İran ile yeni bir döneme doğru...

Cuma günü yapılan İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhafazakâr kesimin adayı İbrahim Reisi kazandı ve ülkesinin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. Reisi 45 gün sonra görevi Hasan Ruhani’den devralacak, İran’ın iç ve tabii ki dış politikasında yeni bir dönem başlayacak. İran’ı yakından takip edenler Reisi’nin ağırlığını ekonomiye vereceğini söylese de ülkesinin dış politikası üstünde etkisinin olmaması imkânsız.

Bu da komşusu Türkiye için yeni bir sınama, yeni bir meydan okuma demek. Ne de olsa İran ile ortak çıkarlar kadar çatışan çıkarlar da var, Suriye ve Irak’ta takınacağı tutum Türkiye’yi rahatsız edebilme potansiyeline sahip. Üstelik Amerika’nın 2015 nükleer mutabakatına geri dönmesi için yapılacak müzakerelerin sonucunun da bizi etkilememe şansı yok. Nükleer silah edinmeye kalkan İran’ın komşusu olmakla, ABD ve AB ile anlaşan İran’ın komşusu olmak çok farklı şeyler. Birinde uzlaşma, diğerinde çatışma ihtimali yüksek.

Ayrıca zayıf olmakla birlikte bu tartışmalı ve düşük katılım oranlı seçimin İran’ı istikrarsızlaştırma olasılığı da mevcut. Ülkenin içine daha fazla kapanması, daha baskıcı ve otoriter olması da bir başka olasılık. Diğer yandan Reisi’nin seçiminin İran’ın parçalı yönetim yapısını birleştirmesi, daha öngörülebilir hale getirmesi de mümkün. Nihayetinde dini lider Hamaney’e çok yakın bir insandan, alt kademede de olsa bir Ayetullah’tan ve bir seyitten söz ediyoruz.

Batılı analistlerin çoğu karamsar. Mesela Cambridge’den Jay Mens Foreign Policy’deki kısa yazısında Reisi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde Devrim Muhafızları’nın Irak’taki Amerikan varlıklarına saldırmalarına engel çıkartılmayacağından mutlu olacaklarını, Irak’ın Ekim ayında yapılacak seçimlerine daha rahat müdahale edebileceklerini söylemiş. Lübnan’daki İran etkisinin artacağından, Yemen’de barışın sağlanmasının zorlaşacağından söz etmiş.

Ona göre, Amerika ile İran’ın uzlaşması sayesinde 120 milyar dolara varan dondurulmuş varlıklarının serbest bırakılması ve petrolünü serbestçe satabilmesi İran’ın bölgesindeki ağırlığının daha da artması anlamına gelecek. Mens ve onun gibi pek çok “uzman” İran’daki yeni yönetimin ABD ile uzlaşmamasından değil uzlaşmasından korkuyor, bazen açıktan, bazen de dolaylı yollarla İran’a uygulanan ambargoların kalkmamasını savunuyor.

Bizim korkmamız gereken ise tam tersi, uzlaşmama senaryosu. Çünkü ABD ile uzlaşmayan, sistem dışı kalan bir İran çok daha hırçın ve saldırgan olacak, Suriye’deki çıkarlarımızı tehdit etme olasılığı artacak. Türkiye bir kez daha müttefiki Amerika ile komşusu İran arasına sıkışacak. Ticaret yine yaptırımlara tabii olacak. NATO üyeliğimiz İran’la ilişkilerde karşımıza sorun olarak çıkacak. Ve İran’ın nükleer silah sahibi olma çabaları bölgenin istikrarını derinden etkileyecek. Arap-İsrail yakınlaşması stratejik boyut kazanacak.

Bu senaryo çok güçlü değil ama bence olası. TOBB Üniversitesi’nde İran üstüne çalışan Gülriz Şen’in Gazete Duvar’da İsmail Özkan’la yaptığı mülakatta vurgulandığı gibi Reisi de uzlaşmadan yana. Şen, Reisi’nin katıldığı bir televizyon tartışmasında nükleer anlaşmayı desteklediğini açıkladığını hatırlatıyor, Amerika ile yapılan müzakerelerin Reisi’nin görevi devralacağı ağustos ayına kadar bitebileceğini söylüyor. New York Times da aynı kanıda. Reisi’nin seçim haberini 2015 rejimine geri dönmek isteğiyle birlikte vermiş.

Yine de bizim Viyana’daki müzakerelerin başarıyla sonuçlanamayacağı gerçeğini de dikkate almamızda yarar var. Unutmayalım ki, Trump Yönetiminin 2018’de antlaşmayı tek taraflı olarak terk ettiğinden bu yana uygulamanın seyri ciddi şekilde değişti. İran nükleer zenginleştirmeyi hem hızlandırdı hem de arttırdı. UAEA’nın kontrol imkanlarını kısıtladı. Artık pek çok parametrenin yeniden konuşulması, tekrar müzakere edilmesi gerekiyor. İki taraf da görünürde uzlaşma istiyor fakat pozisyonlar uzlaşmadan hala çok uzak.

Hepsinden önemlisi de tarafların birbirine güvenmemesi. Zaten Amerika’da da İran’da da uzlaşmaya, yakınlaşmaya oldum olası direnenler var. Trump, Biden’dan farklı ancak Amerika aynı Amerika. Güçlü İsrail lobisi İran-ABD yakınlaşmasına, 2015 nükleer mutabakatına geri dönülmesine karşı. Reisi’nin seçilmesinin Biden ve ekibi üstündeki baskıyı arttırması olasılığı da çok kuvvetli.

Çıkan haberler ve Foreign Policy gibi mecralardaki yorumlar Reisi’yi pek olumlamıyor aksine geçmişinden bahsediyor, muhaliflere verdiği idam cezalarını anlatıyor, ülkesini daha otoriter hale getirebileceğinin altını çiziyor. Seçimlerin şaibeli olduğu, Reisi seçilsin diye her türlü tedbirin alındığı da sıklıkla altı çizilen bir başka konu. Bu da Biden yönetiminin siyasi manevra alanını daraltması uzlaşmak için adım atmasını zorlaştırması demek.

Kaldı ki, İran’daki yeni yönetimin Amerika’ya karşı daha önyargılı, daha kuşkulu olacağına da kesin. Reisi değişimi değil devrimi, korunmak istenen statükoyu temsil ediyor. 82 yaşında ve sağlık sorunları olduğu bilinen Hamaney’in halefi olduğu söyleniyor. Irak’ta dron saldırısıyla öldürülen Kasım Süleymani’yi kolay kolay unutmayacak, başında kim olursa olsun Amerika’ya sempatiyle bakmayacak bir ekipten söz ediyoruz.

Dolayısıyla Türkiye’nin uzlaşma kadar uzlaşmama senaryosuna da hazırlıklı olması, yeni yönetimin Amerika ile olan ilişkilerinin seyrinden bağımsız olarak Irak’ta, Suriye’de, hatta Afganistan’da nasıl bir strateji izleyebileceğini öngörmek için bana kalırsa çalışması gerekiyor. Neyse ki, Türkiye’nin çok iyi İran uzmanları var, umarım onların görüşlerinden yararlanılır, yeni iktidar bloğunun profili ve bizi doğrudan ilgilendiren alanlarda yapmak isteyebileceklerinin envanteri çıkartılır. İyi ve huzurlu bir tatil günü dileğiyle…

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum