İran’da rejim değişir mi?
İsrail’in cuma sabaha karşı başlattığı ve süreceğini açıkladığı saldırıların görünen amacı İran’ın nükleer zenginleştirme kapasitesini kırmak. Bu yolda önemli aşama kaydettiği, askeri ve siyasi hedeflerinin yanı sıra hemen hemen tüm nükleer zenginleştirme tesislerini vurduğu ve bundan sonra da vuracağı anlaşılıyor.
Asıl amacıysa belli ki rejim değişikliği için zemin hazırlamak. Sivilleri hedef almaktan kaçınması, sadece askerlerin değil rejimin komuta kontrol mekanizmasını çökertmesi de buna işaret ediyor. Netanyahu yaptığı açıklamalarla bu amacı zaten açık açık ifade ediyor. Operasyonun adının şah dönemi bayrağındaki aslana atıfla konduğu söyleniyor.
İsrail görünen amacına muhtemelen şimdiden ulaştı. Fordo dışındaki tüm nükleer zenginleştirme tesislerinde ağır hasarlar oluşmasını sağladı. Üniversiteleri ve Atom Enerjisi Merkezini vurdu. Nükleer fizikçileri öldürdü. Bir mucize olsa ve savaş bugün dursa dahi görünür bir gelecekte İran’ın bomba üretmesi imkansıza yakın.
İsrail isterse diplomasiye şans tanıyabilir, Amerika ile İran’ın Umman ya da başka bir yerde bir kez daha buluşmasını sağlayacak ortamı yaratabilir. Ama bu öncelikli amacına ulaşmasını sağlamaz. Rejim değişikliği için savaşı uzatması, İran’ı şimdikinden çok daha fazla “aşağılaması” gerekiyor.
İsrail bariz bir şekilde İran devletinin bırakın halkını kendi mahremiyetini dahi koruyamadığını ispatlamaya çalışıyor. Adrese teslim füzeler, ülke içlerine sızmış ajan görüntüleri daha önceki operasyonları önlemedeki başarısızlıkların yarattığı hayal kırıklıklarına yenilerini ekliyor.
İran’ın kendini ne içeride ne de dışarıda savunacak çok fazla imkanı var. Gönderdiği dronların tamamına yakını daha İsrail hava sahasına giremeden düşürülürken, balistik füzelerinin de yaklaşık yüzde 3.5’u hedeflerine ulaşabiliyor. Tel Aviv’e düşen bir kaç füzenin yarattığı yıkımsa İran’ın yaşadıkları yanında anlamsız kalıyor.
Rusya, Türkiye ve Körfez ülkeleri kınamalarıya İran’ın yanında yer alsa da hiç birinin böylesi bir savaşa taraf olma arzusu yok. İran’ın ileri savunma güçlerinin durumu da pek parlak sayılmaz. Hamas kendi varoluş derdinde, Husiler ve Hizbullah da yeterince yıpranmış vaziyette. Haşdi Şabi en azından şimdilik sessiz.
İran’ın nükleer kapasitesinin kırılması, dahası rejimin çökmesinin bölgede ve dünyada pek fazla kimseyi üzmeyeceğini söylemek sanırım kehanet olmaz. Yine de rejimin dayanıklılığını ölçmek, İsrail’in yarattığı ve yaratacağı kıyımın doğuracağı sonuçları, Amerika ve İsrail kibrinin İran içinde ve dışında ne anlama geleceğini kestirmek zor.
Gazze katliamı sürerken İslam dünyasındaki bir ülkenin daha İsrail’in gazabına uğraması beklenmedik sonuçlar da doğurabilir. Çok zayıf bir olasılık olmakla birlikte İran kaosa da sürüklenebilir, hatta bölünebilir. Veya İran büyük ve kendinden beklenmedik bir sürpriz yaparak İsrail’i hırpalayabilir.
Türkiye’nin her türlü olasılığı hesaba katarak bugünkü eleştirel fakat itidalli tutumunu korumasında sonsuz yarar var. Biz ne olursa olsun bu savaşın dışında kalmalıyız. Ama savaşı ve savaşta kullanılan yöntemleri iyi takip etmeli, İsrail istihbaratının operasyonlarından ve İran savunmasının zaafiyetlerinden ders çıkartmalıyız
Her şeyden önce de savaşın bize ticari açıdan zarar vereceğini, nükleer sızıntılar için önlem almamız gerekebileceğini, turizmin ciddi şekilde etkilenebileceğini, petrol fiyatlarının artıp ödemeler dengemizde yük oluşturabileceğini, üretim ve ulaştırma maliyetleri üstünden enflasyonu tetikleyebileceğini dikkate almalıyız.
Uzun vadede de bölgenin en güçlü iki devletinden biri olarak İsrail’le bir arada yaşamanın koşullarını yaratacak caydırıcılıktan işbirliğine, etki alanlarından Filistin sorununun yönetilmesine kadar geniş bir çerçevede düşünmek ve bölgenin istikrarını önceleyen politikalar geliştirmek durumundayız.
Beğensek de beğenmesek de İsrail gerçeğiyle ve bu bölgenin gerçekleriyle yaşamak zorundayız. Yaptıklarından yakınmak, lanetlemek bireyler olarak en doğal hakkımız. Devletlerin de İsrail’i kınaması, UCM’nin liderlerini yargılaması şart. Yeter ki stratejik aklımızı rehin alınmasın, duygularımız gerçekleri görmemize engel olmasın…














