Gençler hangi vadide yol alıyor?
“Genç” genellikle 18-24 yaşları arasındaki insanları tanımlamak için kullanılan bir kavram. BM de dahil bazı ülkelerde alt sınır 12’ye kadar inebiliyor. Üst sınırsa Nijerya’da 34’e, Rusya’da 35’e çıkıyor. Ne yazık ki kendini genç sananlar, genç görünmek için çaba ve para harcayanlar resmen genç kategorisi içinde yer almıyor. Onlar komplimanla yetinmek, istatistiki sınırlamaları umursamamak zorunda.
Ama sanırım yukardaki başlığın konusu olan gençler biraz daha esnek bir kategoriye işaret ediyor. Kişiliğin oluşma, gelişme, şekillenme aşamasını ve aslında bazı şartlar altında yaşamın tamamını içeriyor. Vadi de bana kalırsa içinde geçtiği uzamsal, zamansal ve çok katmanlı yapıya referans veriyor. Soyutu, somutu, artık bir de sanalı içinde barındıran bu yapı hepimizi her gün yeniden yoğuruyor.
Daha doğrusu bir yandan o bizim kim olduğumuzu, ne olduğumuzu belirlerken, biz de eylemimiz ve düşüncelerimizle onu, yapıyı şekillendiriyoruz. Yapıyla aramızda hem simbiyotik hem de inşacı bir ilişki kuruyoruz. Farkında olmadan da olsa geleneği, anlayışı, ideolojiyi ve daha pek çok şeyi kendimizce yorumlayıp yeniden kullanıma sunuyoruz.
Yine de bireyler olarak işimiz zor. Çünkü yapı bizim onu belirleyebileceğimizden çok daha fazla bizi, kim ve ne olduğumuzu belirliyor. Yapıdan kaçmak da herkese nasip olmuyor. Aramızda vadi değiştirenlerimiz çıksa, buhar olup sonra yağmur diye başka bir yere yağsa da nihayetinde bir vadi içinde yer almak, onun kurallarına uymak durumunda kalıyor.
Kaldı ki yapının temeli, yani vadinin toprağı da çok değişmiyor. Özünde bir tarih anlatısı, konjonktürün dayattığı bir siyasi iklim, geleneğin aktardığı bir ahlak anlayışı, zaman zaman da insanlığımızı sorgulatan “münferit” olaylar bulunuyor. Bir şekilde hepsinden etkileniyoruz. Öğrendiklerimizden, öğrendiğimizi zannettiklerimizden dersler çıkartıp “birey” oluyoruz.
Bireyleşme yolunda ilk adım hemen her zaman aile içinde atılıyor, konuştuğumuz dili bile onlar belirliyor. Sonra devreye inanç sistemleri, okul, arkadaş, medya, sanal dünya ve bilimum sosyalleştirme taşıyacıları giriyor. Beklentilerimiz, taleplerimiz de bu zeminler üstünde çevremizde olan bitenlerin ve onların kabullenebildiğimiz yorumları vasıtasıyla biçimleniyor.
Beklentilerimiz, çevremiz veya hayatımız hakkındaki düşüncelerimiz araştırma şirketleri, düşünce kuruluşları ya da akademisyenler tarafından ölçülüp belli bir hata payıyla ortaya konurken, daha derinde yatanlar gerekli görülmesi halinde psikologlara, psikiyatristlere devrediliyor. Onların altından kalkamadıklarını da felsefeciler anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor.
Çok ender olmakla birlikte bazen başka mecralarda da insan nedir, ne değildir sorusu tartışılıyor. Bunlardan biri de beni bu yazıyı yazmaya ve aslında pek de bilmediğim bir konuyu konuşmaya sevk eden Bayburt’taki Baksı Müzesi bünyesinde bu hafta içinde gerçekleştirilecek etkinlik
Yazının da başlığı olan konu Hüsamettin Koçan’nın kurduğu muhteşem müze kompleksinin yakınında, Çoruh nehri üstünde bir salda tartışılacak. Julide Ateş’in moderatörlüğünü yapacağı iki oturumda farklı alanlardan gelenler gençliğin nereye gittiğini ama galiba en çok da onları neyin şekillendirdiğini konuşacak.
Ben kendi bakış açım hakkında yeterince ipuçu verdim. Orada belki biraz da Fatoş Karahasan’nın Türkiye’de Genç Olmak kitabındaki verilerden yararlanırım. Konuyla ilgilenenlere FES’in geçtiğimiz yıl Demet Lüküslü ve Begüm Uzun’a yaptırdıkları Gençlik Araştırması’nı da öneririm.
Zaten bu konuda -çoğu ürün pazarlayacak şirketlere yönelik olsa da- yapılan epeyce araştırma var. Genel kapsamlıların içinde de yaş grubu kesit ve ayrımları mevcut. İsteyen gençliğin hangi mecrada aktığına ve o mecrayı hangi anlayışla şekillendirmeye çalıştığına bakabilir.
Benim gördüğüm Türkiye toplam nüfusu içinde yüzde 15’i oluşturan 15-24 yaş gurubunun aileye güvendiği (% 96), rol modeli olarak ilk sırada anne ve babalarını seçtikleri (% 55), kendilerini daha ziyade milliyetçi (%34) ve laik (%33) olarak addettikleri, farklı yaşam biçimlerine, azınlıklara ve kadına karşı karşı duyarlı oldukları, ancak yabancıları pek sevmedikleri yönünde.
Karahasan’ın Sia Insight Türkiye 2024 verilerini derlediği kitabından anladığım kadarıyla bu yaş grubu Suriyelilerden pek hoşlanmıyor. Avrupa’ya, özellikle de Almanya’ya gitmeyi arzu ediyor. Nedeni ülkesini sevmemesinden ziyade orada daha fazla para kazanacağına inanması. Türkiye AB üyesi olsun da istiyor ama üyelikten umutlu olduklarını söylemek zor…
