Karpuz ya da hayatın yalanı…

Hayatın yalanı karpuzun yalanı ile başladı. Mahalle başlarında, yol kenarlarında yaz başı kurulan karpuz sergileri aradan çekileli beri semtlerin de tadı yok. Karpuz sergisi yazın şemsiyesi gibi güneşi durdurup semtin susuzluğuna çare bulmuyor artık. Eski karpuz satıcıları da kayıp. Biraz bilge, biraz işbilir o iyi satıcılar karpuzu savunamaz hale geldiler. Sözün kanı gibiydi karpuzun içi. Tık tık ona vurulduğunda yaşamanın şevki çınlardı kulaklarda. Elinde bıçağıyla kesmece bunlar diye bekleyen adama kurbanın canını bağışlar gibi gerek yok derdiniz. Karpuzunu kaybeden ülke kendisini de yitirdi sonuçta.

Öte yandan son günlerde medya meşrubat tüketilmesi yerine karpuz yenilmesi gerektiğini işleyen haberlerle dolu. Aslında her şeyi Portekizli futbolcu Ronaldo ateşlemişti. Basın toplantısında önüne konulan kola şişelerini kenara itip suyu gösteren sporcu, sağlıklı hayata vurgu yapmış, reklam ve propaganda kurnazlığına da ustaca gol atmıştı. Bir sanayi çağı ürünü olan kola gibi içeceklerin reklamdan başka güçleri yok aslında. Yeryüzünde milyonlarca insan bu reklamların birer kurbanı. Buna benzer duyarlıklarına önceden de şahit olduğumuz Ronaldo’nun sözüne ise pek itibar edileceğini sanmıyorum. Hayatın kurgusu buna uygun değil çünkü.

Karpuz meselesine gelince iş daha da karışık. Kökü Farsça olmakla beraber dilimizin özel tasarrufuyla adeta kendine mal ettiği kelimenin söylenişinde bile bir ferahlık, serinlik vardı. Karpuz demek zorlu bir yolun bittiği anlamına da gelirdi. Neşenin açık bırakılmış kapısıydı. Çocukluğumuzun bu eşsiz ve şakacı meyvesi uzun süredir hayatımızdan sökülüp atıldı. Koyu yeşili, aynalı yüzü ve asıl önemlisi bıçak vurulduğu zaman kütürtüsüyle yarışan rayihasıyla canım karpuzumuzun kökü kurutuldu. O karpuzla biz yaz denilen sıcaklığın saldırısını durdurur, soğuk bir çeşme kurnasının altında döne döne soğumasına bakarak hayallere dalardık. Arada bir kabak çıkınca mahcubiyetten yüzünün pembeleşmesine üzülürdük. Kara gözlü çekirdeklerini gözümüz gibi kurutur bez keselerde saklardık. Bir karpuz fidesinin büyüyüp serpilmesinden sabır dersleri çıkarırdık. Yazı karpuzla bilirdik. Karpuz kabuğunun denize düşmesi ise çok şey söylerdi.

Sonra gün geldi ülkenin her yanını çizgili pijama gibi tek tip karpuzlar kapladı. Şehirlerin nüfusu arttıkça, tatil yörelerinde yığılmalar yaşandıkça yetişen karpuz yeterli gelmiyordu artık. Oysa her güzel şeyin bir olma süreci vardır. O hızlandıkça tat, koku, görüntü yolundan sapar. Karpuz hızlı ve çok yetişsin diye muhterislerin eli ona da uzandı. Trakya, Adana karpuzu adı altında kabak fidesinden aşıyla çabuk yetişen karpuz türü geliştirildi. Şimdi nerede gerçek bir karpuzla buluşsak sevinçten ağzımız kulaklarına varıyor, kendimizi şanslı hissediyoruz.

Ekonomik ayrım gözetmeyen, zenginin ve yoksulun sofrasına aynı asaletle kurulan karpuz artık yok. Nereye gitti o? Onun başına bu çorabı ören sorumlular kim bilen yok. Gazetelerde, internet sitelerinde karpuza yapılan bu çağrı güzel, yerinde de, peki karpuz nerede diye soran yok. Her şey yanılır dimağ yanılmaz demişler. Damak ile dimağ arasındaki etkileşimi bilmeyenlere bu söz tuhaf gelebilir. Oysa lezzet bir haz değil sadece düşünce meselesidir. Damağından dimağına yol bulamayanlar karpuzu da düşünemezler.

Eskiden her bölge kendi toprağının coşkusunu karpuz üzerinden yaşardı. Diyarbakır karpuzu sadece bir renk, hacim, tat meselesi değil toprağın ruhtan buğusu sayılırdı. Bölgeler ve şehirler arasındaki farkların silinip hormonlu tektipleşme her yere hakim olunca toprağın da adeta neşvesi kaçtı, musikisi sustu. Market önleri, pazar girişleri aynı tarladan koparılmış gibi göz kadar gönlü yoran görüntülerle dolu. Eskiden bir karpuza yaklaşınca bir el merakten titrerdi. Şimdi şüpheden geri gidiyor. Çünkü yapay ve yalan bir şeye uzandığını biliyor.

Karpuzun kolay kolay geri gelmeyeceğini ve hafızamızda upuzun uzanmış öylece yatacağını biliyoruz. Henüz minik bir kaplumbağa bağası gibi toprakta savunmasız yatan karpuz yavrusunun bir gün heybetli bir aslana dönüştüğünü görmüş olmakla avunacağız. Belki tek umudumuz Ronaldo gibi duyarlı insanların karpuzla ilgili yapacakları çıkışlara kaldı. Bu da umut. Gerçek değil. Avuntu.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum