Ahmet Özer dese ne olur ki?
Türkiye, nedense sloganların peşinde koşmak ve kavga etmekten hiç yorulmuyor. Geçenlerde Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e ait olduğu öne sürülen “Çaldıran’da beraberdik” sözleri bazı çevrelerde öfke ile karşılandı. Ahmet Özer ister söylemiş olsun isterse söylememiş olsun bu durumu tarihten bir alıntı ile Türk-Kürt aslında Sünni bir ittifaka dikkat çekerek kendisini de aslen Sünni olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti’ne açılım konusunda cesaret vermek istemiş olmasına neden şaşırıyoruz ki? Aynı dönem Şah İsmail ile işbirliği içinde olan Alevi Kürt Beyleri de vardı ve birçoğu Şah ile beraber sonuna kadar da savaştı.
Çaldıran, Anadolu’nun egemenliği konusunda anlaşamayan iki Türk hanedanın kapışmasıydı ve aşiretler de bu kapışmada taraflarını çeşitli gerekçelere göre seçmişler ya da değiştirmişlerdi. Bu kapışmada mezhep söyleminin ağırlıklı olması ve tarafların ordularını galeyana getirmek için kullandıkları söylemler bu savaşın bir egemenlik kavgası, iktidar kavgası olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Teknik olarak
Çaldıran’ın geçmişteki Otlukbeli ya da Ankara savaşlarından bir farkı yok.
Mezhep bağlılığının da o dönem içinde yaşanan siyasal entrikalar göz önüne alındığında sanıldığı kadar da kuvvetli olmadığı olayın bir üleş(paylaşım) kavgası olduğu o dönem tarihçilerin anlattıkları saf değiştirme hikayeleri bize gösteriyor. Sonuna kadar iki tarafa da sadık kalan Türk ve Kürt aşiretler olduğu gibi saf değiştiren Kürt ve Türk aşiretleri, beyleri de vardı.
Bu olup-olmadığını bilmediğimiz açıklamayı Kürt açılımı sürecinde Türk-Kürt ittifakının mümkün olabilirliğine bir işaret olarak görmek daha doğru olacaktır. Nitekim Türkler ile Kürtler arasındaki ittifak ve birlikteliğin çok daha eskilere gittiği bilinen bir gerçek.
Aynı coğrafyayı paylaşan halkların birbirleri ile iş birlikleri ve çatışmalarının olması kaçınılmaz. Dünün dünyasında hareket serbestisinin daha fazla olduğu düşünüldüğünde ve bugünkü anlamı ile millet mefhumunun olmadığı bir ortamda sürekli değişen ittifakların söz konusu olması normal.
Tarih bize Türk boylarının ve müttefiklerinin birbirlerine karşı ne denli düşmanca yaklaşabildiğini gösteren örneklerle dolu. Göktürkler ve Uygurlar iki düşman topluluktu. Uzlar ve Kuman-Kıpçaklar Bizans’la işbirliği içinde neredeyse Peçeneklerin kökünü kurutmuştu.
Timur-Yıldırım Bayezid, Fatih-Uzun Hasan çatışmasını Türklük üzerinden açıklamanın hiçbir mümkünatı yok çünkü orada paylaşılamayan başka bir şey var.
Dünü bir kenara bırakırsak bugün güçlü bir Türkiye için Türkiye’yi oluşturan tüm kesimleri kucaklayacak ve bu devleti kendi devleti olarak görecek-gösterecek bir vizyona ihtiyacımız var. Farklılıklarımızı sorun görüp yok etmeye çalışmak iç çekişme ve kavgaya sebep olmaktan başka bir işe yaramıyor.
Amerikan’ın yaptığını bizim de yapmamız gerekiyor. İki gün önce Amerikan Vatandaşı olan bir kimse tüm varlığını ABD için adayabilirken binlerce yıldır iç içe yaşayan bizler neden böyle bir durumdan mahrum olalım ki? Hem bu topraklarda yaşayan insanların ezici çoğunluğu etnik ya da dini farklı köklerden gelse bile bu ülkeye kalben hepimiz kadar bağlı. Fakat, bilerek bilmeyerek yapılan yanlışlar insanlarımızın kalbini kırmaktan başka bir işe yaramıyor. Türk-Kürt-Arap-Çerkez-Pomak-Ermeni-Rum, Alevi-Sünni-Gayrimüslim olsun insanlarımızın ezici çoğunluğu bu ülkeye gönülden sevdalı. Olmayan var mıdır? Her dönem ve çağda ne kadarsa o kadar. Bir kimsenin öz be öz Türk olması da onu diğerlerinden daha değerli ve vatansever yapmıyor.
Bu topraklarda halk siyasilerce rahat bırakıldığında birbiri ile her dönem dostane bir şekilde yaşamayı hep başarmıştır. Etle tırnak gibi iç içe geçmiş toplumların birbiri ile dostane ilişkiler kuramaması zaten düşünülemez.
Türklüğümüz, Kürtlüğümüz vs., Aleviliğimiz, Sünniliğimiz, gayrimüslimliğimiz vs. üzerinden espriler üretmediğimiz sürece gerçek anlamda bir birliktelik kuramayacağımızı anlamamız lazım. Bunu kurabilmek için öncelikle önyargılarımızı yıkmak ve farklılıklarımızı tehdit olarak görmekten kaçınmak gerek.
Yıllar önce arkadaşlarla bir Cuma günü Cuma namazına gitmiştik. Sünnet namazını kılarken bir köşeye çekilmiş, herkesin arkasında bir yerde namazımı kılmıştım. Bir ihtiyarın dikkatini çekmiş olmalı ki, yanıma yaklaştı ve evladım sen hangi mezheptensin diye sordu. “Amca ben Caferiyim.” dediğimde ihtiyar “Ha, sen Müslüman değilsin yani!” demişti. Amcaya sadece gülmüştüm. Onunla kavga etmek için bir sebebim de yoktu. Sonra aynı safta durup Cuma namazımızı kılmıştık.
Muhterem bir büyüğümüzün babası Trabzon’da imamlık yaparken, bir gün cemaat arasında etnik, dini konularda tartışma çıkmış, ortalık alevlenince kürsüye çıkıp “Ula uşaklar, siz Allahtan daha mı iyi biliyorsunuz ki herkes bizden olsun diyorsunuz. Allah dileseydi hepimizi tek bir millet yapardı. O dilememişken size ne oluyor ki, milletin dili, dişi, imanı ile kavga ediyorsunuz?”
