öğretmenlerin ne kadarı nitelikli eğitim sorgulamasını yapıyor?

Türkiye’de öğretmenlerin entelektüel hayatına dair bir çalışma yok. Öğretmenlerin kitap okuma, film izleme, dergi-gazete takip etme, müzik dinleme gibi düşünce hayatılarını besleyen kültürel etkinliklere ne kadar zaman ayırdıklarına dair bir veri de elimizde yok.

Ancak öğretmenler odasına girdiğimizde herkes gibi olma hallerini elinden düşürmedikleri ekran oyalamalarında görmekteyiz.

Eğitim dört duvar, masalara bırakılan kitap, derse giren öğretmen ve bir okul bahçesinden ibaret değil. Onları da içine alan ancak onların da üstünde gençleri hayata hazırlama gayretidir.

O zaman eğitimimizde arayıp bulamadığımız nitelikler nelerlerdir, sorgulamasını yapalım.

Aslında her yıl yapılan LGS, TYT-AYT sınav sonuçları eğitimimizin nitelik zafiyetine dair bilgileri rakamlar üzerinden bize veriyor. Sınav sonuçlarına bağlı görülen eğitim zaafiyetlerini Ziya Selçuk Bey kamuoyuyla paylaşıyordu. Mevcut eğitim zevatı da her yıl sınav sonuçlarına bakıp bu verileri görüyor. Ancak kimse elini taşın altına sokup gereğini yapmıyor.

Eğitimin öznesi öğretmen. Maddi ve manevi anlamda desteklenmesi gereken öğretmen ve Öğretmen eğitimleri maalesef yapmak için yapılıyor. Öğretmen eğitimleri, öğretmeni mesleki ve düşünsel düzeyde besleyici değil.

İş ve ev arasında iki büklüm olan ebeveynlerin çaresizliğine rehberlik birimleri destek olmuyor. Dijital dünyada ebeveynlere verilmesi gereken çocuk eğitimlerinden maalesef maarif zevatı bihaber.
Dezavantajlı yörelerdeki ebeveynler, öğrenciler, okullar kendi kaderine bırakılmış. Sırf okumak için okul yolunu tutuyorlar.

Rafine edilmiş bilginin öğrenciye verilmesi, öğretmenin her yıl kendi branşının sorgulamasını yapıp kendini ve dolayısıyla öğrenciyi atıl bilgilerden uzak tutması, öğrencilerin temel becerilerinin geliştirilmesi, her bölgenin ihtiyacına bağlı günlük hayatta ekonomiye katkı sağlayan okulların açılması (fındık, çay okulu gibi), gelecekte hayatımızda daha çok yer alacak mesleklere ağırlık verilmesi, sanat ve spor dersleriyle öğrencinin beden ve duygu dilini kullanılmasına yardımcı olmak, okullarda öğrencilere daha fazla sorumluluk verilerek çocukları hayatın bir parçası haline getirmek, okuma analiz ve tenkit merkezli zihinsel egzersizler ile öğrencinin ekran ve animasyon filmleriyle tembelleştirilen düşünce becerilerini harekete geçirmek, zihinlerini zinde tutmak, dinç kılmak, lego yapboz ( puzzle) satranç gibi sosyal aktivitelerle öğrencinin çalınan dikkatini öğrenciye yeniden kazandırmak, uzun süreli yoğunlaşma becerisi kazandırıp düşünme ve düşünce üretme becerilerini geliştirmek, dijital ekranda çocuk oyunlarını elden geçirip çocukları elimizden alıp ekranın gönüllü kölesi kılan küresel dijital çetelerine karşı gençleri korumak, ekran çetelerinin çocukların hayatını çalmalarına mani olmak… Bu listeyi çoğaltabiliriz.

Millî Eğitim zevatı anlam denizini kaybetmiş sığ sularda hikmet (!) arıyor. Bir zamanlar sahip olmak istedikleri güce sahip oldular. Doğru yolda gücün bineği olup doğru ikametgahlarda kendilerine emanet edilen çocukları hayata hazırlamaları gerekirken güç onları sırtından atıp onları binek yaptı. Güç sarhoşu zevat hem oyalanıyor hem de 19 milyona yakın öğrenciyi ve 1 milyona yakın öğretmeni oyalıyor. Bunun da faturasını memleket ödüyor ve daha nice yıl ödeyecektir.

Yunus ile bitirelim kelamı:

“Dilsizler haberini, kulaksız dinleyesi,
Dilsiz kulaksız sözün, can gerek anlayası.”

YORUMLAR (14)
14 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.