Almanya’da kötü espri

İnsana ait birçok alanda sallapati yorumlara göğüs gerebilirim. Ama mizahın kötüsü tahammülfersa bir şey. Kötü mizaha iğrenç yalan, sövgü ve önyargıların kabaca iliştirilmesi ise ayrı bir felaket. Bütün bunları “şiir” şemsiyesi altında kakalamaya çalışmaya gelince; işte bu tüy dikmek değil, düpedüz tüyün kendisi olarak o yığının üzerine gönüllü dikilme çabası.

Almanya’daki komedyen ZDF’de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı merkezde tutarak hepsini aynı anda yaptı ve kimse gülmedi.

Burada bir tv kanalında Merkel aynı şekilde hedef alınsa biz de gülmeyiz.

Alman medyası, komedyenin diplomatik krize yol açan çirkin ifadelerinden sonra ikiye bölündü. Bir kısım gazeteler olup-biteni ifade özgürlüğü çerçevesinde yorumladı. Diğer uçta ise hicivle hakaret ve sövgünün sınırlarının karıştırılmaması gerektiğinin altı çizilerek, soruşturma açılmasının yerinde olduğu yorumları var.

Konuyu Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkileri özelinde mültecî sorunu üzerinden yorumlayanlar da var. Merkel’in özür dileyen ve soruşturma açılmasını onaylayan tutumunu sert şekilde eleştiren bazı yorumcular, garip biçimde, komedyenin kötücül anlayışını biraz daha ilerletip Merkel’i de şeytanlaştıran bir dil kullanmaya başladı.

Mizah çok ciddî bir iştir.

İyi bilinir ki ciddî numarası yapmak kolay ve fakat esprili numarası yapmak zordur. İster batıda ister doğuda, açık yalan, küfür ve kötülüğü mizah(!) kupasında karıştırıp çalkalayarak kafaya döken biri, çenesine atılacak bir yumruğa da hazır olması gerektiğini bilir.

Dünyaya bakma biçimlerinden biri olan mizah, neden bir küfretme biçiminin aracı olsun? Çürüyen bir şey var Danimarka’ya çok da uzak olmayan Almanya’da.

Bir şey komikse onda gizli bir gerçek aramayı deneyebiliriz. Ama bir şey iğrenç küfürlerden ibaretse burada aşağılık bir varolma kımıltısı dışında ne bulabiliriz ki?

Gülüp geçmek isterdik. Durup sonucu bekliyoruz.

16-04/19/mevlana.jpg

Biraz edebiyat

Sevgili Hayal Politik;

Gazetemiz Karar’ı her gün kararlı bir şekilde alıp okumaya çalışan bir üniversite öğrencisiyim. Günlük siyasetle çok ilgili değilim ama gazeteyi büyük oranda okumaktan kendimi alamıyorum.

Benim ve bazı arkadaşlarımın ricası şudur: Acaba doğrudan edebiyat ürünlerine yer veren bir köşeniz ya da sayfanız olamaz mı? Burada hem gençlerin yazılarını, hem de ustalardan örnekler okumak isteriz.

Köşenizde bunu yapmanız mümkünse yapmanızı istiyoruz. Bize yer açın lütfen.
Birsen Oğuzoğlu- Antalya

Fazla zaman!

İstanbul’da her zaman yetmeyen bir şey vardır: zaman. Özellikle trafikte kaybolan zaman, herkesin yakındığı bir gerçek.

Marmaray’ın hayata geçmesi, bu hattı kullananlar için durumu biraz değiştirmiş görünüyor. Çünkü ortalama en az 1 saat süren Asya-Avrupa geçişi Marmaray’la 4 dakikaya indi. Bakan Binali Yıldırım’ın yaptığı açıklamaya göre Marmaray bir zaman kumbarası gibi çalışıyormuş. Şimdiye kadar bu hattı kullanan 130 milyon yolcu, en az 130 milyon saat tasarruf etmiş. Anlamlı bir sonuç. Ama sormadan edemiyorum, kazanılan 130 milyon saat, kazananların hayatında nasıl bir değişiklik yaptı? O kazanılan saatlerde ne yapıldı ve hatta farkedildi mi? Hani Çinli trenle 30 saatte gideceği yere artık 2 saatte gidilebileceğini öğrenince “peki geri kalan 28 saatte ne yapacağız?” diye sormuş ya, o soru hâlâ geçerli galiba.

Hayat kısa İslam aziz

Müslümanın müslümanı öldürmesi nereden baksan ahmakça.

Bu yüzden Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın İİT’de flaş açıklaması olarak gündeme gelen “ne sünni dinindenim ne de şii dininden, ben müslümanım” mealindeki açıklaması aşırı değerli bir açıklama. Benim için, senin için, hatta müslüman olmayan için.

Hayat kısa, İslam aziz.

Birbirimize sarılıp müslümanlığımızı ‘hatırlayarak’ bir yerden başlayabiliriz.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum