Bill Gates bizden ne istiyor?
67 milyon insanı hasta eden, 1.5 milyon insanı öldüren, bütün dünyayı bir yıldır evlerine kapatan, milyarlarca insana aynı anda maske taktıran, ekonomileri çökerten, olimpiyatları iptal ettiren bir virüsle ilgili insanların sadece karmaşık ve anlaşılması zor bilimsel açıklamalarla yetinmesi beklenemezdi.
Nitekim bir yılda virüsün ortaya çıkışı ile ilgili geniş bir komplo teorisi literatürü oluştu.
Ama artık virüsün laboratuvarlarda nasıl yaratıldığı ya da aslında hiç var olmadığıyla ilgili teoriler o kadar revaçta değil.
Çünkü bu bir yılda virüs herkesin yakınlarına kadar ulaştı, var olduğu, tehlikeli olduğu, din, dil, ırk, zenginlik, fakirlik, Trump, Boris Johnson, Rahmi Koç demeden herkesi etkilediği ortaya çıktı.
Şimdi artık aşı komplolarının zamanı...
Kabul edelim ki dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde 7 milyar insana yapılacak bir aşı, her türlü komplo teorisi oldukça davetkar.
Bu komplo teorilerinin merkezinde tabii ki “küreselciler” var.
Bu kavram, Türkiye’de son bir kaç yıldır Devlet Bahçeli’nin tweetlerinden , en yerli ve milli köşe yazarlarının yazılarına kadar her yerde karşımıza çıkıyor.
Ama “Küreselciler” pek de yerli ve milli bir kavram değil.
Amerikan sağcılarının ürettiği, Trump’ın BM zirvesinde bile kürsüden dillendirdiği “globalists” ten tercüme, ithal, yani bu topraklara ait değil.
Yani gayet küresel bir kavram.
Zaten “küreselci” komplo teorileri, dünyadaki en “küreselci” akımlardan biri.
Texas’ta İngilizce olarak kaleme aldığınız bir yazı ya da amatör olarak çektiğiniz bir video, bir kaç ay sonra onlarca farklı dile çevrilip, mesela Çankırı’da kimsenin tek kelime İngilizce bilmediği bir aile Whatsapp grubunda hararetle paylaşılabiliyor.
Bunu şu ana kadar büyük paralar akıtılan küreselcilerin sesi The New York Times, CNN gibi mecralar başarabilmiş değil.
Bugünlerde Türkiye’deki Whatsapp gruplarında hararetle dolaştırılan “Hay böyle tesadüfün içine” başlıklı görsel de işte o küresel, ‘küreselci’ komplo teorilerinden biri.
Konu tabii koronavirüs aşısı.
Şöyle başlıyor:
“Çin’deki Wuhan laboratuarının sahibi Glaxo. Ve ne tesadüf ki o da aşıyı bulan Pfizer’in sahibi. Ve ne tesadüf ki hem Soros’un finansman yönetimini yapıyor, hem de Open Foundation Society’sinin...”
Böyle de devam ediyor.
Daha laboratuvar yazamayan birinden ne öğrenebilirim demezseniz ya da Soros’un vakfının adının “Open Foundation Society” değil, “Open Society Foundation” (Açık Toplum Vakfı) olduğunu bile bilmeyen birinin amatör bir komplosu deyip de geçmezseniz, bütün bu şirket adlarını bilmeyenler için oldukça ikna edici görünüyor.
Aslında Soros’un vakfının adındaki hatada çeviren orijinal esere sadık kalmış sadece.
12 Kasım’da “Franceska I” tarafından paylaşılan İngilizce orijinalinde de vakfın adı “Open Foundation Society” diye geçiyor.
https://www.facebook.com/francesca.iannotta/posts/10221028734541574
Altında “Giuseppe Renda” diye bir imza bile var.
Aratınca bir ara Pfizer İtalya’da çalışmış bir abinin profiline ulaşıyorsunuz. Ama kendisinin böyle bir yazıdan haberi pek yokmuş gibi görünüyor.
https://www.linkedin.com/in/giuseppe-renda-988926198/
Metnin Türkçesinde herhalde teorinin “gavur” kaynaklı olduğu anlaşılmasın diye o isim de atılmış.
