Havanlar ve sular

Okuma yazma bilen insanlar mı değişime daha açıktır yoksa yazılı ve görsel medyadan uzak insanlar mı?

Çoğu zaman okuma yazma bilenlerin, kendince medyayı tâkip edenlerin değişmeye daha açık olduğunu varsayan bir dünyada olduğumuz düşünülebilir.

Zira başka fikirlere açık olmak, ilk bakışta biraz da değişime açık olma duygusunun habercisi gibi.

Medyada ne fikri olabilir? Medya zaten fikrin düşmanıdır, diyebilirsiniz. Eh, bu da bir fikir. Medyanın bir fikir verip vermemesi bir yana, okurun medyayı hangi fikirle takip ettiği de karşılıklı ilişkinin başka bir boyutu.

Öyle okur tipi var ki okuduğu herşeyi kendi fikirlerini doğruladığı, dolayısıyla kendisini güçlendirdiği hissiyatıyla okuyor, değer veriyor, tâkip ediyor. Yine öyle okur tipi var ki beğenmediği hatta nefret ettiği yayınları, düşünceleri tâkip ederek güçlendiğini, bilinçlendiğini düşünüyor.

Benimsediğini de, reddettiğini de aynı vecd duygusuyla okuyan bir insanın nereye varması umulabilir? Zayıf bir ihtimal de olsa bu tutkulu ‘okumalardan’ bir değişim hayâli çıkabilir mi? Soruyu ilerletelim, çıktı mı?

Büyük, kağıttan ya da camdan havanlarda su dövüp durmadayız.

Siyasetin bir meselesinden bahsederken de böyle bu, düşünceden, sanattan, ekonomiden bahsederken de böyle.

Herkes memnun olmalı ki gidişattan her gün stüdyolar yeni konuklarla açılıyor, rotatifler dönüyor, parmaklar tuşların üzerinde dolaşıyor da dolaşıyor.

Ömür bitimsiz bir laklakla geçerken olan kulağa, göze oluyor. Küçük, bitimli ömür zamancıklarını müsrifce harcıyoruz.

Ölçülemeyen boşluklar var.

Kim bilir belki de okur-yazar olmayan biri her gün havanda su dövme işinden uzak kaldığı için ‘daha uzun, daha mutlu’ yaşıyor.

Gülerken

...Belki de ahlâkî açıdan uygunsuz olan durumların birincisi, birisinin bir başkasının şanssızlığına gülmesidir. Başkasının başına büyük bir şanssızlık gelmişse, bu durum gülen kişinin sempatisini ve ilgisini uyandırmalıdır.

Eğer kafanızı hafifçe duvara çarpmışsanız, bunu ben komik bulabilirim, aslında bu duruma kendiniz de gülebilirsiniz. Ama size araba çarpmışsa, sizin yaralanmanıza uzaktan bakıp, acılarınıza gülmemeliyim. Bu tür bir uyumsuzluk, bende günlük yaşamın beklentilerini çağrıştırmalı: sizin için üzülüp, size yardım edebilmenin yollarını aramalıyım.

Böyle bir duruma gülebiliyorsak bu, soğukkanlı olduğumuzu gösterir ama ahlâkî açıdan kabul edilemez bir davranıştır... İnsanların gerçekte nelere güldüklerine ilişkin iddia hatalıdır. Ama nelere gülmemeleri gerektiğine ilişkin tanımlama sağlamdır.

... Kokladığınız zaman suratınıza su fışkırtan bir çiçekle şaka yapmak komik karşılanabilir ama sülfirik asit fışkırtan bir çiçek komik olamaz. John Morreall- Gülmeyi Ciddiye Almak- İris Mizah Kültürü- Çev: Kubilay Ayşesevener/Şenay Soyer

Mahkemeden mahkemeye

Zamanı gelmiş bir düşünceyi ertelemek imkânsızdır.

Daha önce alınan veya alınmak istenen bazı kararları hatırlayalım.

Bu sebeple mahkemelerin, belirli bir siyasî sonucun gerçekleşmesi yönünde verdiği kararlar kısa vadede sonuç alıcı olabilir ama uzun vadede sonucu değiştirmez.

Diğer taraftan mahkemelerin -varolduğu söylenen ve ölçümlendiğinde nasıl bir sonuç çıkacağını kimsenin bilemediği- saygınlığı da epey yara alır. Oysa o saygınlığa hepimizin ihtiyacı var.

Bir de şu var; aynı olay için birbirine taban tabana zıt iki mahkeme kararı herkesi birazcık durup düşündürmelidir. Siyasî pragmatizm de bir yere kadar.

Anons

Prof. Dr. Ömer Çaha ‘Neden Başkanlık Sistemi’ başlıklı konferansını yarın akşam (Cuma) saat 20.00 de Çamlıca/ Mavera Vakfı’nda gerçekleştirecek.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.