Tanrı istemezse yaprak düşmez mi?

“Sonuçtan sebep devşiren bir toplum” başlıklı yazıma pek çok yorum geldi.

Yorumlar, genelde ileri sürdüğüm iddiayı doğrular nitelikteydi.

Sebep sonuç ilişkisinin hayatı akılla açıklama gayretinin bir ürünü olduğunu söyledi birçok kimse.

“Aklın” araştırılarak bulunacak şey olmayan “hikmeti” çözmek için yetersiz bir cihaz olduğunu, hikmetin akılla uyuşmak zorunda olmadığını ileri sürdüler.

Böyle inanan kimselere göre sonuçlar, illa sebepler dairesinde teşekkül etmek zorunda değil.

Bir taşı havaya bıraktığınızda düşer… Neden?

Çünkü kütle çekimi diye bir tabiat kanunu bunu gerektirir.

Birçok dindar insan, bırakılan taşın düşmesinin doğa yasalarıyla alakalı olmadığına inanıyor!

Onlara göre taşın düşmesinin sebebi yerçekimi kanunu değil, Allah'ın onun düşmesini murat etmesi. Yani bırakılan taş, Allah istemezse bazen düşmeyebilir de!

Bu nedenselliği reddeden anlayışın en meşhur kaynağı, İmam Gazâlî’nin fikirleri.

Gazâlî, mutlak anlamda, zorunlu ve değişmez bir nedenselliğe inanmaz. Ona göre;

  • Ateş ile kuru pamuğu yan yana getirdiğimizde pamuk yanar ama bunu her yaptığımızda pamuk yanacak diye bir şey yoktur!
  • Yani aslında ateş yakmaz; Allah, ateşle temas anında yakmayı yaratır.
  • Bir olayın diğerinin hemen ardından gelmesi bir zorunluluktan değil, Tanrı’nın âdetinin (âdetullah) öyle olmasından kaynaklanır.
  • Biz, bu iki olayı sürekli birlikte gördüğümüz için, aralarında zorunlu bir bağ olduğu yanılgısına düşeriz.
  • Olaylar arasında gözlemlediğimiz bu düzenlilik ve süreklilik, tabiatın kendi içindeki değişmez yasalardan kaynaklanmaz.

Gazâlî, zorunlu nedensellik fikrini çürütmeye çalışır. Çünkü kâdir-i mutlak bir Tanrı’yı bağlayan hiçbir kuralın olmaması gerektiğini düşünür.

Nedensellik ilkesinin dışına çıkan mucizeleri yaratabilmesi için de Tanrı’nın istediğinde, kendi koymuş olduğu tabiat kurallarını hiçe sayabilmesi lazımdır.

Gazâlî, Farabi, İbn Rüşd ve İbn Sînâ gibi filozofların evrendeki nedenselliği mutlak ve kendi içinde işleyen bir yasa olarak görmelerine karşı çıkar.

Bu görüşün, Tanrı'nın evrene her an istediği gibi müdahale etme kudretini kısıtladığı ve dolayısıyla O'nun mutlak irade sahibi olması fikrine aykırı düştüğü kanaatindedir.

Yaklaşımı, asırlar boyunca özellikle Sünni düşünce üzerinde çok güçlü bir etki yaratmıştır.

Bu anlayışın yaygın kabul görmesinin temelinde antropolojik, psikolojik, sosyolojik ve siyasi sebepler vardır.

Bu Tanrı kavrayışı, toplumsal hiyerarşinin en tepesindeki güç ve makam sahiplerine bakışa da yansır: Eğer bizzat kendi koymuş olduğu en temel tabiat kanunları da dahil olmak üzere hiçbir kurala uyması gerekmeyen bir Tanrı tasavvurunuz varsa, kendisine “onun gölgesi” diyen hükümdarların da hiçbir kurala uymak zorunda olmadığı bir düzene daha rahat razı olur, kanun tanımaz bir hükümdara daha kolay boyun eğersiniz.

Tarih boyunca bu anlayışı benimseyen topluluklar, liderlerini -tıpkı Tanrı gibi- kimseye hesap vermeyen ve hiçbir kurala uyması gerekmeyen, yaptıklarından dolayı mesul tutulamayacak kimseler gibi görmeye daha yatkın hale gelmişlerdir!

En'am suresinin 59. ayeti şöyledir:

Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

Burada açıkça (ve defalarca) “bilmekten” bahsedildiği halde, hocalardan asırlar boyu Gazâlî'nin yorumunu dinleyen kitleler bu “bilmenin” yerine “istemeyi” koyarak mesajı, “Tanrı İSTEMEZSE yaprak düşmezmiş” diye almıştır.

Bu düşünce biçimi, çoğu zaman cebriyeciliğe varan bir kader anlayışını besler.

“Her şey olacağına varır” atasözü, bu anlayışın ifadesidir: Nelerin olacağı en baştan belirlenmiştir ve bunu kimse iradesiyle değiştiremez.

Varlığın içtimai, iktisadi, siyasi bütün katmanlarında tezahürleri olan bu “kelam” problemi bugün hâlâ çözülmüş değil.

Zor soruları sormaktan çekiniyor, çözümsüz görünen meseleleri görmezden geliyoruz.

Belki de sorun, cevaplardan çok, sorulardan korkmamızdadır!..

YORUMLAR (90)
90 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.