Türkçesinde diyorum çünkü aynı teori dünyadaki belli başlı bütün dillere çevrilip, küresel çapta aile whatsapp gruplarda dolaşmakta.
Aman işin ehlinden çıkmış gibi dursun diye çoğumuzun adını ilk defa duyduğu bir sürü şirket adının geçtiği metindeki bilgilerin neredeyse hepsi yanlış.
(AFP, üşenmemiş tek tek bütün cümleleri analiz etmiş. https://factual.afp.com/el-laboratorio-de-wuhan-pertenece-al-gobierno-chino-y-glaxo-no-es-propietaria-de-pfizer)
Bir kere Wuhan’daki laboratuvarın İngiliz GlaxoSmithKline (Glaxo) ile hiçbir alakası yok. Tamamen Çin devletine ait.
2003 yılında Çin Bilimler Akademisi’nin kararıyla kurulmasına karar verilmiş ve Fransız devletinin salgın hastalıklarla mücadele merkezi CIRI’nin yardımlarıyla 2014’de tamamlanmış.
Glaxo, koronavirüs aşısını üreten Pfizer’in da sahibi değil, olsa olsa rakibi denebilir.
Hisseleri halka açık olan bir şirket olan Pfizer’in ortakları arasında Glaxo yok.
İki şirket sadece 2018’de Voltaren’in de aralarında olduğu üç ilacın ortak üretimi için işbirliği yapmışlar.
Türkçe komplo teorisinde söylendiği gibi Wuhan’daki laboratuvarı da “Alman şirketi Winterthur inşa etmedi”, Winterthur’u da “Alman Allianz satın almadı.”
Winterthur Alman değil, İsviçre şirketi. İnşaat değil, sigorta.
2006’da onu satın alan Alman Allianz değil, Fransız AXA.
Winterthur’un alt şirketlerinin Wuhan’da inşaat yaptığıyla ilgili hiçbir bilgi de yok.
Bu kadar çarpıtmanın sebebi ise Wuhan’daki laboratuvarı, aşıyı bulan Pfizer’a bağlamak.
Çünkü Winterthur’u Alman inşaat firması, onu alan Fransız AXA’yı da Alman Allianz yapınca, Allianz’ın borsadaki hissedarlarından biri olan Vanguard’a ulaşılıyor.
Ama yine teoride iddia edildiği gibi Vanguard da Allianz’ın sahibi değil, sadece küçük bir hissedarı.
Vanguard’a varmaya çalışmanın sebebi de şu: Vanguard, halka açık bir şirket olan Pfizer’in yüzde 8.05’le en büyük hissedarı.
Pfizer’in ikinci büyük hissedarı da yüzde 7.72 ile BlackRock.
Yani iddia edildiği Pfizer’in sahibi değiller.
Çünkü Vanguard ve BlackRock ABD merkezli dünyanın en büyük iki yatırım fonu.
İşleri borsadaki şirketlerden paylar satın alarak ellerindeki fonları yönetmek.
Zaten komplo teorisinde Pfizer’in ucu Soros’a da böyle bağlanmış.
Çünkü BlackRock’ın paralarını yönettiği binlerce yatırımcısından biri de Soros.
Ama bu Soros’un BlackRock’un sahibi olduğu anlamına da gelmiyor.
Finansal sistemin bu karmaşıklığından habersizlere yatırım şirketinin hisse alımını şirketi toptan satın almak, yatırım şirketine parasını yatıranı da şirketin sahibi göstermek kolay.
Şimdi geldik esas meseleye.
Vanguard ve BlackRock sadece Pfizer’ın değil, Coca Cola, Ford, McDonald’s, Facebook ve evet Microsoft’un da yüzde 1 ile 10 arası değişen hisselerine sahip.
Microsoft’un hisselerinin yüzde 7.9’u Vanguard’da, yüzde 4.59’u da BlackRock’ta.
Ama yine bu Microsoft’un sahibi oldukları anlamına gelmiyor.
Komplo teorisini yazanlar bu kadar ayrıntıyla ilgilenmek istememiş olabilir. Zaten esas gelmek istedikleri yere yeni geldik:
Sonuç olarak bütün bu bilgiler gösteriyor ki Pfizer aşısının arkasındaki isim Bill Gates...
Komployu yazanlar vardıkları sonuçtan o kadar eminler ki şöyle bitirmişler:
“Şimdi anlaşıldı neden bir yarasa gelip yılanı ısırdı da bütün dünyayı enfekte etti. Ha! Unutmadan, maske takın!”
Bu aralar, insanlara olayların arkasında, kimsenin göremediklerini görebildikleri gibi şımarıkça bir özgüven veren bütün komplo teorilerinin yolu hep Bill Gates’e çıkıyor.
Microsoft’la elde ettiği dahi ve öncü rolünü uzun yıllar önce Apple’a kaptıran Bill Gates, yeniden dünyanın en popüler insanı oldu. Koronavirüs komplo teorilerinin hepsinin baş kahramanı.
Yani zannetmeyin ki “Pandemi ile dijital kölelik amaçlanıyor Aşı ile insanlar kontrol altına alınmak isteniyor Bu işlerin başında Bill Gates var” gibi cümleler sadece Türkçe’de kuruluyor bugünlerde.
Her şeyin yerli ve millisini savunanların bolca tükettiği bu komplo teorilerinin çoğunluğu yine İngilizce’den çeviri. Çoğunluğu da Bill Gates’in memleketi ABD’den ithal.
Ama artık kimse menşeini sorgulamıyor, küreselleşmenin nimetlerinden küreselcilerin oyunlarını deşifre eden komplocular da yararlanıyor.
Mesela geçen hafta Rusya Komünist Partisi’nin başkanı bile çıkıp, küreselcilerim aşı adı altında hepimize çip takacağını söyledi.
O isim vermedi ama aynısını tekrarlayan Trump’ın ultra sağcı danışmanı Roger Stone de Rus Komünist Partisi ile aynı fikirde. O doğrudan küreselcinin adını verdi: Bill Gates!
YouGov’un 1640 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre Amerikalıların yüzde 28’i Bill Gates’in aşıyla insanlara çip takmaya çalıştığına inanıyor.
Buna inananların oranı Cumhuriyetçiler arasında yüzde 44’e kadar çıkıyor.
Bu teorilerin en büyük tüketici ve üreticisi olan Amerikan sağının ideologlarından radyocu Alex Jones, bir konuşmasına dayandırarak, Bill Gates’in aşının 700 bin kişiyi öldüreceğini söylediğini iddia etti.
Yine dolaşımdaki konuşmalarından birinde Bill Gates’in genetiği değiştirilmiş organizmaları küçük çocukların kollarına aşılamaktan bahsettiği görülüyor.
Başka bir konuşmasında da dünya nüfusunu azaltmaktan bahsetmiş.
Her konuşmasından birer cümle birleştirilip, bazı yerleri yavaşlatılarak korkunç seslere dönüştürülünce karşımıza insanlık neslini bitirmek için aşı işlerinin peşinden koşan korkunç bir Bill Gates profili çıkıyor.
Bu videoların bütün dünyada alıcısı çok.
Nitekim bu videolar, okyanusları aştı, altına İtalyanca, İspanyolca, Türkçe altyazılar yazıldı, sosyal medyada ve tabii ki aile Whatsapp gruplarında dolaşıma girdi.
Üstelik bütün bunların bir kısmı Bill Gates’in geliştirdiği teknolojiler kullanılarak yapıldı.
Mesela İtalya’da bir parlamenter bu videolardan hareketle Bill Gates’in insanlığa karşı suç işlemekten Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini bile söyledi.
Türkiye’de eski bir AK Partili milletvekili de Bill Gates’in bu videolarından birinin üzerine şöyle yazdı:
“Bill Gates diyor ki: ‘Dünya nüfusunu azaltılması gerek’ ‘Genetiği değiştirilmiş organizmaları çocukların kollarından doğrudan damara vururuz’. Çok dikkatli olunması gereken ‘aşı süreci var’ önümüzde. Milletimizin her bir ferdini ve devletimize güven duygusunu doğrudan ilgilendiriyor.”
https://twitter.com/mkulunk/status/1334011115467124736?s=20
Peki gerçekten de kamuya açık toplantılara ve tvlerde Bill Gates böyle korkunç laflar etmiş olabilir mi?
Mesela Bill Gates koronavirüs aşısı yüzünden 700 bin insanın öleceğini söylemiş miydi?
