Kutlu hikayesinde insan iyiye meyyal

Yazı bayrama denk geleceğinden bir memleket yazısı yazmak istedim. Aklıma ‘memleket Mustafa Kutlu’dur cümlesi düştü. Yakınlarda ‘Bir Demet İstanbul’ adlı bir şehir kitabı çıktı ama henüz okuyamadım. “İstanbul için ya teslim ya tedbir” başlıklı yazısında Suavi Kemal Yazgıç kitabı şehrin kayıplarının manifestosu olarak okumak mümkün demiş: “Eski mimarinin, semt ve mahalle dokusunun, doğasının, nefes alınacak mekanlarının sadece mimari unsurlarının değil sosyal ve ekonomik arka planlarının da anlatıldığı yazılar bunlar.” Ülkemizde yaşadığımız dönüşüm, savrulma, sonra uzaklardan eve döner gibi değerlerle tekrar buluşmaya çalışma adına ne yaşanıyorsa, başımızdan ne geçiyorsa, hikayemizi yazıp şahadetname misali elimize veren kişidir Kutlu.
Bir yazarla karşılaşmanın vakti saati var. Kutlu’yu duymuş ama henüz hiçbir kitabına ulaşamamıştım. Ankara’da bir Ramazan günü Kocatepe Camii avlusunda gerçekleşen kitap fuarında İsmet Özel’le yan yana kitaplarını imzalarken gördüm ilkin. Kitaplardaki tarih 1987. Bir daha kopmak ne mümkün.

***

Memleketin çiçeklerini, ağaçlarını, kurt ve kuzularını, başımızdan kayda değer bir şeylerin geçip geçmediğini öğrendiğim, hikaye etmede ilham aldığım kişi. Sevgi Soysal, Orhan Kemal, Firuzan, Ferid Edgü okurken bir yanım da özlemle Mustafa Kutlu hikayesini beklermiş meğer.
Hikayelerinde insan iyiye meyyaldir ve en zalim insanda bile kendini eleştirme, ‘yahu ben ne yapıyorum’ deme yeteneği vardır. Birçok insan kendini ‘piyasa bunu gerektiriyor, ortalık kurtlar sofrası, herkes gibi davranmazsam hayat hakkım olmaz’ diye düşünürken yakalar ama öte yandan da hak ve adaletin, insanım diyene yakışanın ne olduğunu bilir. Varoluşun içinde insanın felsefi koordinatlarının irdelendiği kısa hikayelerin ardından, İnsanın ahsen-i takvim üzere yaratılan temiz fıtratının hayatın içinde nasıl eğilip büküldüğünü anlattığı uzun hikayeler geldi.

***

Tohum ekmeden önce iki rekat namaz kılıp “kurdunan kuşunan eşinen dostunan yemek nasip eyle” diyen insanlar, suyun domur domur aktığı topraklar, dağlardan inen, göğün tüllenen kızıllığı laciverde koşarken, suyunu içmeden önce kenarda saygıyla durup seyreden ceylanlar, kekik kokulu rüzgar, göz alabildiğine uzanan bozkır, çakılların üstünden ışıyan eleğimsemalar zamanını doldurdu memlekette.
Yeni dünya düzeni kuruldu. İçine insan sığan borular, fayanslar, dozerler, vinçler, poliüretan, naylon, taksitle evlere doluşan eşyalar, saçlarda demir tozları, sonra grevler ve motor sesleri. Kutlu Yokuşa Akan Sular’da “betondur senin yeni vatanın, halıflekstir, parkedir” der. Ziller, levyeler, planlar çok uluslu şirketler. Zerdaliler kurumuş, tarlaları ot basmıştır artık. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sırasında gelişme ve ilerleme olarak açıklanan yeni yaşam biçimi ve toplumsal yapının insanı getirip bıraktığı eşiği Kutlu öykülerinde bütün çıplaklığıyla görmek mümkün. Daha ilk hikayelerinde özlemlerin hasletlerin hepsi arkada kalacak, unutulacak diye uyarmıştı bizi. “Sen de bu dünyanın saliki olacak mısın, adına ayrılmış proleter bir koltuğa gömülecek misin?”
Nurettin Topçu’nun Anadolu sosyalizmi ve İslamcılık iki önemli damar Kutlu’da. Muhafazakarlaşmadan düşük yoğunluklu sürekli devrimi mümkün kılar okurda. Derin eleştiriye rağmen hiçlik ve beyhudelikten eser yok hikayelerinde. Beslenilen ana kaynak hiç kurumuyor çünkü.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum