İsrail’in riskli Suriye stratejisi

Aylardır süren mezhepsel şiddet, adam kaçırma ve sınır ötesi çatışmaların ardından, Suriye’nin yeni kurulan hükümetinin ihtiyaç duyduğu son şey gerilimi körükleyen bir komşu. Ancak İsrail tam da bunu yapıyor; iki ülke arasındaki askerden arındırılmış “tampon bölgede” askeri üsler kuruyor, askeri tesislere saldırıyor ve güvenlik yetkililerini öldürüyor. Tüm bunlar Arap dünyasında Sünni çoğunluğa karşı azınlık gruplarını destekleme stratejisinin bir parçası. Ancak İsrail, bu stratejiyi Suriye’de uygulayarak stratejik bir ters tepme riskini göze alıyor.

***

Komşu Lübnan ile birlikte Suriye, Orta Doğu’daki en çeşitli nüfusa sahip ülke. Sünni Araplar nüfusun %65’ini oluştursa da, çoğunlukları örneğin Mısır’dakinden (yaklaşık %90) çok daha az. Suriye nüfusunun geri kalan %35’i, Sünni Kürtler ve Hıristiyanların yanı sıra diğer unsurları içeriyor.

***

Bu çeşitliliği yönetmek, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Aralık ayında devrilmesinden sonra iktidara gelen Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) için zor oldu. HTŞ’nin kadroları, Sünni Arapların İslam dünyasında tüm haklara -ve tüm güce- sahip olması gerektiğine inanan El Kaide’den geliyor. HTŞ liderliği dini coşkusunu yumuşatmış olsa da, bazı savaşçıları bu tavrı benimsememiş durumda.

***

Mart ayında HTŞ ile Suriye nüfusunun yaklaşık %12 ‘sini oluşturan Esad’ın Nusayri taraftarları arasındaki çatışmalarda 1.000’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bu şiddet olayları, büyük ölçüde devrilmiş hükümeti destekleyen Hristiyanları tedirgin etti. Öte yandan, Türkiye’ye bağlı gruplar da kuzeydoğuda Kürtlerin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçleri ile çatıştı.

***

Ancak genç Suriye hükümeti için en zorlayıcı olan, başka bir heterodoks grup olan Dürzilerle yaşanan gerilim. Sosyal medyada Peygamber Muhammed’e hakaret ettiği iddia edilen bir Dürzi liderin ses kaydının dolaşıma girmesinin ardından, maskeli silahlı kişiler Şam’ın Jaramana banliyösüne saldırdı. Olaylara HTŞ güvenlik güçleri de karışınca, İsrail bu küçük mezhebi koruyacağını açıkladı. Ardından Dürzilerle çatışan Suriye güvenlik güçlerine yönelik saldırılar düzenledi ve cumhurbaşkanlığı sarayı yakınlarında hava saldırıları gerçekleştirdi.

İsrail’in Suriye’deki planları yeni değil. İsrail’in kuruluşundan birkaç ay sonra, dışişleri bakanlığı yetkilileri, 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda pozisyonlarını güçlendirmek için Suriye’de bir darbeyi destekleme olasılığını gündeme getirdi.

***

Daha genel olarak, İsrail sıklıkla Sünni gücü zayıflatmak için azınlıkları desteklemiştir. Lübnan’da bu azınlık Hristiyanlardı. 1955’te Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan, bir Hristiyan subayın kendisini “Maruni (Hristiyan) halkın kurtarıcısı” ilan etmesini sağlayarak İsrail’in müdahale edip Lübnan’da kendine müttefik bir Hristiyan rejimi kurmasını önermişti.

***

1970’lerde, Başbakan Menahem Begin, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Hristiyanlara “soykırım” uygulamasını önleme “görevi” olduğunu iddia ederek, isyancı bir Lübnanlı Hristiyan astsubayı destekledi. Amaç, güney Lübnan sınırında İsrail’in nüfuz edebileceği bir tampon bölge oluşturmaktı. 1982’de İsrail Lübnan’ı işgal etti, FKÖ’yü çıkardı ve Hristiyan başkan Beşir Cemayel’i iktidara getirdi. Ancak Cemayel kısa süre sonra Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi üyesi biri tarafından öldürüldü.

***

İsrail’in Sünni rejimlerin altını oyma çabaları Şii ülkelerle ortaklıklar kurulmasını da gerektirdi. İsrail 1960’lardan itibaren kuşatma altındaki Iraklı Kürtleri merkezi hükümete karşı mücadelelerinde desteklemek için İran Şahı ile birlikte çalıştı. Bunun sonucunda ortaya çıkan isyan o kadar yıkıcıydı ki dönemin Irak Devlet Başkan Yardımcısı Saddam Hüseyin, Kürtleri desteklemeyi bırakma sözü karşılığında Şattülarap su yolunu İran’a bıraktı.

***

Bu tarih ışığında, İsrailli liderlerin şimdi Suriye sınırında bir Dürzi bölgesi oluşturarak İsrail ile Sünniler arasında bir tampon oluşturmaya çalışması şaşırtıcı değil. İsrail’in hem merkezi hükümete hem de kendi mezheplerinin geleneksel liderliğine meydan okumaya hevesli hırslı Dürzi figürleri tespit etmesi de şaşırtıcı değil.

***

Bu çaba, başbakandan muhalefet liderine kadar İsrailli siyasetçiler arasında geniş bir desteğe sahip. Onlara göre, bölgesel ve mezhepsel yangınları söndürmeye çalışan parçalanmış bir Suriye, İsrail’i tehdit edecek kaynak ve kapasiteden yoksun olacaktır.

***

Ancak bu vizyon dar görüşlüdür. Zira kargaşa ve bölünme, HTŞ hükümetinin çöküşüne neden olabilir – ve İsrail onun yerine gelecek yapıyı beğenmeyebilir. HTŞ’yi destekleyen ve kuzey sınırındaki gruplara yardım eden Türkiye, derinlemesine askeri müdahaleye ikna edilebilir. Irak ve Suriye’de yeniden güç kazanan IŞİD, tıpkı 2011’de Suriye iç savaşı sırasında yaptığı gibi, HTŞ’nin düşüşünden doğan kaostan yararlanabilir. 1982’de Cemayel’in suikastinden sonra güney Lübnan’da boşluğu Hizbullah doldurdu. 2000’de Hizbullah, İsrail’i Lübnan’dan çekilmeye zorladı ve 2006’da büyük yıkıma yol açan, ancak sonuçsuz kalan bir savaşa girdi.

***

Esad hanedanının çöküşünün ardından İsrail Ortadoğu’da neredeyse üstünlük elde etti. Güçlü bir komşuyla çatışmaya girmek istemeyen yeni kurulmuş bir hükümeti istikrarsızlaştırmak, bu pozisyonu güçlendirmeyecektir. Aksine, kibirle yürütülen bir dış politika, güçlü yeni tehditlerin önünü açabilir.

BARAK BARFİ KİMDİR?

Barak Barfi, New America’da eski araştırmacı ve Brookings Enstitüsü’nde eski misafir araştırmacıdır.

YORUMLAR (14)
14 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.