Soy ağacı nar ağacı hayat ağacı...

Anadolu coğrafyası yıldan yıla çoraklaşıyor. Erozyon, yangın, iklim koşulları sebebiyle sürekli toprak ve yeşil alan kaybediyoruz. İştahlı ve bir o kadar şuursuz kentleşme şehirlerin sadece iç dokularını değil çevrelerini de kıyıma uğratıyor. Binalar dikildikçe ağaçlar kayboluyor. Ağaç ile kök, toprak ile gök arasında anlam bulan yaşama kültürümüz kabuk ve ruh değiştiriyor. Tam da böylesi bir akım eğrisinde, birden bire, e-devlet üzerinden, bir soy ağacı paylaşımı haberiyle karşılaşıverdik. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, eğer e-devlet şifreniz varsa, size ailenizin geçmiş kayıtlarınızı sunuyor. Bu vesileyle, değil annenizin anneannesinin annesini daha gerisini de takip edebiliyorsunuz. Baba tarafınız nereden geliyor, kim kaç doğumlu, hangi tarihte ölmüş, nerenin nüfusuna kayıtlı, yerleşim birimin adın neydi, bir bir inceleme fırsatını buluyorsunuz. Eğer kendinizi aile ağacının son dallarından birisi olarak görüyorsanız, oradan gövdeye, köke kadar inmeye çalışıyorsunuz. Fakat bir dakika, Osmanlı’dan bu yana bu tür kayıtların çok yaygın olmadığı düşünülürse, o denli de geri gitmeniz imkansız. Osmanlı Arşivleri’nde daha derin bilgiler var mıdır? Sanmıyorum. Anlayacağınız, dört beş kuşak geriye gitmekle sınırlısınız. Daha derseniz, daha geride ne var? Bu ağacın boyu bu kadar kısa mı? Evet, bu kadar kısa.

***

Öyleyse, ne oluyor, hangi gerekçe ile milyonlarca insan, e-devlet’e koşuyor, geçmişini, soy ağacını bilmek istiyor? Bunu sadece merakın çok doğal iyiliğiyle mi açıklamalıyız, yoksa dipte çok dipte derin bir güvensizlik duygusu mu barınıyor? Yetmedi, güvenlik duygusunu da aşan, bir kendisini gösterme, övünüp şişinme ihtiyacı mı var? Cumhuriyet kurulduğunda ülke nüfusunun sayısı göz önünde bulundurulduğunda, bu sayının yüzde doksanının okuryazar olmadığı hatırlandığında ve 1970’lere kadar köyden kente akışın neredeyse en az sevide seyrettiği düşünüldüğünde, Anadolu içinde, insanların nüfus hareketleri, kök bilgileri hangi şaşırtıcı bilgiyi içerebilir ki? Yüzyıllar boyunca doğduğu köyden çıkmayan, çıksa bile ancak askerlik için çıkan insanların yaşaya geldiği bir ülke değil miydi burası? Neyi, ama gerçekten neyi merak etmiş olabilir bunca insan? Şehirleri artık şehir olmayan, toprağı ve ormanı bozulmuş, altyapı ve üst yapı dengeleri tahrip olmuş bir toplumda, hangi sürekliliğin anlamı olabilir? Soyağacı her hal ve şartta bir süreklilik belgesidir ama bu süreklilik ancak bugünün yüzüyle anlam bulur.

***

Zeytinliklerin, zeytin ağaçlarının yakılıp söküldüğü, nar ağaçlarının bir itibar kazanıp bir itibardan düştüğü yerde, gül ağaçlarından, iğde ve ıhlamurlardan, kiraz ve ılgınlar yanında, köknar, kızılçam ve ladinlerden, meşelerden, kestane, ardıç, dişbudak, çınar ve çitlembikten söz etmek de anlamsızlaşacaktır. Ama en azından bir soru sorma hakkımız olmayacak mı? Çinileriyle görkemli Rüstem Paşa Camii’nde acaba kaç tür bitki ve çiçek motifi var? Sadece İstanbul’da yaşayan insanların kaçta kaçı bundan haberli? Ya, bir sanat şaheseri olan, aynı caminin minberinde bulunan Hayat Ağacı kimsenin ilgisi dahilinde mi? O hayat ağacı ki, insanın, Hz. Adem’in soyunun Cennet’ten süzülüp geldiğini duyurur bize. Öylesine güzel duyurur ki, bu duyuruşun içinde, Kürt, Türk, Ermeni, Arap, yetmedi soy, sop, nesep ağında, ağa, paşa, hacı, hoca, tüccar, çiftçi, zengin sıfatları naifçe erir, insan olmamızın erdemi içinde yüksek bir soyutlamayla sonsuza kadar irtifa kazanır. İrtifa nazik bir yükseliş ifadesidir ve insan ruhuna çok yakışır.

İnsan merak edecekse, nar, ayva, kiraz, elma, huş, portakal ağaçlarını ve onların zalim hamlelerle aramızdan sökülüp atıldığını
dert etmeli. Upuzun ve mukadder bir çölde, herkesin belinde bir soy ağacı. Dik istediğin kum tepeceğine, dikebildiğin kadar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.