Böyle gecenin seherinde
Genç dostum Bahadırhan Dinçaslan, yıllar önce “Seküler Milliyetçilik” dediği bir hareket başlattı.
Tamgatürk de hareketin yayın organı. Çoğunluğu gençlerden, binlerce takipçisi var. Öyle ki yazıp yayımladığı kitapları sadece Tamgatürk üzerinden binlerce satabiliyor. Bu ciddi bir başarı göstergesidir. Seküler Milliyetçilik -21. Yüzyılda Türk Milliyetçiliğinin Teorisi kitabını geçen yıl yayımladı ve üç binini kısa zamanda böyle sattı.
Kanaatimce bu olan bitenin haber niteliği var. Okuyucularıma aktarmak istedim.
Bahadırhan şimdi de kitabın ikinci cildini, Pratik’i yazıyor. Gözden geçirmem ve eleştirmem için bana yolladı. Size, Pratik’tan bir paragraf aktarmak isterim:
“Türkler, cumhuriyetin tanımını kağıttan okudular ama o tanıma bir evrimle ulaşmadılar. Bu yüzden vergi ve veraset, vatandaş ile devlet ve birey ile toplum arasındaki ilişkiyi belirlerken oldukça hastalıklı bir şekilde belirliyor. Vatandaş siyaset kurumundan çözüm değil ulufe bekliyor ve o ulufenin dağıtıldığı kaynağı kendisinin yarattığının farkında değil. Siyasiler de vatandaşa basit bir vekil olarak değil, yönetme hakkını tanrıdan almış soylular gibi muamele ediyorlar; sanki vatandaşın yarattığı zenginliğin nasıl idare edilmesi gerektiğine dair kafa yormaya memur edilmiş insanlar değil de bileğinin hakkıyla o varlığı komşu ülkenin hazinesinden fethedip canının istediği gibi dağıtmaya mezun kahramanlar gibi davranıyorlar.“
YOLSUZLUK VE LİYAKATSİZLİK
Sebep- sonuç zinciri bu kadar kısa mıdır bilemem. Ama tasvir edilen hâlin gerçeğe yakınlığı aşikâr.
Devletin gelirlerini, fethedilmiş komşu ülkeden ganimet gibi düşünmek… Yanlış hatırlamıyorsam bir âlim, yolsuzluğun %10 muydu, %25’miydi ne kadarının şer’an hak olduğuna dair fetva vermişti.
Bakınız, yolsuzluk sadece para ile yapılmaz. Liyakatsiz tayin de yolsuzluktur; hırsızlıktır.
Devlet teşkilatındaki makamlar, millete hizmet işin kurulmuştur. Oraya tayin edilenler, o hizmeti veriyor diye maaş alırlar. Devlet makamları sosyal yardımın daha yüksek gelir getiren bir başka kanalı değildir.
“Biraz da biz yiyelim” enstrümanı değildir. Bir makama liyakatsiz tayin ne demek? Makamın vermesi gereken hizmetin gerçekleşmesi için makamı işgal edenden bazı yetenekler, bazı birikimler beklenir.
Bunlar yoksa tayin edilen insan o hizmeti veremez. İşte liyakatsiz tayin, devletin halka hizmet vermemesi veya eksik, kusurlu hizmet vermesidir.
Bir ürünü üretip satmadan bedelini talep etmek nasıl yolsuzluksa, bir hizmeti vermeden hizmet makamının maaşını almak da yolsuzluktur. Eksik veya kusurlu ürünü, kusurunu gizleyerek satmak nasıl dolandırıcılıksa, beceriksizliklerle dolu, “mış gibi” bir hizmet karşılığı alınan maaş da dolandırıcılıktır.
Sonuç: Liyakatsiz tayin de yolsuzluktur.
AL ŞU YANDAŞLARI BU KADROLARA YERLEŞTİR
Bizim siyaset yapımız nasıl? Bizim siyaset yapımızda yetkiyi eline geçiren partili şu talimatı uygular: Şu kadar kadro, şu kadar da makam, şu kadar da yandaş var. Al şu yandaşları, o kadrolara yerleştir. Devlet idaresi dediğin budur işte. Hatta eldeki kadrolar ve makamlar yandaş sayısından azsa, sırf bu kıtlığı çözmek için yeni kadrolar ve yeni makamlar üretebiliriz. Mesela rektör, dekan vs. olarak tayin edilmeyi bekleyen yandaşlar için yeterli rektörlük, rektör yardımcılığı, dekanlık, onun yardımcılığı, doçentlik, profesörlük kadroları mı yok… Mevcut üniversiteleri ikiye, üçe böler, tıkanıklığı aşarız.
Arsa yoksa imar değişikliğiyle arsa yaratmıyor muyuz? Ne farkı var? Muhalifler yok yeşil alanmış, yok sit alanıymış deyip dursunlar. Yandaş VIP yandaşsa birden fazla kadroya tayin ederiz. Yaratıcıyızdır.
AHLAKSIZLIĞI HOŞ GÖRMEK AHLAKSIZLIKTAN BİN BETER
Bu anlayış muhakkak ki iyi değil. Bu anlayışa sahip devlet gemisi eninde sonunda karaya oturacaktır, başı sıkıntıdan kurtulmayacaktır. Fakat bundan vahimi var. Halkın bu yapılanları normal karşılaması, yolsuzluğu, liyakatsizliği ahlaksızlık kabul etmemesidir. İşte bu, demokrasinin karaya oturmasıdır. Toplumun da karaya oturmasıdır.
Ahlaklı veya ahlaksız davranış, bir insanın tek başına yapıp ettikleri değildir. Ahlak, insanın diğer insanlarla ve toplumla temas ettiği ara yüzde oluşur. İnsanların toplumla en yoğun temas ettiği ara yüzler siyaset ve ticarettir. Ne gariptir ki bizim toplumumuz, ahlakın en yoğun tezahür edeceği bu iki alandaki ahlaksızlığı hoş görme eğilimindedir. Hatta siyaset ve ticarette yalanın, yolsuzluğun, hırsızlığın normal olduğunu, bunlara ahlaksızlık denemeyeceğini düşünür.
Yolsuzluk normaldir, liyakatsiz yandaş tayin normaldir, yalan vaat normaldir, öğrencinin kopya çekmesi, hocanın intihal yapması normaldir. Bunlar ahlaksızlık değildir. ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesinin falan konusu da değildir. Ziya Paşa’ya rahmet: Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde?