Otoriter sistem kalıcı olabilir mi?
Trump da tıpkı Erdoğan gibi faiz oranlarını düşürmenin Amerika’nın ekonomik bekası için kaçınılmaz olduğu görüşünde. Amerika Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell’i görevden alma niyetinin piyasaları allak bullak etmesi üzerine bu niyetinden vazgeçtiğini açıklamak zorunda kaldı ve salı günü itibarıyla da piyasalardaki dalgalanma durdu. Ancak Trump, görevden alınması yasal olarak çok zor olan Powell’i muhtemelen açıklamaları ile sıkıştırıp faizleri indirme baskısı yapmaya devam edecek.
Trump FED konusunda geçici olarak da geri adım atmasına rağmen, Amerikan demokrasisinin en önemli üç ayağında ikisine, fiilen boyun eğdirmeyi şimdilik başardı. Amerikan Anayasa Mahkemesi (Supreme Court) ya Trump’ın istediği kararları veriyor ya da Trump bu mahkemenin verdiği kararları uygulamıyor. Trump bir diğer önemli kurum olan Amerikan Kongresini de kanun hükmünde kararnamelerle şimdilik işlevsiz hale getirdi.
Para politikalarının profesyonel ve tarafsız uzmanların gözetiminde değil de bir liderin beklentilerine göre belirlenmesi, Amerika ekonomisinin tarihi bir felakete sürükleyebileceğinin işaretlerini alan Trump geri adım atmış gibi görünüyor. İktidara gelmesinin üzerinden henüz 100 gün bile geçmeden ekonomi piyasalarının siyasi iradeye olan güveni ABD tarihinde hiç olmadığı kadar zedelendi. Ne agresif gümrük politikalarının ne de FED başkanına karşı yaptığı atağın bir zarureti yoktu.
***
Trump’ın tesis etmeye çalıştığı otoriter sistemin arkasında ne tür bir ideolojik arka plan var, bu tam olarak bilinmiyor. Ancak iktidara geldiği ilk günden itibaren çıkardığı kanun hükmündeki kararnameler, seleflerinin tümünden daha fazla. Gümrük vergileri getirildi, binlerce memurun işine son verildi, göçmen politikası sertleştirildi ve çevre koruma tedbirleri yumuşatıldı. Gözlemciler, Trump’ın hareket planının aşırı sağcı düşünce fabrikası Heritage Foundation tarafından hazırlanan Project 2025 isimli hareket planına tıpa tıp uyduğunu söylüyor.
Project 2025, sadece hükümet için tasarlanmış bir icraat program değil, aynı zamanda devlet yapısını radikal bir şekilde değiştiren ve Trump’ın gücünü artırmayı öngören bir strateji planı. Times dergisinde yayımlanan bir makaleye göre; Trump’ın çıkardığı kanun hükmünde kararnameler ya da genelgelerin yaklaşık üçte ikisi direk ya da endirekt Project 2025’de yazılan tavsiyelerden oluşuyor. Yani Trump’ın gizli ajandası aslında Project 2025.
Trump, aşırı sağcı bir güruhun hazırladığı strateji dahilinde mi hareket ediyor bilinmez. Ancak Trump’ın ikinci iktidar dönemindeki global şartlar, Amerika’daki bu yeni otoriter stil için en azından psikolojik bir zemin sunuyordu. Amerika’nın en büyük rakibi Çin, hür seçilmiş parlamento, anayasa mahkemesi, özgür medya ve muhalefetten müteşekkil bir devlet değil. Çin Komünist Partisi, Şi Cinping başkanlığında yegane otorite ve bütün kararları tek başına veriyor. Bütün bir devlet aparatı da bu kararlara hiçbir itiraz etmeden talimatları yerine getiriyor. Tam da bu sistem Çin’i dünyanın ikinci büyük gücü haline getirdi.
***
Dünyanın en büyük nüfusuna ve en büyük beşinci ekonomisine sahip Hindistan da Narendra Modi liderliğinde otoriter bir devlete dönüştü. İslam düşmanlığı ve popülistliği bir yana Modi, Hindistan’ı global ekonomik ve siyasi güç haline getirmeyi başarmış bir lider. Demokratik bir yapıya sahip olan devletlerde, tek adamlığa evrilen liderlere yönelik en önemli örneklerden birisi de şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bir Erdoğan modelinden bahsedecek olursak, Macaristan Başbakanı Orban ve Arjantin Devlet Başkanı Milei’yi de bu sınıfa dahil etmek gerekiyor.
Öte yandan AB’de İtalya’nın başında aşırı sağcı Giorgia Meloni bulunuyor ve hemen hemen bütün AB ülkelerinde aşırı sağcılar iktidara çok yakın ana muhalefet partisi konumunda. Yani Trump gelmeden önce popülist ve tek adamcı siyasetin örnekleri fazlasıyla vardı ve dünya bu yeni fenomenin farkındaydı.
Tump, demokrasilerin otoriter anlayışa artık aşina olduğu bir dönemde Amerika’ya yeniden başkan oldu. Trump’ın attığı radikal adımlar bundan en fazla on yıl önce değil uygulanması, açık konuşulması bile mümkün olmayan icraatlardı. Trump iktidarı, demokrat ya da demokrat olmak isteyen ülkeler açısından büyük bir sınav niteliği taşıyor. Trump’la birlikte klasik demokratik kurumların artık bir öneminin kalmadığı otoriter siyaset üslubu kendisini ne kadar ikame edecek? Otoriter anlayış kalıcı olabilecek mi? Başarılı olsa da olmasa da Trump yöntemi dünyayı çok değiştirecek.














