Çağrı cihazı patlatmanın psikolojisi
İsrail'in, Lübnan Hızbullah üyelerinin ellerindeki çağrı cihazlarını Salı günü patlatmasının ardından çok tahlil yapıldı, özellikle cep telefonu, çağrı cihazı gibi sürekli el altında bulunan teknolojik cihazların ve yazılımlarının millî üretim olması gerektiği vurgulandı ki doğru fakat ben olayın farklı bir yönüne, psikolojik yönüne dikkat çekmek istiyorum.
Ellerinde çağrı cihazı patlayan ve sağ kalan insanlar, bundan sonra benzeri cihazlar konusunda nasıl bir tutum takınacaklar sizce? En basitinden benzer teknolojik cihazlara karşı güvensizlik hissedecekler, bunu hepimiz kolayca anlıyoruz ve belki de bir kısmı benzer teknolojik cihazları kullanmaktan tamamen uzaklaşacak, mümkün mü mümkün ve hatta belki de İsrail ve Mossad, Hizbullah'ın yönetim kademesini değil de bu kadar fazla -hatta içinde Hizbullah üyesi olmayan sıradan insanların da bulunduğu- kişiyi hedef alırken bunu da düşündü. Peki bunun İslam düşmanı İsrailli şer odaklarına ne faydası var? Müslümanlar, teknolojiden korkutularak uzaklaştırılırsa ne olur? GPS teknolojisi, haberleşme teknolojisi vb gibi hassas teknolojileri kullanma önceliği istemeden de olsa onlara kalır mı? Müslümanlar, onların hesaplarına göre, onlardan birkaç adım geriye düşer mi düşmez mi? Yaşanan olayın böyle soruları akla getirmesi çok doğal, değil mi? O zaman, sadece olayın yaşandığı Lübnan'da değil, dünyanın her yerindeki Müslümanların, tüm İslam düşmanlarının, 'teknolojiden korkutma, teknolojiden uzak tutma' vb psikolojik faaliyetlerine karşı da tedbir alması gerekiyor.
İlk adımda kendi teknolojilerini, kendi yazılımlarını üretemiyorlarsa bile, kullandıkları teknolojinin güvenli olmasını sağlamaları gerekiyor, bu yüzden Ulaştırma ve Altyapı bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun, verdiği demeçte "Biz, her gün siber güvenlik anlamında 400'ün üzerinde saldırıyı önlüyoruz. Siber güvenlik noktasında ilk 10 ülke arasındayız." demesi önemli, Uraloğlu "Türkiye'de çağrı cihazları neredeyse hiç kullanılmıyor. Çağrı cihazları özelinde Türkiye'de bir risk olmadığını net olarak söyleyebilirim." de diyor, buna güvenmek istiyorum ama aklıma 12 Kasım 2022'deki deprem tatbikatı geliyor. O gün Düzce depreminin 22. yılı dolayısıyla, tüm Türkiye ve KKTC'de, saat 18.57'de Deprem Anı Ülke Tatbikatı yapılmıştı. Tatbikat için gündem oluşturulmuş, cep telefonlarına mesajlar gönderilmişti ve ne olmuştu hatırlarsınız, dönemin İçişleri bakanı Süleyman Soylu'nun tatbikata katıldığı andaki görüntülerinin fonunda Edis'in Martılar şarkısı duyulmuştu. Konuyla ilgisi yok gibi görünebilir ama var, gülümseme sebebi bir espri veya basit bir ihmal olarak görülen bu durum, biraz olumsuz tarafından bakarsanız bir güvenlik açığı olarak değerlendirilebilir. Peki, ya bir şarkı dinletmekle yetinmeyen bir sızma söz konusu olsaydı ki zaten olay, bu haliyle bile sosyal medyada günlerce konuşulduğu için Süleyman Soylu'nun prestij kaybetmesine etkisi olmamıştır demek zor. Konuyu dağıtmayayım.
Teknoloji bir nimettir, bu nimeti doğru kullanmak önemlidir, teknolojiye sahip olmak bedel ister, teknoloji üretmek daha büyük bedel ister, kullanılan teknolojiye sahip çıkmak ise büyük çaba göstermek ister. Ayrıca teknolojinin kolaylık sağlamanın yanı sıra psikolojik boyutu da vardır. Teknoloji sahibi olanlar, diğerlerinin para ödemesini kabul etmiş olsalar bile, ürünlerini kullandırma yanlısı olmayabilirler ya da diğer bir grup insanı bilinçli olarak o teknolojiden uzak tutmak istiyor olabilirler vb, bunlar sırf günlük hayatı değil, insan psikolojisini de doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Bu yüzden Lübnan'daki çağrı cihazlarının patlatılmasının psikolojik boyutu da uzmanlar tarafından dikkatlice ele alınmalı.