Denizbank 49.500 vuruşta ne anlattı?

Bankalar ciddi ve soğuk kurumlardır. Kullandıkları formal dil güvenilirliklerinin bir parçasıdır.

Denizbank’ın günlerdir ayrıntıları konuşulan dolandırıcılık skandalındaki son açıklaması ise bu formal dilin dışında, bir bankadan duymaya pek alışık olmadığımız polemikçi, suçlayıcı bir üslupla yazılmış.

Hatta kişiler arasındaki özel görüşmeleri ifşa eden, tape dökümlerine yer veren bir banka açıklaması bir ilk bile olabilir.

Aslında tam da bu üslup, 45 milyon dolarlık Fatih Terim Fonu dolandırıcılık hadisesine bakarken biz fanilerin esas neye dikkat etmemiz hakkında bir fikir veriyor.

Bu dolandırıcılığın baş aktörünün Seçil Erzan olduğuna bir şüphe yok. Zaten her iki ifadesinde de bunu bizzat kendisi anlatmış.

Yani aslında konu adi bir suç olarak kalabilirdi.

Ama olayın güçlü aktörlerinin yırtmak için yaptıkları kamu olarak bizi yakından ilgilendiriyor.

O güçlü aktörlerden biri; 1997’den beri sahibi dört kez değişen ama Zorlu Holding, Belçikalılar, Ruslar, BAEliler bankaya sahipken 26 yıldır Denizbank’ın Genel Müdürü olarak kalan Hakan Ateş.

Erdoğan bile ondan daha kısa süredir iktidarda.

Bu yüzden herkesi tanıyor, siyasetçilerle, medyayla bir telefon mesafede.

Medya için kızdırılmaması gereken en önemli reklam veren, işadamları için kredi muslukları kesilmemesi gereken çok güçlü bir aktör.

Olayın diğer tarafındaki güç aktör ise Fatih Terim. İmparator lakaplı Terim, herkese bir kol mesafede olan, Türkiye’nin en güçlü insanlarından biri.

İki güçlü aktör de olayın en başından beri kamuoyunu kendi lehlerinde yönlendirmeye çalışıyor.
Hakan Ateş, Denizbank ve avukatları kaynaklı haberlerde, Fatih Terim’in dolandırıcılıkta rolünün altı çiziliyor, futbolcuların para hırslarının kurbanı olduğu, aptallık ederek müsvedde kağıtlara karşılık milyon dolarlar vermesinin altı çiziliyor.

Haberlere bakınca futbolcuların sanki bunu onyıllardır tanıdıkları bir Denizbank şube müdürüne değil de sokaktan geçen birine yaptıkları zannedilebilir. Bazı para teslimatlarının doğrudan banka şubesinde yapıldığı bile gözlerden kaçırılıyor.

Dikkatli okurlar bu tarz haberlerin esas amacının bankanın bu işteki rolünü ve sorumluluğunu gözlerden kaçırmak olduğunun herhalde farkına varıyordur.

Gazetecilerin hepsi bunu özellikle bankayı korumak için yapmıyor ama haber kaynakları genelde medyayla iyi ilişkileri olan bankanın avukatları olduğu için bu mesajı verecek haberlere doğru yönlendiriliyorlar.

İkinci haber kaynağı ise Fatih Terim ve futbolcuların avukatları. Onlar da yitip giden paralarını geri almak için tek yol olan bankanın sorumluluğunun altını çizen haberler yaptırmaya, kamuoyunu bu doğrultuda yönlendirmeye çalışıyorlar.

Profesyonel gazeteciler ve tecrübeli okurlar bu yönlendirmelerin farkına varıyor, daha mesafeyle bilgilere bakıyorlar.

Bunu yapmak kolay değil. İlk akla geleni tabii ki iddianameye ve resmi raporlara bakmak.

Ama bu da güvenli bir yol değil.

Çünkü burada en tarafsız olması gereken BDDK’nın raporu da savcılığın iddianamesi de dikkat çekici biçimde delilleri bankadan yana değerlendiriyor.

Hatta iddianame olayın bir tarafı olan Denizbank’ın banka içi teftiş raporuna atıflarla dolu.

Bu yüzden de sorulması gereken sorular sorulmamış, alınması gereken ifadeler alınmamış.

Bütün olay Fatih Terim Fonu diye geçerken Terim’in savcılıkça alınmış ifadesinin iddianameye konmaya değer bile görülmemesi, olayın en başından beri içinde olan, Seçil Erzan’ı dolandırıcılık hakkında sorgulayan Denizbank yöneticilerinin ve genel müdür Hakan Ateş’in şu ana kadar tanık olarak bile ifadesinin alınmamış olması resmi belgelere de şüpheyle bakılmasını gerektiriyor.

Savcılık ve mahkeme yapması gereken işi yapmayınca bu kez kamuoyu mahkemeye dönüşüyor.
Denizbank’ın 49.500 açıklaması da o yüzden bir bankadan duymaya alışık olduğumuz bir dille değil, neredeyse bir savcılık ifadesi, avukat savunması gibi yazılmış.

49.500 vuruşluk uzun açıklama bankanın dolandırıcılığı nasıl öğrendiğiyle başlıyor.

Açıklamanın pek çok yerinde olduğu gibi burada da bazı cümleler büyük harfle yazılmış.

“Bankamız, konudan 2022 yılı Haziran ayından itibaren Levent Büyükdere Caddesi Şubemizde müdür olarak görev yapan Seçil Erzan’ın iki günlük mazeret izni nedeniyle görevinin başında olmadığı 07.04.2023 tarihinde müşterimiz de olan bir şikâyetçinin şubeye gelmesi ile ilk kez haberdar olmuştur.KAMUOYUNUN DİKKATİNE ÖZELLİKLE SUNMAK İSTERİZ Kİ ŞİKAYETÇİLERİN MAĞDUR OLDUKLARINI İDDİA ETTİKLERİ OLAYLAR YAKLAŞIK BİR YIL ÖNCESİNE KADAR GİTTİĞİ HALDE 7 NİSAN TARİHİNE KADAR HİÇ KİMSE TARAFINDAN KONU İLE İLGİLİ NE BANKAMIZA NE BDDK’YA NE DE CİMER’E TALEP, İHBAR VEYA ŞİKAYET İLETİLMEMİŞTİR.”

Bu paragraftan öğrendiğimiz yeni bilgi dolandırıcılık olayının 2022 yılına kadar uzandığı.

Banka iddianamede de yazdığı gibi bir işadamının bankaya gelip şikayet etmesiyle durumdan haberdar oluyor.

Peki bunun üzerine banka ne yapıyor? Yine açıklamadan okuyalım:

“Bankamız Teftiş Kurulu tarafından derhal incelemeye alınan konu, 7 Nisan 2023 Cuma günü saat 16:30 sularında Genel Müdürümüze aktarılmıştır. Tarafımıza gelen ilk bilgi üzerine öncelikle Seçil Erzan ile iletişime geçilmeye çalışılmış ancak kendisine Bankamızca bilinen iki telefon numarası üzerinden ulaşılamamıştır. Aynı gün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulmuş, olaya karışanların kamuoyunda futbol ve iş dünyasından şöhret isimler olması da göz önünde bulundurularak adı geçenlerin kişisel haklarının korunması amacıyla dosyada gizlilik talep edilmiş; Seçil Erzan’a hiçbir şekilde ulaşılamaması, ortada bir bankacılık suçu olma ihtimali de gözetilerek Seçil Erzan için yurt dışına çıkma yasağı talebinde bulunulmuştur. 7 Nisan Cuma günü ilerleyen saatlerde Genel Müdürümüz, yine spor dünyasından olan isimler tarafından aranmış ve görüşme talep edilmiştir.”

Yani bir yıldır devam eden bir olay 7 Nisan günü patlak vermiş.

Önce bir işadamı banka şubesine gidiyor, ardından spor dünyasından isimler banka genel müdürünü arıyor.

Ama işadamıyla, futbolcular arasında iddianameye bakılırsa bir bağ yok. Neden hepsi şikayet için aynı günü seçmişler tam bir muamma.

Ama daha tuhaf bir durum var.

Bankanın açıklamasına göre işadamının şikayetinden sonra banka Seçil Erzan’a ulaşmaya çalışıyor ama ulaşamıyor. Yani eğer dolandırıcılık Seçil Erzan’ın şahsıyla sınırlıysa ortada dolandırıldığı bilinen tek kişi işadamı.

Ama banka savcılığa yaptığı suç duyurusu için açıklamasında şöyle demiş:

“Aynı gün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulmuş, olaya karışanların kamuoyunda futbol ve iş dünyasından şöhret isimler olması da göz önünde bulundurularak adı geçenlerin kişisel haklarının korunması amacıyla dosyada gizlilik talep edilmiş.”

Peki, o ana kadar eğer tek müşteki işadamıysa dolandırılanlar arasında futbol dünyasından isimler olduğunu nereden biliyor banka?

Çünkü yine açıklamaya göre futbol dünyasından isimlerin genel müdürü araması ilerleyen saatlerde oluyor.

Futbol dünyasından isimlerin genel müdür Hakan Ateş’e ziyareti ile ilgili anlatılanlar ise herhalde açıklamanın en ilginç kısmı.

Adları verilmeyen o isimler Fatih Terim, Arda Turan ve Emre Belezoğlu.

Bankanın açıklamasında genel müdürle yapılmış özel bir görüşmeden konuşmalar aktarılmış:

“8 Nisan Cumartesi sabahı spor dünyasından olan isimler Bankamızı ziyaret etmiş, kendileriyle Bankamız Hukuk, Operasyon, Teftiş Kurulu, İnsan Kaynakları birimlerinin yöneticileri, ilgili Bölge Müdürü ve Genel Müdürümüzün de katıldığı toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda, spor dünyasından olan kişiler kendi eski hocalarının adıyla anılan bir fon olduğunu belirtip Seçil Erzan tarafından kandırıldıklarını ve önemli tutardaki paraları kendisine verdiklerini söylemişler, bir kağıda el yazısı ile yazılı alacaklı listesinin görüntüsünü vermişlerdir. Bankamız mağdur olduğunu beyan eden kişilerin isimlerini toplu olarak ilk kez böyle öğrenmiştir. Aynı toplantıda bulunan söz konusu teknik direktör de “… kızım gibi benimsediğim, evimize giren çıkan Seçil Erzan’ın bu yaptıklarını anlayamıyorum, kaybım olmakla beraber miktarını bilemiyorum.” gibi beyanlarda bulunmuştur. Banka yöneticileri, konunun Teftiş Kurulu tarafından incelendiğini ancak yapılan ilk tespitlerde şikayete konu tutarlara dair bir borç alacak kaydına rastlanmadığını, banka hesaplarında bir anormallik görmediklerini, incelemelerin devam ettiğini, Seçil Erzan’a da ulaşma çabalarının sürdüğünü ancak, kendisiyle irtibat kurulamadığını bildirmiştir. Bunun üzerine futbolculardan biri, Seçil Erzan’la devamlı irtibat halinde olduğunu ve sabaha kadar kendisiyle konuştuğunu, istenirse bankaya telefon numarasını ve o an kaldığı adresi verebileceğini söylemiş, ardından bankadan ayrılmışlardır. Bahse konu kişilerin bankadan ayrılması akabinde Bankamız yöneticileri toplantıya devam ederken şikayetçiler arasında yer alan aynı futbolcu, telefon ile arayarak, Seçil Erzan’ın Çorlu’daki yakınının evinde olduğunu söylemiş ve Bankamız kayıtlı numaraları dışında kendisine ulaşılabilecek telefon numarasını bildirmiş, Seçil Erzan’ın sicil amiri Bölge Müdürümüz Sermin Tekin’in kendisini araması halinde, yalnızca onunla görüşmek istediği bilgisini iletmiştir. İlaveten “Siz, şikâyetçilerin Cumhuriyet Savcılığına başvurmasını istiyorsunuz ama biz onları tutuyoruz…” şeklinde bir beyanda bulunmuştur.”

Bu paragrafta banka Fatih Terim’i resmi kaydı olmayan özel bir konuşmada söylediği sözler üzerinden hem Seçil Erzan’la ilişkilendiriyor hem de fona para yatırdığını söylüyor.
Yani banka aslında Fatih Terim’i suçluyor.

Sadece onu değil. Arda Turan da “Siz, şikâyetçilerin Cumhuriyet Savcılığına başvurmasını istiyorsunuz ama biz onları tutuyoruz…” dediği iddia edilerek suçlanıyor.

Ve banka bunu özel görüşmelerin içeriğini, genel müdürünün aktarımıyla vererek yapıyor.

Gerçekten çok tuhaf. Ama 26 yıldır bir bankayı yöneten bir genel müdür herhalde bankada tam bir referans kaynağı haline gelmiştir.

Açıklamada banka Fatih Terim ve futbolcuları doğrudan belge üretmekle de suçluyor.

Hem de “fütursuzca” gibi yine sitem ve öfke dolu ifadelerle:

“Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere; şikayetçi vekilleri yazılı ve görsel medyada ceza dava dosyasındaki evrakları diledikleri gibi manipüle etmekte ve serbestçe gerçeklere aykırı bilgilendirmeyi fütursuzca yapmaktadır. Kendileri şikayetçilerin ellerinde bulunan ve ceza davasının ilk duruşmasında para teslimi anında değil daha sonra elde ettikleri bankacılık açısından hiçbir anlam ifade etmeyen, herhangi bir bankacılık işlemini göstermeyen, ne anlama geldiği dahi belli olmayan kağıt parçalarına istedikleri anlamı vermekte ve bu belgelerle müvekkillerinin dolandırıldığını ifade etmektedirler. 20 Kasım tarihli duruşmada da şikayetçilerin her biri, ellerindeki kağıtları, paraları nakden Seçil Erzan veya kuryelerine teslim ettikten sonraki tarihlerde temin ettiklerini ifade etmişlerdir.

Söz konusu kağıtlar, saadet zincirinin tıkandığının söz konusu yapının çöktüğünün iddia sahiplerince öğrenilmesi ile birlikte, TESLİM ETTİKLERİ PARALARIN İSPAT EDİLEBİLMESİ VE ÖZELLİKLE BANKAMIZDAN BU PARALARIN TAHSİLİ AMACIYLA ÜRETİLEN, PARALARIN TESLİMİNDEN SONRAKİ TARİHLERDE VERİLDİĞİ; DOSYADAKİ İFADELER, TELEFON GÖRÜŞME TUTANAKLARI VE WHATSAPP YAZIŞMALARIYLA AÇIKÇA BELLİ OLAN kağıtlardır.

Bankanın ulaşamadığı şube müdürüne Arda Turan’ın ulaşması da ilginç.

Çünkü daha sonra ifadeye gelmesinden anlaşılıyor ki Seçil Erzan aslında bankasından kaçmıyor.

Peki ne fikrini değiştiriyor?

Burası da meçhul.

İddianamede bankanın Erzan’a ulaştığı, ifadesini aldığıyla ilgili en ufak bir bilginin yer almaması ahtta bankanın Erzan’a ulaşamadığının yazılması da tuhaflıkları artırıyor.
Bankanın açıklamasında savcılığın ve BDDK’nın bankayı soruşturmanın dışında tutan kararlarına güçlü atıflar var:

“… Cumhuriyet Savcılığının raporda yaptığı ilk incelemede ortada bir bankacılık suçunun tespit edilemediğini açık bir şekilde beyan etmiştir.”

“DenizBank Yönetim Kurulu üyelerinin ve yöneticilerinin konu ile ilgi ve bilgilerinin olmadığı açıkça belirtilmiş, BDDK Raporu çerçevesinde zimmet suçu yönünden yazılı başvuruda bulunulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”

İddianamede bile bankanın teftiş kurulu raporlarından alıntılarla müştekilerin iddiaları çürütüldüğüne göre yargı banka ile tam bir güven ilişkisi içinde.

Açıklamanın en ilginç kısımlarından biri iddianamede Seçil Erzan ile birlikte sanık olan tek Denizbank çalışanı Denizbank Büyükdere Şube Operasyon Yöneticisi Asiye Öztürk’ün masumiyetinin savunulduğu paragraf:

“Adı geçen, bahse konu kağıtları yalnızca sicil amirinin kendisini zorlaması sebebiyle imzaladığını ancak dokümanların içeriğiyle ilgili bilgisinin olmadığını beyan etmiştir. Böylece, Seçil Erzan Asiye Öztürk’ün iradesini fesada uğratmıştır.”

Peki banka neden sanık olan bu çalışanını koruyor? Çünkü olayın sadece Seçil Erzan’ın dolandırıcılığı olduğu tezini zayıflatan bir isim Öztürk. Bankanın iki çalışanın da olayın içinde olması bankanın sorumluluğunu artıyor. Banka da bunu engellemeye çalışıyor.

49.500 vuruşluk açıklamanın kritik bir okuması böyle.

YORUMLAR (57)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
57 Yorum