Ülkem adına çok üzgünüm

“İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan. Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir.” 

Vizontele filminde televizyonun açılış denemelerinde belediye başkanı kürsüden konuşurken söylüyordu bu cümleleri. Çok kenarda bir köydelerdi, taşradalardı, dünyadan uzaklardı.  

Biz şimdi bu cümleleri hem köylerden hem büyük şehirlerden, hem dağ tepelerinden hem de boğaz içlerinden söylüyoruz. Dünyanın taşrası, umudumuzun tarlası, canımızın yarısı, gençliğimizin yarası Türkiye’den. 

Boğaziçi öğrencileri yeni bir video yayınladılar. Önce isimlerini, memleketlerini, Türkiye derecelerini ve bölümlerini söylüyorlar. Sonra bu bölüme girerken neyi hayal ettiklerini, topluma ne kazandırmak istediklerini anlatıyorlar. Finalde ise son süreçte yaşadıkları hayal kırıklıklarını anlatıp şunu ekliyorlar: 

“Artık ülkemde dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. ‘Ülkem adına çok üzgünüm.’” 

Videonun sonunda ise Kadıköy’de eylemcileri gözaltına alan polise ağlayarak seslenen hanımefendinin yakarışı var: 

“Gitti bu çocuklar, bu ülkeden gittiler. Bunlar da gidecekler. İlk üç yüze, ilk dört yüze giren çocuklar bunlar. Bu ülkenin olmazsa olmazları. Şimdi o çocukları hapse atıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Utanmıyorsunuz ya.” 

Ne diyelim, bu ülkedeki gençlerin büyük bölümü enerjilerinin çoğunu ülkelerini sevebilmek için harcıyorlar. Böyle bu. 

Anketlere göre yurt dışında yaşamak isteyen gençlerin sayısı her geçen gün artıyor, çok büyük bir hızla hem de. Genç işsizlik korkunç boyutlarda. Biz gençler, iş bulmak için liyakata değil sadakata bakıldığının farkındayız. Üniversitelerin ve ülkemizin durumu hakkında özgürce bir şeyler söyleyemiyoruz. Yaşıtlarımızın komşu ülkelerde yaşadığı hayatlar bize çok ütopik geliyor.  

Konuşamıyoruz üstelik. En can sıkıcı olanı bu. Ortalama iki ayda bir Türkiye’de Z Kuşağı gündem oluyor, televizyonlarda aynı adamlar anketlere bakıp Z kuşağını çözmeye çalışıyor, analizler yapıyor. Hiçbir anket Z kuşağının ağzı dili olduğunu söylemiyor mu bilmiyorum ama uzaktan analizler yapmayı bırakıp gençleri dinlemeyi bir türlü akledemiyorlar. Cesaret edemiyorlar demeliyim belki de.  

Şimdi bu defa Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri gündemde, bir aydan uzun süre oldu. Televizyonlarda devamlı bu öğrenciler konuşuluyor ama asla bu öğrenciler konuşmuyor. 32. Gün belgesellerinde kalan nostaljik şeyler artık gençlerin konuşması.  

Karar, bu konuda da genç ve özgürlükçü davranıp üç öğrenciyi konuk etti programına. O programı izleyince televizyona neden çıkartılmadıklarını anladım. Çünkü arkadaşlarım kendilerini müthiş bir nezaketle, ikna edici bir hitabetle anlatabiliyorlardı. Televizyona çıkmak için çok bağırmak, slogan atmak ve hakaret etmek gerekiyor gördüğüm kadarıyla. Ne yazık. 

İçim acıyor. Kırgınım, üzgünüm, öfkeliyim ve yorgunum. Üzerimde kocaman bir yük taşıyorum sanki. Ortada büyük bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum ama bunu etkililere ve yetkililere bir türlü anlatamıyorum. Sakince, saygıyla söylediğimiz şeyler kaba ve saldırgan cevaplar alıyor. Üstelik avam tepkileri değil bunlar. Gazeteciler, yazarlar, bürokratlar, siyasetçiler... 

Özellikle mütedeyyin gençlere yapılan hakaretlerin haddi hesabı yok. Hem her fırsatta “Ömerler arıyoruz” deniliyor, hem de “bu yanlış oldu” deyince kinle cevap veriliyor. İtirazımızı bu ülkeyi sevdiğimiz için, adalet için, hak için yaptığımızı asla anlatamıyoruz. Eziklik, kendini beğendirmek, ev zenciliği falan deniliyor hemen. 

“Ev Zencisi” üzerine bir şeyler söylemek istiyorum, ağrıma gidiyor çünkü. Bu ülkede artık beyazın teni değişti. İktidar çevreleri artık “kavruk tenli mahcup çocuklar” falan değiller. Bembeyazlar her anlamda, her alanda. 20 yıl öncenin şarkısıydı, söylendi; o kaset bitti. Uyanın artık rüyadan. ”Öz yurdunda parya” olan artık eleştirilerini özgürce ifade etmek isteyenler, kamusal alanda yer alıp muhalif görüşler benimseyenler…  

Mütedeyyin gençler bir yere yaranmak için bir şeyler söylese, yaranacağı yer siyasi iktidar olur. Oraya yaranan herkese hangi kapıların ardına kadar nasıl açıldığını, hangi alanların nasıl fütursuzca bırakıldığını herkes görüyor. Dalga geçmeyin bizimle. 

Adil olanı düşündüğünün peşinden geçen mütedeyyin olmaya çalışan bir genç olarak Ömer olmaya gayret ediyorum. Bu açıdan sizin kim olduğunuz çok önemli değil, ben kendi hesabımı vereceğim. Her alanı iktidar alanı olarak görmüyorum, sadece her çerçeveyi adalet üzerine kurmaya çalışıyorum. Bir olay karşısında konum alırken denklemin neresinde kim var diye bakmak yerine onurum ve vicdanım üzerine karar veriyorum. En fazla yanılırım, aldanırım. Bu yüzden benden, bizden nefret ediyorsanız sizin için sadece dua edebilirim. 

Bu kadar basit insani bir refleksin bir türlü kabullenilememesini anlıyorum. 60’larda doğan, yüklenilmiş siyasi hırslarla ülkeyi 80’lere götüren, onca insanın ölümü yetmezmiş gibi 90’lar gibi karanlık bir on yıla iten ve bize bugünü miras bırakan kindar nesil kavgaya doymuyor. Kusura bakmayın, alınıp bozulmayın, her neslin bir ruhu var. Bugünün muktediri olan 60’lıların “çoğu” kin ve hırs dolu, bu da belki onlardan öncekilerin suçu. Fakat biz artık o mirası reddediyoruz. Biz birbirinin hakkını savunan, kardeş olan, ötekiyle oturup konuşan bir nesil olacağız. Sizin bunu kabul etmeyip televizyonlarınızda, köşelerinizde, mikrofonlarınızda büyüttüğünüz nefret dilini ezip geçeceğiz. O dili öyle bir ezeceğiz ki, siz de birbirinize sarılmayı öğreneceksiniz.  

İnanın bana zor değil. İnanın bize, yapılabilir. 

Ülkem adına çok üzgünüm. Fakat umutsuz değilim. Israrcıyım, inatçıyım. Taleplerimi de şöyle listeler, adil bir dünya dilerim: 

1- Başta Melih Bulu olmak üzere atanmış tüm rektörler istifa etmeli ve üniversiteler rektörlerini kendileri seçmelidir. Türkiye’de akademi, kendi rektörünü seçebilecek yeterliliktedir. 

2- Arkadaşlarımız serbest bırakılmalı ve polis şiddeti durdurulmalıdır. Meşru eylem, marjinalleştirilmemelidir.  

3- Yeni anayasa çalışmalarına başlanmadan önce YÖK’ün yapısı tekrar gözden geçirilmeli ve 12 Eylül mirası antidemokratik bu kurum, akademi özerkliğini sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmeli, gerekirse tümden kaldırılmalıdır. 

4- Üniversite fikrine tümden aykırı olan ve baştan sona facia olan YÖK Anadolu Projesi başlatılmadan iptal edilmelidir. 

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum