Gurbetçilerle yerlilerin alıp veremediği ne?

Yaz tatilinin başladığı günlerde vatan hasretiyle Avrupa’dan yurda akın eden gurbetçilerimiz, tatilleri biterken hüzün içinde dönüş yoluna koyuluyorlar.

Sınır kapılarından girerken ve çıkarken, tatil yörelerinde yahut metropollerde dolaşırken duygularını, düşüncelerini ifade etmeleri için onlara mikrofonlar uzatılıyor.

Gurbetçilerin zaman zaman dolan gözleriyle içlerini döktükleri röportajlar çok izleniyor, çok paylaşılıyor, çok yorum alıyor.

Ama bu, söyledikleri beğenildiği için değil, tersine “yerlilerin” sinirine dokuduğu, canını sıktığı için oluyor.

Neden böyle? Gelin masaya yatıralım…

Türk işçilerinin Avrupa'ya göçleri 1960'larda başladı. Özellikle 1961'de Türkiye ile Batı Almanya arasında imzalanan iş gücü anlaşmasıyla Almanya’ya giden çok sayıda Türk işçi, lisanına, kültürüne, kanunlarına yabancı oldukları bir ülkede tutunma mücadelesi verdiler.

Almanya’ya giden insanlarımız, zihinsel katkılarından ziyade fiziki emek gerektiren işlerde çalıştırılmak üzere davet edilmişlerdi.

Gidenler arasında Almanlarla eşit muamele görme talebinde bulunacak, Almanlara kendilerini ezdirmeyecek doktorlar, mühendisler, sanatçılar yok denecek kadar azdı.

Pek çoğu, doğrudan köyünden çıkıp gittiği Batı Almanya’nın modern şehirlerinde bir hayat kurmak zorunda kalmıştı.

İşleri zordu. Çok aşağılandılar. Çok horlandılar. Çok ezildiler. Irkçılıkla karşılaştılar.

Üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçtiği halde bu durum tamamen ortadan kalkmış değil.

Almanya’da doğmuş büyümüş, entegre olmuş, iyi eğitim almış, Almancayı kusursuz konuşan, itibarlı mesleklerle iyi paralar kazanan ikinci üçüncü nesil gurbetçilerimiz bile eğer etnik ve dini kimliklerini muhafaza etmek isterlerse kendilerini “evlerinde” hissedemiyorlar.

Avrupa’daki vatandaşlarımız maalesef -açıktan olmasa da- hala itilip kakılıyor, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor, ırkçı bakışlara maruz kalıyorlar.

Bu şartlarda bir kısmı ister istemez dehşetli bir aşağılık kompleksi geliştiriyor.

Dünyanın en güzel tatil yerlerine gidebilecekken her sene koşa koşa Türkiye'ye gelmelerinin ardında aslında kendilerini yeniden “birinci sınıf vatandaş” hissetme arayışı var.

Çelişkili gibi görünse de aşağılık kompleksine çoğu zaman üstünlük kompleksi eşlik eder.

Gurbetçilerimizin kafalarında “tatil gelse de gidip huzurlu bir nefes alsak” diye evirip çevirdikleri “vatan” tasavvurları da o üstünlük kompleksi çerçevesinde şekilleniyor.

Kafalarında gerçekte karşılığı olmayan, bambaşka bir Türkiye kurguluyorlar.

Zihinleri, içinde yaşamadıkları, zorluklarıyla karşılaşmadıkları “o cennet vatanı” süsledikçe süslüyor.

Türkiye'nin hızla kalkındığına, güçlendiğine, tekrar dünyanın sayılı süper güçlerinden biri olma yolunda ilerlediğine inanmak istiyorlar.

Nihayet büyük bir liderin çıktığını, ülkelerini düştüğü yerden tutup kaldırdığını düşünmek istiyorlar.

Ülkelerinin, kendilerine o kötü muameleleri reva gören kibirli Avrupalılara haddini bildirecek kadar güçlenmesini o kadar kuvvetle arzuluyorlar ki gözlerine adeta perde iniyor!...

Hayalleri ile uyuşmayan ne varsa göz ardı ediyorlar.

Maalesef hiç de onların hayal ettiği gibi bir ülke değil Türkiye.

Ekonomisi, adalet sistemi, kamu düzeni her geçen gün daha da kötüye giden bir ülke.

İçerdekiler bu kötü gidişin sıkıntılarını derinden tecrübe edip dururken, gurbetçiler ceplerinde eurolarla geldikleri ülkelerinde kısa süre bulunup güzel zaman geçiriyorlar.

Türkiye'nin düşündükleri ülke olmadığını kabul etmenin hayallerini yıkacağını görüyorlar!

O yüzden gözlerinin önündeki hakikati inkâr ediyor, “cennet vatanın” kıymetini bilmeyen yerlileri nankörlükle, şükürsüzlükle, açgözlülükle suçluyorlar.

Bu sefer yerliler de perişan hallerini görmeyi, onlara empati yapmayı reddeden gurbetçilere nefret kusmaya başlıyor, “tok acın halinden anlamaz” diyorlar.

Aslında yerliler de gurbetçilere empati yapamıyorlar. Onların bir hayale tutunmaya neden bu kadar ihtiyaç duyduklarını anlamıyorlar.

Özetle, gurbetçilerin psikolojisi ile yerlilerin psikolojisi çatışıyor.

İşte iki tarafın birbirinden alıp veremediği bu.

YORUMLAR (50)
50 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.