İddia Bill Gates’in 9 Nisan 2020 günü CNBC’de katıldığı bir televizyon röportajında söylediği bir cümleye dayandırılıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=EjgbMib36do&feature=youtu.be
Aslında söylediği bir cümle bağlamından koparılıp kesilerek böyle dediği iddia edilmiş demek daha doğru.
Bunu ilk olarak da Natural News adlı aşı ve ilaç karşıtı yayınlar yapan ve sık sık Google tarafından bloklanan aşırı sağcı bir site yapmış. Türkiye’de hala onların hazırladığı video dolaşıyor.
https://www.naturalnews.com/2020-05-17-bill-gates-harmed-killed-coronavirus-vaccines.html
Röportajı izlediğinizde Bill Gates’in aslında bunun tam tersini söylediğini görüyorsunuz.
Pandeminin henüz başladığı Nisan ayında verdiği röportajda Bill Gates bir soru üzerine aşının her şey yolunda giderse ancak 18 ay sonra hazır olabileceğini, sürecini hızlandırmanın risklerini anlatıyor.
Genel olarak grip aşılarının yaşlı insanlar üzerinde fazla etkili olmadığını söylüyor, yaşlıların aşıdan gençlerin aşılanıp, salgının azalması sayesinde yararlandığını anlatıyor. Ama koronavirüs özelinde virüsten en çok etkilenen kitle yaşlılar olduğu için aşının onlar üzerinde de etkili olması gibi bir ciddi ve zor bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor ve devamında da kesilip çarpıtılan cümleleri kuruyor:
"Yaşlı insanlarda da etkili olabilmesi için aşıyı güçlendirmeniz gerekir ama bunu yaparken, yan etkileriniz de olmamalı. Eğer 10 bin kişide bir kişi etkileyen bir yan etkisi olursa, dünyada 700 bin insan bundan acı çeker.”
Sadece bu kısmı dinleyenler, tabii ki bunu teorik bir rakam olduğunu, milyarlarca insana yapılacak bir aşının güvenliğinin sağlanmasının önemini ve zorluğunu vurgulamak için söylediğini anlayamıyor.
Sonra da konuşmasına şöyle devam ediyor:
“Yani tüm yaş aralıklarında, hamileler, erkekler, kadınlar, yetersiz beslenenler, tetiklenebilecek hastalıklarda devasa bir ölçekte aşı güvenliğini gerçekten anlamak gerek, bu çok çok zordur, buna OK deyip, bütün dünyaya bu aşıyı dağıtırken hükümetlerin de buna müdahil olması gerekecek çünkü karar verilmeden önce bazı riskler ve tazminatlar olacak.”
Pandeminin başında yapılmış genel uyarılar bunlar.
Ama videoyu kesilmiş haliyle dolaşıma sokan Natural News sitesindeki haber “Vaftizci Yahya İsa’nın yoluna taş döşemişti, Bill Gates ise Deccal’in yoluna taş döşüyor” diye bitiyor.
Dolaşımdaki videolardaki ikinci iddiaya göre Bill Gates, bir başka konuşmasında “Genetiği değiştirilmiş organizmaları çocukların kollarından doğrudan damara vururuz” dedi.
Gerçekten de böyle cümlesi var. Hatta daha etkili olsun diye bunu söylerken sesi yavaşlatılıp, şeytani bir hava katılmış.
Peki sahiden de bunu söylemiş olabilir mi?
Video bu kesilmiş haliyle ilk olarak 10 Mayıs 2020’de “NASA 1958’den beri hiçbir yere gitmedi” adlı bir Youtube kanalında "Bill Gates, GMO’yu (Genetiğiyle Oynanmış Organizmalar) küçük çocukların kollarından damarlarına nasıl enjekte ettiğini açıklıyor”
https://web.archive.org/web/20200525154505/https://www.youtube.com/watch?v=gPNTRQWA5wI
Youtube kanalının başlığından ne cins bir kanal olduğunu anlamak kolay. İçeriğinde de Bill Gates’ten “şeytanın oğlu” diye bahsediliyor.
Önce yine videonun nerede çekildiğine bakalım.
https://www.youtube.com/watch?v=ec0XZDgQ7XU&feature=youtu.be
Gates, bu sözleri 22 Ocak 2015’de Brüksel’de katıldığı bir konferansta söylemiş. Yanındaki kişi de vakfı birlikte kurdukları eşi Melinda Gates.
Ama konferansın konusu aşılar değil, GMO yani Genetiğiyle Oynanmış Organizmaların tarımda kullanılması. Yani bizdeki adıyla GDO’lu tarım ürünleri.
Gates çiftinin vakfı, Afrika’da açlıkla mücadele eden ülkelerde tarımsal verimliliğin artırılması için tarımda teknolojik yeniliklerin kullanılmasıyla ilgili projelere destek veriyorlar. Yani GDO kullanımını destekliyorlar.
Bill Gates, GMO kullanımının toptan yanlış ve tehlikeli bulunmasına karşı bir analojiye başvuruyor. Tabii bunun bir analoji olduğunu en başta söylediği cümle, komplo teorisi videolarına alınmamış. Aslında söylediği tam olarak şöyle:
“En güçlü analoji ilaçlar, biliyorsunuz. İlaçlarla ilgili endişelenmemiz gereken şeyler var mı? Bazılarının yan etkileri olabiliyor mu? Bunun için güvenlik testlerine ihtiyacımız var mı? Demek istediğim, genetiği değiştirilmiş organizmalar olan şeyleri alıyoruz ve onları küçük çocukların kollarına enjekte ediyoruz, onları doğrudan damarın içine fırlatıyoruz. Yani, evet bence de denemeler yaptığımız, bazı şeyleri test ettiğimiz bir güvenlik sistemimiz olabilir. Üzerinde düşündüğümüz konu, beslenme sorunlarını çözen, verimlilik sorunlarını çözen, tahıl hastalıklarını halleden bu teknikler Afrikalı çiftçiler için ölüm kalım meselesi...”
Yani konunun aşıyla, çocukların aşılanmasıyla hiçbir ilgisi yok.
Ve son iddia “Bill Gates aşılama yolu ile nüfusu %10 - 15 azaltmalıyız” dedi.
Tabii ki bunu da demedi ama derdini o kadar kompleks anlatmış ki, böyle dediği zannedilebilir.
Yine Facebook üzerinden, yine ilk önce İngilizce olarak dolaşıma sokulmuş kesilmiş bir videoyla karşı karşıyayız.
Konuşmayı dolaşıma sokan popüler Facebook hesabı, Bill Gates’ten “Billderberg Grubu üyesi” diye bahsetmiş.
Aslında kesilen cümleler 2010 yılında TedTalks’ta yaptığı “Sıfıra inovasyon” başlıklı konuşmasından.
(Türkçe altyazısı da olan çok iyi bir konuşma: https://www.ted.com/talks/bill_gates_innovating_to_zero/transcript#t-316523)
Konuşmanın konusu enerji ve iklim. Küresel ısınmaya karşı karbon salınımın nasıl sıfırlanabileceği üzerine konuşuyor.
Bunun için bir denklemi var.
(Karbon= İnsanlar x İnsanlar tarafından kullanılan hizmetler x Servisler için kullanılan enerji x Bu enerji için harcanan karbon miktarı.)
Karbon salınımını sıfırlamak için denklemin çarpanlarından birinin sıfırlanması gerektiğini söylüyor ve tek tek hepsi üzerinden gidiyor. Önce nüfus faktöründen bahsediyor:
“İlk olarak elimizde nüfus var. Dünya nüfusu bugün 6.8 milyar kişi. Bu yaklaşık 9 milyara çıkabilir. Bugün, gerçekten de iyi işler çıkardığım yeni aşılar, sağlık hizmeti, üreme sağlığı ile beki bunu yüzde 10 ya da 15 azaltabilir. Belki yaklaşık 1.3 milyarlık artışı görebiliriz. ”
Yani nüfusu sıfırlayamazsınız hatta azaltamazsınız diyor, en fazla artan nüfus sayını düşürebilirsiniz ama bu karbon salınımını sıfırlamayı sağlamaz diyor özetle.
Sonra diğer maddelere geçiyor. Konuşmasının sonunda sıfırlanacak faktörü enerji olarak gösteriyor, çare olarak da yeni temiz ve güvenli nükleer enerjiyi savunuyor.
Peki o halde neden aşı ve sağlık hizmetleriyle nüfus artışının azalacağını söylüyor?
Aslında bu nüfus artışıyla ilgili bilimsel bir tespite gönderme.
Nüfus artışının en çok yoksul ülkelerde ve yoksul ailelerde olmasının sebebi, bebek ölümlerinin sıklığı. İnsanlar bebekler çok sık öldüğü için daha fazla sayıda çocuk yapıyorlar. Eğer bebekler ve çocuklar iyi aşılama ve sağlık sistemiyle yaşatılırsa, gelişmiş ülkelerdeki gibi aileler daha az çok çocukla yetinecekler.
Ama konuşmanın sadece bir paragrafını kesince iklim değişikliğiyle ilgili bir konuşmada tam tersi söylenen bir cümle bir anda küreselcilerin aşıyla nüfusu azaltma projesine dönüşebiliyor.
Ve son olarak gelelim Bill Gates’in bize aşıyla çip takmak istemesine.
Aslında bize derken sadece biz Türklere, Müslümanlara değil, herkese. O yüzden 72 millet bu komplo teorisinden bahsediyor.
İddiaların kaynağı Bill Gates’in Mart ayında Reddit’te katıldığı online sohbette bir soruya verdiği cevap.
Normal hayata güvenle nasıl geçileceğiyle ilgili bir soruya cevap verirken, kimlerin iyileştiği, kimlerin test olduğu, kimlerin aşı yaptırdığını gösteren dijital sertifikalardan bahsediyor ama çiplerden değil.
Aslında söylediği, bizdeki HES kodu benzeri uygulamalar.
Ama bu cümle iki farklı şeyle birleştirilince ortaya bir komplo teorisi çıktı.
İlki Gates Vakfı’nın desteklediği bir proje. Bu projede kişilerin aşı bilgileri özel bir mürekkeple deri yüzeylerine dövme benzeri bir şekilde işleniyor, yine bir çip yok ortada. Bu patenti dahi alınmamış, vakfın destek verdiği bir start-up projesi.
BBC’ye konuşan çalışmada yer alan bilim insanı Ana Jaklenec, “bu teknolojinin henüz uygulanmadığını, insanların izlenmesini ya da kişisel bilgilerine ulaşılmasını sağlamayacağını, bu tür bilgilerin bir veri tabanına kaydedilmeyeceğini” belirtmiş
İkincisi; BM gözetiminde yürütülen ID2020 adlı bir dijital kimlik projesi. Burada da bedene yerleştirilecek bir çip değil, 2030 yılına kadar dünyadaki nüfus kayıtlarını dijtalleştirmek amaç. Yani Türkiye’de zaten var olan e-devlet gibi çalışmaları tüm dünyaya yaymak.
Çünkü dünyada 1.5 milyar insanın herhangi bir kaydı yok. Göçmen meselesindeki en kritik konu bu kimliksizler.
Girişim, dijital kişisel bilgilerin kötü amaçlar için kullanılmasıyla da mücadele ediyor. Bill Gates’le ilgisi onun bu inisiyatifin danışmanlarından biri olması
Peki neden Tim Cook ya da Mark Zuckerberg değil de Bill Gates bu teorilerin hepsinin başrolünde?
Neden Microsoft’un kurucusu olan, dünyanın en zengin adamlarından biri bu kadar aşı ve salgınla ilgileniyor?
Herkesin aklına gelen bu soru komplocuların insanların aklını çelmesine neden oluyor.
Ama Netflix’teki “Bill Gates’in Beyninin İçinde” belgeselini izleyenler bunun sebebini gayet iyi biliyorlar.
Belgeselde bambaşka bir Bill Gates’le tanışıyorsunuz.
Her yere sırtında taşıdığı bez çantası içindeki beş-altı kitapla giden, bilim, sağlık, tıp, tuvalet teknolojileri, Afrika’nın kalkınması gibi konular üzerine kimsenin okumadığı sıkıcı kitaplar okuyan, vaktini ve parasını eşi Melinda ile kurdukları Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın çalışmaları için harcayan entelektüel bir vakıf adamı portresi bu.
90’ların sonundan itibaren Microsoft’tan elini ayağını çekip , kendisini vakıf işlerine vermeye başlamış.
Önce dünyanın her yerine bilgisayar dağıtmak, kod eğitimleri vermek gibi kendisinden beklenecek işlere imza atmış. Hatta bu sıralarda Türkiye’ye de gelmişti.
Ama 1997 yılında New York Times’ın tecrübeli muhabiri Nicholas Kristof’un bir makalesini okuyunca bütün vakıf faaliyetlerinin yönü değişmiş.
Makalede her yıl Afrika’da temiz suya erişemediği için ishal yüzünden ölen çocuklar anlatılmakta.
https://www.nytimes.com/1997/01/09/world/for-third-world-water-is-still-a-deadly-drink.html
Hala dünyada ishal yüzünden çocukların ölmekte olduğu bilgisi onları şok etmiş.
Bill Gates hemen kütüphanesindeki Dünya Gelişim Raporu’nu açmış. Gördüğü rakam karşısında bir kere daha şaşırmış.
1997 itibarıyla her yıl dünyada 5 yaşından altındaki çocukların yüzde 12’si hala ishalden ölmekteydi.
2000 yılında resmen kurdukları Bill ve Melinda Gates Vakfı, bu temel yaşamsal sorunlarla ilgilenmeye başlamış.
Ölümcül ishale karşı aşı kampanyaları düzenlemişler, kanalizasyon sistemleri yaptırmışlar. Belgeselden öğreniyoruz ki susuz çalışan tuvalet geliştirmek için aylarca uğraşmış, milyonlarca para harcamış, Çin’e kadar gitmiş Bill Gates.
Sonra çocuk felcinden hala çocukların öldüğü ve sakat kaldığını keşfetmişler. 1950’lerde Batı’da aşının bulunmasıyla bitirilmiş bir hastalık yüzünden ölen ya da sakat kalan milyonlarca çocuk.
Bu kez kendilerine hedef olarak çocuk felcini bitirmeye adamışlar.
Aşı teknolojisiyle tanışmaları böyle olmuş.
En büyük bağışçıları da Gates’in yakın arkadaşı ABD’nin en zengin adamı Warren Buffet.
Buffet, Gates Vakfı’na tam 31 milyar dolar bağışlamış.
Bu sayede dünya çapında çocuk felcine karşı büyük bir aşılama kampanyası yapmışlar. 10 yıldır da bu çalışmayı sürdürüyorlar.
Çocuk felcini çoğu yine hayatımızdan çıkmış kızamık gibi Afrika’da ve Asya’da hala çocukları öldüren hastalıklar ve bunlara karşı geliştirilen aşılar izlemiş.
Sadece 2010 yılında gelişmekten ülkelerdeki 8 milyon çocuğun aşılanması için 10 milyar dolar bağış yapmışlar. Aralarında Pfizer ve Glaxo’nun da olduğu dünyanın bütün aşı üreten ilaç şirketlerine destek vermişler.
2010’da Çin’deki Sinovac’ı ziyaret etmesinin sebebi de bu.
Yani ırkımızı, neslimizi yok edecek, dünya nüfusunu azaltacak denen Bill Gates en az 20 yıldır yaşadıkları bile kimsenin umurunda olmayan dünyadaki yüzbinlerce çocuğun hayatını kurtarmak için para harcıyor.
Ama insanlara bunu anlatmaları kolay değil.
Zengin bir adamın parasını ve vaktini insanlığın hayrına harcayabileceğine inanmayanlara tüm bunlar da oyunun bir parçası gibi gelecektir.
Zaten vakitlerinin bir kısmını da haklarındaki iddiaları yalanlamakla geçiriyorlar.
Örneğin kendi çocuklarını aşılatmadıkları iddialarını bizzat Melinda Gates yalanlamış
Vakitlerinin geri kalanında ise Afrika’nın kurak bölgelerinde yetiştirilen manyok bitkisindeki hastalıkla mücadele etmek gibi bizim dünyamızda karşılığı olmayan sorunlarla uğraşıyorlar.
Dünyamızda insanlara çip takmaya çalışan, dünya nüfusunu bitirmek için uğraşan küreselci şeytanlardan daha büyük sorunlar var, neyse ki bunlarla mücadele eden insanlar da var.
En azından gölge etmemek elimizde..
Kaynaklar