Usulca kapının önüne bırakın

Sabah, pencereyi açınca içeri dolan temiz hava, gökyüzünde karanlığı kovalayarak yükselen güneş, ocaktaki cezveden yayılan kahve kokusu ve mutfak masasındaki yerlerini bir bir almakta olan kahvaltılıklar...

Birazdan minik minik adımlarıyla, yumuk yumuk elleriyle gözlerini ovuşturarak çocuklar gelse sofraya, mutfakta televizyon falan olmasa, olsa bile açılmasa ki hava "o, onu dedi şuna/şu, şunu yaptı buna"lara boğulmasa.

Belki -ama o da her zaman değil- hafif bir müzik sesi ki ancak sofraya oturana kadar çünkü sofrada oturanların kendi seslerinden başka sese ne ihtiyaçları var.

"Tabağındakileri bitir lütfen'"lerle "öğretmenim falan şey dedi"ler arasında "bugün şuraya gideceğim, akşam sen de oraya gel" cümleleri ve evin kapısında çocukları okula, evin beyini işe uğurlamak.

Sonra bu güzel yaz gününe bir temizlik lazım, mutfak masasını falan toplamak rutin, öyle değil, derin temizlik denir ya öyle bir temizlik, tüm evi hallaç pamuğu gibi atmak, eşyaların ardında arkasında kalmış, görünmeyen tozları, toz topaklarını süpürmek, camları ve hatta güç yeterse duvarları silmek.

Bir güne sığmayabilir, parça parça da yapılsa olur, yardım eden birileri olsa daha güzel olur tabi ama eldeki imkan neyse ona göre başlamak gerek.

Mesela kimi camlardan başlar, kimi zor diye duvarlardan, kimi süpürerek, kimi dolaplardan, çekmecelerden.

Çok nadirdir dolaplardan, çekmecelerden başlamak temizliğe çünkü kim görecek ki dolapların, çekmecelerin içini, hem dağınık olsa ne olmasa ne, her gün kullanılıyor, kullanıldıkça dağılıyor, kendilerine ait dağınık bir düzenleri var, hiç uğraşmaya gerek yok kimileri için.

Kimileri için ise her gün açtığı, içlerindeki eşyalara her gün ihtiyaç duyduğu dolapların, çekmecelerin temiz ve düzenli olması önemli, başkalarının gördüğü yerlerin bal dök yala misali olmasındansa.

Kimi zaman o dolaplar ve/ya çekmecekler her gün açıldığından farklı bir şekilde açılınca, her gün görülenden farklı şeyler görülüyor içinde, mesela sizin almadığınız bir hüzün asılmış bir elbise askısına veya başka birisinin yüzünüze gülerek "bunu neredeyse hiç kullanmadım, sana yakışır" diyerek size verdiği ve ayıp olmasın diye alıp dolabınıza astığınız bir acı renk, rafta sizin bırakın dolabınızı evinizde hiç olmaması gereken desen desen şeylerin durduğunu fark ediyorsunuz mesela ve saçma sapan bir sürü şey daha.

Kimi zaman sevdiğiniz, neredeyse gözünüzden sakındığınız birkaç parçanın zedelenmiş olduğunu, hatta bazılarının yerinde olmadığını falan da fark ediyorsunuz.

Kimi zaman da bazılarının kuru temizlemeyle, yıkamakla falan temizlenmediğini mesela, çamaşır suyu, leke çıkarıcı falan demeyin lütfen, ne hüzün kokusu ne göz yaşı lekesi hiçbiriyle temizlenmiyor.

"Ahhh atsan atılmaz, satsan satılmaz"cılardansanız, ister yıkayın, ütüleyin, katlayın, tekrar yerine koyun ister ellemeyin, öylece kalsınlar kapaklar ardında.
"Bu ne ya" demeyi başardıysanız fark ettikleriniz karşısında, bir bir çıkarın o hüzünleri, o acı renkleri dolaptan, desen desen olanlar ve diğer saçma şeylerle beraber kapının önüne bırakın.
Sizin hem sevip hem ihtiyaç duyduklarınız durduk yerde, durduk yere zedeleniyor ya da arayınca bulunamıyorken, bu kadar hüznün, acı rengin ve diğer şeylerin nasıl sağlam kaldığını da düşünmeyin çünkü onlar sizin değil.

Bir şekilde size uğramışlar, gitmeleri gereken vakitte kalkıp gitmemiş densiz insanlar gibiler, hepsini usulca kapının önüne bırakın.

"Onlara sahip çıkmalısın" demeye kalkan olursa "bak hepsi senin olabilir çok değer veriyorsan onlara, hepsini alıp götürebilirsin" deyin ve seyredin halini, inanın çok ilginç oluyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum