Zambaklar ve şehitler ülkesi

*23.08.2005

Sevgili dostum Hakan Albayrak, “Bosna’ya gidiyoruz üstad, hazırlıklarını yap” dediğinde ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Yapacak bir hazırlığım da yoktu ayrıca. Kalbimi hazırlamalıydım. Bosna’ya gidecektim. Çok sevgili Muhsin Yazıcıoğlu’nun da geziye katılacağını duyunca sevincim katlandı.
Bosna, Hristiyan denizinde bir Müslüman ada. Avrupa’nın ortasında bir güzellik. Yalnız ama asil. Yaralı ama vakur.

Bir de Aliya İzetbegoviç var.

Bosna topraklarının hakiki insanı İzetbegoviç’in kabrine gidip bir “Fatiha” okumak güzel olacaktı. Aliya İzetbegoviç, toprağın derinliklerine kök salan bir çiçek gibidir. Gönlümüzün şampiyonudur. Yirminci yüzyılda İslam’ın, Müslümanların Batı’ya karşı en sahih cevabı Aliya İzetbegoviçin verdiğini düşünürüm.
Bosna Dayanışma Grubu’nun Srebrenitsa katliamının onuncu yıldönümü nedeniyle 9-16 Temmuz tarihlerinde düzenlediği bir haftalık Bosna ziyareti için düştüm yola.

HATIRLAYAMAYANLAR İÇİN, SREBRENİTSA NEYDİ?

Bosna-Hersek’in doğu bölgesindeki Srebrenitsa şehri, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Bosna Savaşı yılları sırasında (92-95) “Güvenli Bölge” ilan edildi. Bunun üzerine Boşnak halkı akın akın Srebrenitsa’ya gitmeye başladı. Fakat Boşnakların Srebrenitsa’ya girebilmeleri için ellerindeki silahları BM’ye teslim etmeleri gerekiyordu. Yani bölgedeki insanlar tamamen silahsız ve dolayısıyla savunmasızdı. Güvenli Bölge’de olanlar aslında şanslı sayılıyordu; çünkü yaşayabileceklerdi. Yaşamları BM tarafından güvence altındaydı. Birleşmiş Milletler bayrağı altında emniyette olduklarını zannettiler.

Fakat kameralar önünde Ratko Mladiç’le kadeh tokuşturan Hollandalı komutan, 8 ila 10 bin Srebrenitsalı erkeği Sırplara teslim eder.

Ratko Mladiç komutasındaki Çetnik (Faşist Sırp) ordusu Srebrenitsa’yı yok etmeye başlar. Tüm dünyanın gözü önünde ve kısa bir süre içinde büyük bir soykırıma girişirler. Ve bugün bile bunu nefsi müdafaa olarak açıklıyorlar.

Yaşları 12 ile 70 arasında 8 ila 10 bin Srebrenitsalı erkek, 11-15 Temmuz tarihleri arasında, canice öldürülür.

Hollandalılar, Fransızlar, İngilizler, müdahale edip durdurma imkânları olduğu halde, bu katliama seyirci kalırlar.

Srebrenitsa atık acının, ihanetin ve unutturulmaya çalışılan bir çığlığın adıdır.

Toplu mezarlar bulunamasın diye cesetleri ilk gömdükleri yerlerden iş makineleriyle alıp dağların tepesine tekrar gömecek kadar gözü dönmüş katil Sırplar. Öldürdükleri insanları çoğu kez üç-dört parçaya ayırıp farklı farklı alanlara gömmüşler, böylece insanlar yakınlarının cenazelerini bile bulamamışlar.

ŞEHİTLER GEÇİDİ

Bosna’da her yıl 11 Temmuz’da “Srebrenitsa şehitlerini anma ve toplu defin törenleri” yapılıyor.
Şimdi toplu mezarlardan çıkarılan 610 şehidin defin töreni için Saraybosna’ya 130 kilometre uzaklıktaki Srebrenitsa’dayız.

Srebrenitsa’da insanların gözlerinin içine baktım. Onların dünyalarına girmeye, acılarını hissetmeye çalıştım.

Soykırım, acımasız insanlık dışı vahşet, orada…

Srebrenitsa’da, öldürülen Boşnaklara ait cesetler uzun süre bulunamamıştı. Rivayete göre, yalnızca toplu mezarların bulunduğu yerlerdeki çiçeklerin üzerine konan bir kelebek türü sayesinde pek çok mezar ortaya çıkarıldı.

Bu yıl da DNA testleriyle kimlikleri belirlenen 610 şehit toprağa verildi. Hâlâ kimlik tespiti bekleyen binlerce ceset var.

Dünyanın her yerinde baharı simgeleyen kelebekler, Bosna’da soykırımı simgeliyor. Issız vadilerde uçmaya devam ediyorlar.

Srebrenitsa’da gördüklerimi ve yaşadıklarımı tam olarak anlatamam.

On binlerce Müslüman Boşnak kadını bembeyaz tülbentler içinde. Anadolu’nun herhangi bir yerindeki anneden farkı yok hiçbirinin. Hepsi kayıp bir oğul, bir eş, bir baba için orada. Annelerinin yanında dikilmiş gençler. Kimisi hâlâ yetim, kimisi bu acıyla doğmuş.

Burası bir toplu mezarlık ve biz matem törenindeyiz.

Anadolu’nun çeşitli yerlerinden aşina olduğumuz, hacca gidecekleri uğurlama törenine benziyor. Mahşer yerini andıran bir kalabalıkla karşı karşıyasınız. Tabutlar kalabalığın elleri üstünde ilerliyor. Tümseklere kurulmuş dünya televizyonları bizim tabut koridorlarımızı ekranlarına taşıyor. Erkekler şehit koridorlarına dizilmiş. Tabutların önlerinde isimleri yazılı. Ahmet, Mehmet, Mirsat, Emir, Hasan, Aliya…
Şehitler geçidini izliyorsunuz.

Bosna, zambaklar ve şehitler ülkesi. Dondurulmuş Osmanlı.

Her şehrin bir hikâyesi var. Hem tarihten getirdikleri hikâyeler, hem savaştan getirdikleri…

Saraybosna bir roman, Travnik bir ağıt, Mostar ise bir şiirdir. Altından ve üstünden “insan geçecek” diye, “insana değer verilen bir zamanda” yapıldığı her halinden belli olan Mostar…

Bir haftalık geziden sonra zihnimizde Srebrenitsa’lı annelerin, yetim kızların ve Bosna’lı mazlumların acıları, üzüntüleri, geleceğe ve adalete dair yeşeren ümitleri kalıyor. Birbirinden güzel köyler ve şehirler kalıyor aklımızda.

Bosna dönüşleri hep hüzünlüdür. Olsun. Hüzün de yakışır bize.

*Bu yazıyı 23.08.2005’ tarihinde yazmıştım, ancak o dönem yayınlamamıştım.

YORUMLAR (9)
9 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.