Bazıları daha eşitsiz

Birisinin ‘bütün kediler eşittir’ dediğini duyarsak güleriz.

Aynı şekilde ‘bütün köpekler eşittir’ veya ‘bütün kelebekler eşittir’ cümlesi de bize tuhaf gelir. Çünkü kar tanelerinin bile birbirinden çok farklı olduğunu bildiğimiz bir bilgi düzeyi ortamında yaşıyoruz.

Peki nasıl oluyor da andığımız yapıların çok dışında kompleks bir varlık olan insan sözkonusu olduğunda, içeriğini tamamen içselleştirmeye çalışarak ‘bütün insanlar eşittir’ diyebiliyoruz.

İlk bakışta bile, herkes ve herkesin her şeyi farklı değil mi?

Sadece kafa, göz, parmak izi değil; sadece boy, kilo, ten rengi değil, ses, duygular, saç teli yapısı, yürüyüş bile herkeste farklı. Hani biz ikizleri ayıramadığımızı söylüyoruz bazan, bazan da gerçekten ayıramıyoruz. Ama bunu duyan ikizler kıs kıs gülüyor ve farklılıklarını biliyorlar.

Zihinler farklı, bilgiler, yetenekler, performanslar farklı.

İnsanların eşit olamayacağı, olmadığı bu kadar net iken, ne oluyor da her yerde insanların eşit olduğundan bahsedebiliyoruz? Bahsetmekle kalmıyor, bunu anayasalara bile dercediyoruz?

Şundan: İçimizdeki adalet ihtiyacından.

Hiç kimsenin kimseye eşit olmadığını bir vakıa olarak hepimiz biliyoruz.

Ama hiç olmazsa yasalar karşısında eşit olalım istiyor ve bunu temenni ediyoruz.

Adalet karşısındaki eşitliğin ne kadar hayatî bir şey olduğunu anlatmaya gerek var mı? Orada eşitlik yoksa, bütün insanları milimetrik robotlar olarak üretmeyi başarsanız da eşitlik acılı bir ütopya olarak kalır.

Hâlâ daha bir toplumda sızlanma yahut çürüme varsa, adalet mekanizmasına bakıp o çürüme ya da sızlanmanın sebebini çok uğraşmadan bulabiliriz.

Demek ki insanlar eşit değildir. Bu gerçeğin gocunulacak, itiraz edilecek bir yanı yoktur ve bu tabii eşitsizlik sebebiyle mızmızlanmalar anlamsızdır.

Ama adalet karşısında eşitlik arayışı elzemdir. Dünya toplumları dediğimiz yapılara bakarken bu eşitliğin hayli uzağında olduğumuzu görüyoruz.

Dünya tarihi biraz da bu eşitliği arayanlarla, eşitsizliğin kendi lehlerine sürmesini isteyenlerin savaşının bir tarihi.

Mümkünse iyi eşitlikler dilerim.

16-05/30/31krr14-mevla.jpg

KaplumYapayBağa

Geçtiğimiz günlerde Brezilya’da bir kaplumbağanın kabuğu kırıldı, bildiğiniz çatısı uçmuş gibi oldu. Sonra bu kaplumbağaya 3D yazıcı teknolojisi ile yeni bir kabuk yapıldı ve takıldı. Görünüşte her şey iyi. Peki ama gerçekte kaplumbağa ne hissetti? Kimse bilmiyor. Yani, yapay ‘bağa’yı doğal ‘kaplu’ya soran yok.

Sahaf Mendel

Mendel, tıpkı kiraz ağacından yapılmış eski kasa, kötü bir şekilde onarılmış iki bilardo masası, bakır kahve kazanı gibi cafenin demirbaşlarından biriydi ve masası bir mabet gibi korunurdu, çünkü onun sayısız müşterisi ve bilgi almaya gelen ziyaretçisi cafe çalışanları tarafından her defasında bir şeyler ısmarlamaları için kibarca sıkıştırılırdı, öyle ki Mendel’in biliminin büyük bir kısmı aslında şef garson Deubler’in kalçasında taşıdığı geniş, deri cüzdana giderdi, buna karşılık Sahaf Mendel çok çeşitli imtiyazlara sahipti. Telefın emrindeydi, gelen mektupları saklanır, tüm siparişleri yerine getirilirdi, yaşlı dürüst tuvaletçi kadın paltosunu fırçayla temizler, kopan düğmelerini diker ve her hafta bir çıkın çamaşırını yıkardı. (...)

Her gün sabah saat yedi buçukta cafeye gelen Mendelancak ışıklar kapatıldığında çıkardı. Cafedeki konuklarla asla konuşmazdı, gazete okumazdı, hiç bir değişikliğin farkına varmazdı ve Bay Standhartner bir defasında ona eskiden var olan donuk ve titrek ışıklı gaz lambaları yerine takılan elektrik ışığında daha iyi okuyup okumadığını sorduğunda Mendel hayranlıkla bakışlarını yanan ampullere çevirmişti: Yanı başında günlerce süren tesisat sırasında çıkan onca gürültü patırtıyı hiç farketmemişti bile.

Sadece gözlüğünün yuvarlak camlarından, o parlayan ve her şeyi emen camlardan milyarlarca siyah harfi filtre ederek beynine iletiyordu, bunların dışındaki her şey farkına bile varmadığı boş bir gürültüden ibaretti. Aslında otuz yıldan daha uzun bir süre, yani yaşamının önemli bir bölümünü sadece burada, bu kare masanın başında okuyarak, karşılaştırma yaparak, düşünüp hesap ederek geçirmişti, sürekli devam eden, yalnızca uyuduğu zaman kesintiye uğrayan sürekli bir düştü yaşamı. Stefan Zweig-Sahaf Mendel- Çev: Gülperi Sert- Doğubatı yay.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.