Sorumluların sorumsuzluğu

Yıllardır toplumsal yaşam alanında bir kavram üzerinde oldukça inatla duruyorum: Özgürlük yerine Sorumluluk diyorum.

Hatta bir başka kavramımı da araya sıkıştırayım: Yardım değil; iş desteği.

Sorumluluk çok önemlidir. Her bireyin sorumluluk taşıması, özgürlükle diğer bireylerin yaşam alanına girmemesi ve saygı göstermesi önemlidir.

Sorumluluk asıl devlet yönetiminde önemlidir. Çünkü bir kamusal güç kullanılıyor ve o gücü kullananlar ve yerine göre de kullanmayanların sorumluluğu olmalıdır.

Mesela Yassı Ada kararlarını veren savcılar ve hakimler sorumluluklarının hesabını verdiler mi? Ya da 45 dolar geçiş ücreti olan bir köprü nasıl yapılır?

Sorumluluk sadece sandık ile mi kalkıyor? Millet o hesapları nereden bilecek? Kanal İstanbul ile Libya operasyonu aynı sandıkta mı oylanacak?

Kısaca sorumluluk önemli bir kavramdır. Hatta sorumluluk ülkeye olan bağlılığın da karşılığıdır.

Mesela sadece günü kurtarma uğruna yanlış politikalar uygulamak sorumluluk doğurur mu? Yarına çok daha büyük maliyet çıkartacağı kesin bir makro politika, siyasi hırslar uğruna ülkeye büyük maliyet getirince kim hesap veriyor?

Bakınız 1991 seçimlerine. İktidar uğruna insanlar 38-40 yaşında emekli edildi. Ve bugün Ülkemizin sosyal güvenlik sistemi taşınamaz noktaya geldi. Sosyal güvenlik sistemine harcanan paraların yol-köprü gibi kamu hizmetlerine harcandığını bir hayal edin.

Ya da kamu bankaları üzerinden dağıtılan ucuz sübvansiyonlar. Pardon günümüz dili ile söyleyelim; ucuz krediler.

2001 krizi ile bütün birikmiş sorunlar açığa çıktı ve çözülmek zorunda kalındı. Aslında bizim siyasetçilerin halının altına süpürerek biriktirdiği sorunları da biz çözmedik. Maalesef o dönemde de bizim Ülkemizin bu yapısal sorunlarını IMF çözdü.

Keşke bizim siyasetçilerimiz de IMF kadar iradeli ve ülkesinin geleceğini düşünerek yönetim metodu belirlemiş olsalardı. Keşke...

Bu ülkenin 2002-2012 arasında yaşadığı geçici de olsa refah İMF programı sayesinde oldu. Sonrasında ne hale geldiğimizi herkes görüyor.

Burada bir not ekleyelim: IMF bizim kara kaşımız ela gözümüz için mi bizim ekonomiyi düzeltti? Elbette burada bizden milyarlarca dolar alacağı olan ülkelerin olduğunu ve ayrıca iyi bir ekonomimiz ile birçok ülkenin ürettiği ürünleri satın alabileceğimizi düşünebiliriz.

***

Şimdi ana konumuza gelelim. Gerçi bu anlatacaklarımın bir kısmını dün akşam KRT TV’de anlatmış olacağım.

2012 başında G. Afrika Randı ve Brezilya Reali ile Türk Lirasını 100 başlangıç endeksi kabul edelim.

Şubat 2016’da TL 155’e gelirken, Rand 195’e ve Real ise 210’a yükselmiş. Yani 2012 -2016 arasında TL emsal ülkelere göre epeyce bir değerli kalıyor.

İş ne zaman bozuluyor? İlk olarak Mayıs 2016’da yüzde 49 oy alan Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yüzde sıfır oy alan Binali Yıldırım’ın değişiminde. Elbette demokrasiden uzaklaşmanın bir bedeli olacaktır.

Sonra asıl bozulma ise Ekim-Kasım 2016’da OHAL ile başlıyor. Kasım ortasında TL ile Rand ve Real 170 seviyesinde eşitleniyor.

Şimdi mi?

TL’nin geldiği seviye 390 iken Rand 215’de ve Real 285’de. İkisinin ortalaması 250 dersek, TL bu iki ülke para birimine karşı yüzde 55 değer kaybetmiş durumdadır. Ya da şu şekilde izah edelim: Türk Lirası Real ve Rand kadar değer kaybetseydi bugün 7,30 değil 4,70 olacaktı.

***

Biz buraya neden geldik? Elbette çok nedeni var. Ama bir tanesi, affedersiniz ama adeta TL değer kaybetsin ve kurlar yükselsin diye resmen yapılmış bir işlemdir. Ve bunu yapan da ekonomi yönetimidir.

Nedir bu kurları yükseltmek için yapılan iş?

Burada dünkü yazının devamı olacak ama aktaralım:

Piyasada 3 ana veri alıyoruz. 1- Enflasyon 2- Merkez Bankası Faizi 3- Piyasa faizi. Tabii ki burada MB faizini fiili fonlama faizi olarak alıyoruz. Mesela bugünlerde MB’nin tabela faizi 8,25 ama dükkânın içindeki faiz 11,25’e yükseltildi. Ama hala fonlama faizi 9,17 olarak yükselmeye devam ediyor.

Dün vermiştik ama tekrar edelim: 1- Faizler enflasyonun altında mı? 2- Piyasa faizi de MB faizinin ne kadar üstünde?

Bakınız her iki şart, yani negatif MB faizi ve yüksek piyasa faizi olunca kur yükselişi nerede ise kesinleşiyor.

Şubat 2020’den bu yana hem MB faizi açıklanan enflasyonun altına çekilmiş hem de piyasa faizi MB faizinin üstünde kalmış. Bu farklar temmuz ayında o kadar açılmış ki; artık kur artışı kesinleşmiş demektir. Zaten 2020 yılı Şubat ayı ile kur artışı da başlamış.

Ocak ayında enflasyon 11,84 MB faizi 11,20 ama piyasa faizi 10,71. Yani piyasa faizi pozitif ve enflasyona karşı negatif faizi emiyor. Ama şubat ayında piyasa faizinin de yükselmesi ile tüm bu sanal denge çöküyor ve karşımıza kur yükselişi çıkıyor.

Şimdi burada Sayın Devlet Bahçeli’nin değindiği gibi “Kur yükselişinden sevinenler mi vardır”. Yoksa kur yükselişine bile bile isteyerek zemin hazırlayanların sorumluluğu mu vardır.

KARAR Sizindir!

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.