Annelerinin karnında öğreniyorlar
Doğru İşi Yapmak, İşi Doğru Yapmak, Emaneti Ehline Vermek, Ehil Olmayanları Görevde Tutmamak, Tarafgir Olmamak, Adil Davranmak, Genel Çıkarları Özel Çıkarların Üstünde Tutmak, Yetkileri Akraba ve Yakınlar İçin Kullanmamak, Makamın Verdiği Gücü Amacı Dışında Kullanmamak, Makamın Kaynaklarını Amacı Dışında Kullanmamak…”
Bunlar, Prof. Dr. Ömer Dinçer’in “Devlet ile İnsan” kitabının içindekiler kısmından çıkardığım bölüm başlıkları. (Kapı Yayınları.)
Sadece bu başlıklar iktidar partisi dahil bütün partilerin programlarında, seçim bildirgelerinde yer almaya uygun. Bir taraftan da iktidar partisi başta olmak üzere bütün partilerin, ülkemizdeki yerleşik zihniyetin, artık millileşmeye başlayan niteliklerimizin antitezi gibi.
Mesela ‘Yetkileri Akraba ve Yakınlar İçin Kullanmamak’ başlığı altında yer alan şu satırlar ders almak isteyen her partiden insanların idrakine amade.
“Bütün ülkede sadece ulusal giriş imtihanından yüksek puan alanlar arasında yazılı ve sözlü sınavdan başarılı olanlar kamu görevine alınıyordu. Ancak Ömer’in bu sınavlardan hiçbirinden başarı şartı aranmaksızın kamuya personel alma yetkisi vardı.”
“Ömer’in evli ve iki çocuklu kardeşi işsizdi. Ayrıca yakın akrabaları arasında çok sayıda yüksek okul mezunu işsiz vardı. Bunların tamamını memur olarak atasa belki eleştirilirdi ama bir süre sonra unutulurdu. Annesi, babası ve kardeşi gözünün içine bakıyordu. Ömer hiçbir zaman istisnai atama yetkisini şartları ve amaçları dışında kullanmadı ve yakınlarını memurluk kadrosuna atamadı. Yıllarca aile fertleri onu kardeşine ve yakınlarına sahip çıkmamakla itham etti.”
Biz, Cuma hutbelerinin sonunda hatiplerin okuduğu “Allah adaleti, iyiliği yakınlara vermeyi emrediyor” ayetindeki “Adalet”i, “İhsan”ı pas geçip “İta-i zil kurba”yı da (yakınlara yardım etmek, vermek) akrabalara torpil geçmek diye tefsir edip öylece amel eden bir ulusuz.
‘Ömer’in geçtiği sınavdan geçer not alacak başka bir siyasetçimiz var mı?
Tek tük varsa bile ‘Ömer’in aldığı notu alabilirler mi?
Memleketimiz ağzına kadar akraba çeteleriyle, akraba menfaatleriyle, akraba şebekeleriyle örülü. Elini sallasan birinin akrabasına çarpıyor. Sallamasan da çarpıyor.
“Kamu görevlileri işgal ettikleri makamın kendilerine kazandırdığı gücü başka maksatlar için kullanamazlar.”
Bu gücü farklı amaçlar için kullanmaları halinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapılmış sayılır.”
Ömer Dinçer Hoca böyle diyor.
Doğru mu söylüyor?
Bence doğru söylüyor.
Peki işgal ettiği makamın kendisine sağladığı gücü başka maksatlar için kullanmayan siyasetçi, bürokrat, müdür, müdür muavini, hatta kapıcı, çaycı, bekçi, şoför var mıdır memleketimizde?
Varsa eğer, büyük küçük demeden hepsinin ellerinden öperim.
Nasıl kullanıyorlar?
Ömer Hoca onu da anlatmış:
“Yakınları ve tanıdıkları için iş bulma en çok kullanılan yöntemdir.”
“Makam ve güç sahipleri gerek kendi kurumlarında gerekse başka kurumlarda yapılacak ihale ve işleri yakınlarına ve tanıdıklarına yönlendirir.”
“Bir vatandaşın hak ettiği bir belgeyi imzalamak için kendine veya mensubu olduğu herhangi bir kuruma ödeme yapması açıkça yolsuzluk kapsamına girer. Devletten ihale alan iş adamlarına ihale kapsamında olmayan iş veya yatırım yaptırılması veya görev gereği olmayan ödemelere yönlendirilmesi bu kapsamdadır.”
Bunlar bizim siyasetçilerimizin ilk yolsuzluk öyküleri. “Kendine almıyor, belediyeye veya vakfa alıyor” diyerek yolsuzluk öyküsünü fazilet öyküsüne dönüştürüyoruz. Siyasetçilerimiz böyle başlıyorlar, sonra çok kısa bir sürede ceplerine indirmenin yöntemini keşfediyorlar.
Keşif mi ediyorlar?
O kadar mahirler ki belki de annelerinin karnında öğreniyorlar!
“Makamın verdiği gücü o makamın gerektirdiği görev ve amaçların dışında kullanmak hizmette siyasallaşmanın, kayırmacılık ve torpil gibi usulsüzlüklerin yanında rant sağlama ve rüşvet gibi yolsuzlukların da kaynağıdır. Yönettiği kurumun ihalelerini veya tedarik malzemelerinin teminini tanıdıklara vermek çok sık rastlanan bir durumdur. Ayrıca tedarikçilerin şirketlerine kendi adına yakınlarını ortak etmek veya ihale ve iş verdiği müteahhitlere yakınlarının kurduğu şirketlerden mal almalarını tavsiye etmek de kullanılan yöntemler arasındadır.”
Ömer Hoca’nın anlattıkları size de tanıdık geliyor mu?
Şöyle diyeyim.
Bilinen ve bilinmeyen dünya kadar örnek car ama en küçük örneği, başında bulunduğu bakanlığa kocasının şirketinden dezenfektan satın alan bakan hanımdır.
İnternette ‘dezenfektan bakan’ yazınca çıkıyor.
