Yapay şefkat insani olanın yerini alırken…
Yapay zekâ artık hayatın her alanına girdi. Şimdiden ödevler, tezler, kitaplar yazıyor. Yemek tarifleri veriyor. Şirket hesaplarının daha kolay tutulmasına yardımcı oluyor. Askeri teknolojide de kullanılmaya başlandı. Türkiye de dahil pek çok ülkenin üstünde çalıştığı otonom sistemler aslında birer yapay zekâ uygulaması.
Yakında kendi hasmını kendi belirleyen, sırtındaki dört güdümlü füzeyi hedefine hiçbir kontrol gerekmeden sevk edebilen Koz adlı robot köpeklerimiz olacak. Prototipleri IDEF’de sergilenen, henüz kararını kendi veremeyen Roketsan’ın geliştirdiği bu yeni tür savaş robotları terörizme karşı mücadelede, yakın muharebede muhtemelen çığır açacak.
İyimserler AI devriminin, yani yapay zekâ alanında kaydedilen hızlı ilerlemenin insanlık için fırsatlar yaratacağını, onun üstündeki yükü alacağını, daha az çalışmak, daha az savaşmak zorunda kalacağını, doktordan terapiste pek çok hizmeti evinde bilgisayar, tablet ya da telefonun başında alabileceğini söylüyor.
Kötümserler ise yapay zekâ modüllerinin iki yıl içinde insanlığı ele geçireceğini, 10 yıl sonra da üstümüzde tahakküm kuracağını iddia ediyor. Google, MEGA benzeri şirketlerin hayatın her alanını kontrol altına alabileceklerini, istihbarat örgütlerinin AI uygulamalarınca toplanan bilgilerden, özellikle de insani zaafiyetlerden yararlanabileceğini düşünenler de az değil.
Kimin haklı çıkacağını kestirebilmek zor. Fakat bizi distopik bir geleceğin beklediği kesin. Ancak yapay zekanın gelişimini durdurmak, hayatımızın giderek daha ayrılmaz bir parçası olacağı gerçeğini görmezden gelmek imkânsız. Zararını en az düzeyde hissetmek için ülke olarak da bireyler olarak da yapabileceğimiz en iyi şey yapay zekayı tanımak, anlamak ve kullanmak.
Ama aynı zamanda olası etkilerine ve doğuracağı sonuçlara karşı da hazırlıklı olmak. Belli ki AI nedeniyle yakında pek çok iş kolu artık insana eskisi kadar ihtiyaç duymayacak. Muhasebe sistemleri otonomlaşacak, bankaların giderek daha da az personele gereksinimi olacak. Kısacası ülkelerin yeni bir istihdam politikası benimsemeleri gerekecek.
Benzeri akademik hayat açısından da geçerli. AI uygulamalarından yararlanmakla onların esiri olmak, bütün sorumluluklarımızı onlara devretmek arasında bir denge kurmamız şart. Aksi takdirde AI’ye yabancı kalmış kuşaklarla hiçbir şey bilmeden öğrenmeden mezun olan, hatta doktora tezi yazan, daha doğrusu yazdıranlar arasında kalabiliriz.
Tedbir alınmazsa, strateji benimsenmezse yakında sahte diplomalı akademisyenler kervanına AI diplomalılar da katılır. Doçentlik, profesörlük atamaları en iyi uygulama kullanana göre yapılmaya başlanır. Sınır bir yerde çizilmek ve tabii ki teknolojinin gelişimine paralel olarak da esnek olmak zorunda.
Uzmanlarının dediğine göre yapay zekaya karşı bireysel düzeyde de sınır koymamızda yarar var. Brookings’in web sayfasında yer alan analizlerinde Isabella Hau ve Rebecca Winthrop insanların ChapGPT gibi platformları giderek daha fazla duygusal etkileşim için kullandıklarına dikkati çekiyor, programların şefkat göstermede de insana yaklaşabileceğini işaret ediyor.
Bunun ille kötü olması tabii ki gerekmiyor. Nihayetinde giderek yalnızlaşan, içine kapanan, sayısal anlamda arkadaşları olsa da içerik anlamında arkadaşı olmayan insanların sayısının her geçen gün arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Amerika’da 10 tane arkadaşım var dilebilenlerin oranı yüzde 13’e düşmüş. Sağlık Bakanlığı yalnızlığı Amerika’da kamu sağlığı açısından epidemik tehdit ilan etmiş.
Hau ve Winthrop İngiltere’nin 2018 yılında Yanlızlık Bakanı atadığını, Japonya ve Kanada’nın yalnızla savaşmak için tedbirler aldığını, Güney Kore’nin gençleri sokağa çıkmaya özendirdiğini yazmiş. Amerika’daki lise öğrencilerinin 2023 itibarıyla yüzde 43’nün kendini hüzünlü ve depresif hissetmesi yalnızlıklarına bağlanmış. İnsani temasın ve şefkatin eksikliğinin gelişime engel olduğu da araştırma verileriyle desteklemiş.
Hau ve Winthrop şefkat yoksunluğunda yapay zekanın imdada yetişebileceğine ama insani ilişkiyi ikame edemeyeceğine inanıyor. İmaları giderek daha fazla haşır neşir olduğumuz ve her türlü derdimizi paylaştığımız uygulamaları kendimizi kaptırıp insan zannetmememiz yönünde. Ama sanırım onlar da bu telkinlerinin işe yarayacağını pek düşünmüyor.
Bir yandan insanın giderek daha derin şekilde yalnızlaşması, diğer yandan makinanın her geçen gün daha çok insana benzemesi, duygularını dinlemekte ve anlamakta insanı aşması şefkatten aşka yapay zekâ modüllerine duyulan her türlü duygusal bağımlılığı arttıracağa benzer. Yakında Siri aşıkları olursa, ChatGBT’sini sevgilisinden, eşinden daha çok seven insanlar çıkarsa hiç şaşırmayalım.
En kötü ihtimalle bence biraz suistimal edilirler, Spike Johns’un “Her” filmindeki zamanın Siri’si Samatha’nın aynı anda binlerce kişiyle birden aşk yaşadığını hayal kırıklığıyla öğrenen Theodore’un hissettiklerini hissederler. Ama Stanley Kubrick’in 2001: Space Odyssey’inde olduğu gibi yapay zekalı yeni bir HAL ya da kontrol dışı kalmış bir otonom sistem tarafından öldürülmezler. Yani şimdilik…
