Bir Meclis rüyası
Rüyalar bazen inkılaplarla çelişir. O zaman ne olur?
Rüyamda kendimi TBMM’de buldum. Ama bu Meclis, bildiğiniz Meclis değildi.
Binanın kubbesi yoktu. Yerinde, göğe kadar uzanan bir kâğıt yığını yükseliyordu. Yüzlerce kararname, yasa taslağı, yönetmelik ve tüzük... Hepsi üst üste dizilmiş, bir bürokratik minareye dönüşmüştü.
Aralarından mürekkep kokusu yükseliyor, rüzgâr yaprakları hışırdatıyordu. En tepede şu ibare yazıyordu:
“Egemenlik, evrak kaydındır.”
Kapıdaki güvenlik görevlisi elini kaldırdı:
- Rüya geçiş belgeniz var mı?
- Hayır, dedim. Sadece vatandaşım.
Yeterli değil, dedi. Vatandaşlık artık pasif bir statü. Önce Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na uğramanız lazım. Orada yeni “vatandaşlık puan sistemine” göre değerlendirileceksiniz. Başvuruda üç nüsha dilekçe ve “milli uyum taahhütnamesi” sunmanız gerekir. Puanınız; sosyal medya beğenilerinizden milli bayramlara katılım sıklığınıza kadar çeşitli kriterlere göre hesaplanır.
O sırada arkadan biri yaklaştı. Ceketi ütüsüzdü ama rozet takmıştı. Eğilip kulağıma fısıldadı:
- Ben Külliye Rüyalar Koordinatörüyüm. Yardımcı olabilirim. Lütfen peşimden gelin.
Birlikte Meclis’in içine girdik. Koridorlar kıvrılıyor, tavanlar alçalıyor, kapılar daralıyordu. Her odada farklı bir “komisyon toplantısı” sahneleniyordu:
En sonunda Genel Kurul Salonu’na vardık. Milletvekilleri yoktu. Her koltukta birer Atatürk büstü oturuyordu. Salon sessizdi. Ortada boş bir kürsü duruyordu. Üzerinde şu yazı:
“Meclis, 23 Nisan 1920’de açılmıştır. Rüyada tekrar kapanabilir.”
Birden ortalık karıştı. Tavan yavaşça çökmeye başladı. Bir ses bağırdı:
- “Müdahale etmeyin! Bu, prosedürün bir parçası!”
Görevliler panikle tavanı tutmaya çalışırken fondan bir ses yükseldi:
- “Rüya, inkılapla uyumlu değilse geçersiz sayılır.”
Uyanmak üzereydim ki, duvarda bir yazı belirdi. Her şey sustu. Zaman durdu, sesler kesildi, Meclis sustu:
“İsmet, saat kaç?”
- Mustafa Kemal Atatürk.
