Trump’tan Ağustos’ta Rapsodi

Bundan 80 yıl önce, 6 Ağustos Pazartesi günü saat 8.15'de, ABD, "Little Boy" adındaki Uranyum-235 tipi nükleer bombayı, Hiroşima Şehri'ne attı. Japonların, sokakta yoğun oldukları saat seçilmişti. Daha önce, bomba atmayı planladıkları bölgelere hava saldırısı olmayacağını duyurarak buraların göç alması da temin edilmişti ki ölenlerin sayısı fazla olsun. ABD, üç gün sonra da Nagasaki'ye, Plütonyum-239 tipi "Fat Man" adını verdikleri bombayı attı. Her iki şehirde o an ve daha sonra bombanın etkisiyle ölenlerin sayısı, 300.000'den fazla. Üzerine radyasyonun tesiriyle meydana gelen sakatlıklar ve genetik hastalıklar eklenince milyonları mahveden bir felâket ortaya çıktı.

Zâten teslim olmayı düşünen Japonya'ya atılan bu iki bombanın amacı, elbette savaşı bitirmek değildi. Bütün dünyâyı hizâya sokacak bir gücü elinde bulundurduğunu göstermek isteyen Amerika ve onu yöneten Yahudi lobisi için iyi bir tatbikat fırsatıydı. Başardılar da. Dünyâya gözdağı verdiler. 1948'de İsrâil kuruldu.1949'da NATO kuruldu. Elinde atom bombası olan bir güce kim direnebilirdi ki?

ABD gibi ülkeler, önce ülkeleri karıştırır; yakıp yıkar; insanlık suçu işler. Sonra bu yaptıklarını örten ve kendisini kurtarıcı gösteren filmler yapar. Bütün dünya da alık alık bu filmleri seyredip Amerika'yı alkışlar.

6 ve 9 Ağustos'da Japonya'da soykırım yapan Amerika'nın, sinemayı kullanarak bu algıyı nasıl değiştirmeyi başardığına iki misâl vermek istiyorum.

Birincisi, Chiristofer Nolan'ın Batman serisinin son filmi. "Kara Şövalye Yükseliyor" filminin kötü adamı Bane, merkezi Himalayalar'ın tepesinde olan Uzakdoğulu terörist örgüt Gölgeler Birliği'nin üyesidir. Bane, Önce Batman'i esir eder. Şehri yok edecek nükleer bombayı patlatmadan evvel, tam bir kaos meydana getirir. Sermâyeye ve zenginlere karşı devrimci bir ruhla savaş açar. Fransız ihtilâlini çağrıştıran acâip bir yargı düzeni kurar. Nihâyet Batman, hapisten kaçarak yükselir ve canını tehlikeye atarak bombayı alıp körfeze atar. Sahne o kadar tesirli ki bir Amerikalının insanlığın üzerine bomba atacağına ihtimâl vermezsiniz. ABD’nin, bu tür bir bombayla Hiroşima ve Nagasaki’de yüz binlerce Japon'u böcek öldürür gibi öldürdüğüne buyrun inanın!

İkincisi, X-Man serisinin ikinci filmi Wolverine. Nagasaki'ye atılan bombayla başlıyor film. O sırada askerî bir üsde esir olan Wolverine, Yashida adında, harakiri yapmaktan korkan bir Japon askerini, kendi hayâtını tehlikeye atarak kurtarır. Evet, bir Amerikalı bir Japonu, yüz binlerce Japonu öldüren bombadan kurtarır. Bu sahneye kapılan seyirci, "İyi de kardeşim bu bombayı Almanlar atmadı ki!" diye sinirlenmez. Kurtarıcı olanın, aslında yok edici olduğunu düşünmez bile.

Daha da kötüsü, Wolverine'in kurtardığı Yashida, onun oğlu ve adâlet bakanı (dikkatinizi çekerim adâlet bakanı), ileriki sahnelerde o kadar kötü adamlar olarak karşımıza çıkar ki atom bombası atılmasa bu kötü Japon askerlerinin dünyâyı mahvedebileceğini düşünmek mümkün. Sanki bombalar, mâsum halka değil de askerlere atılmış gibi. Filmin sonunda Wolverine, filmin başındaki büyük hatâsını düzelterek kötü Japon askerini öldürür ve insanlığa büyük bir iyilik yapar.

Şimdi, konuları böyle olan filmlerin gösterim târihine bakalım. Wolverine, Temmuz 2013'ün; Kara Şövalye Yükseliyor ise Temmuz 2012'nin ikinci yarısında gösterime girdi. Yani 6-8 Ağustos'a birkaç hafta kala. Bu târihler, tesâdüf değil elbette.

Her iki filmin kahramanları da aslen çizgi roman serisinden alınma. Çizgi romanları filme alıyorum bahânesiyle târihi gerçekler, işte böyle algı yanılmasına kurban gidiyor. Japonya'da insanlık suçu işlemek için, herkese rehâvetin çöktüğü yaz sıcağını seçen Amerika, yine yaz sıcaklarında bu filmlerle şuuraltımızı iğfal etti. Yâni, tâtil aylarında. Yâni sâdece bedenimizin değil, insanlığımızın da tâtile çıktığı aylarda. Yâni Gazze'de, Doğu Türkistan'da, Suriye’de, Afrika’da, Müslümanlar, mazlumlar ölürken tâtil yaptığımız aylarda….

2016’da Hiroşima’yı ziyâret eden ilk ABD başkanı Obama, “Özür dilemeyeceğim, onurlandıracağım.” demişti. Şu hadsizliğe bakar mısınız? Ya Japonların suskunluğuna ne demeli? Japonya’ya giden birinden Akira Kurosava’nın “Ağustos’ta Rapsodi”sini destekleyen şu sözleri işittim:

“Japon kültürü, mûcizesi falan hikâye! Amerikan kültürü, orayı da ele geçirmiş.”

Geçtiğimiz 8 Ağustos’da gösterime giren, başrollerinde Trump, Aliyev ve Paşinyan’ın oynadığı Pentagon filmi, yukarıda bahsettiğim filmlere rahmet okuttu. Trump’ın, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerini Beyaz Saray’da, sanki günler torbaya girmiş gibi ABD’nin işlediği insanlık suçunun 80. yıldönümünde barış için biraraya getirmesi yeterince soytarılıkken, Turan kardeşimiz Aliyev’in, Trump’ı Nobel’e aday göstererek onurlandıracağını açıklaması, neyle îzah edilebilir?

Ne demişti Nehru?

"Ya Pentagon'un otoritesini kabul edip özgürlüğünüzü ya da Hollywood'un otoritesini kabul edip kültürünüzü kaybedersiniz."

YORUMLAR (22)
22 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.