Hekimlere kalsaydı iyi yönetirdik salgını. 

Siyasilere kaldı. 

Bizim siyasiler de nazar olmasın hekimliği hekimlerden, hocalığı hocalardan, iktisadı iktisatçılardan, hukuku hukukçulardan iyi bilir. 

Biliyorsalar, sebebi var. 

‘Seviyorsam sebebi var’a uydu biraz ama... Sebebi şu. 

Bizim, siyasilere temenna çakan hekimlerimiz, siyasilere temenna çakan alimlerimiz, iktisatçılarımız, hukukçularımız. 

Efendim en iyisini zat-ı alileri bilircilerimiz. 

En bilmediği durumlarda bile ‘çok veciz ifade ettiniz’cilerimiz hiç eksik olmaz. 

Onlar eksik olmayınca siyasilerimiz de gerçekten biliyorum zannediyor. 

Ahkam, yani hükümler, böyle kesiliyor. 

Biraz daha erken tam kapanmaya girseydik daha iyi olur muydu? 

Olurdu. 

Bunu tavsiye etti mi bilim kurulu? 

Bilmiyoruz. MGK tutanakları gibi gizli tutanaklar! 

Bazı bilim kurulu üyelerinin dışarıda, televizyon kanallarında tam kapanmayı gerekli hatta zaruri gördüklerini söylediklerini işittik. 

Siyasiler hekimlerden daha çok bildikleri için kös dinlediler.  

Bir taraftan da lebaleb kongrelerle çok meşguller.  

(Bu lebalep kelimesi tehlikeli biliyorsunuz.)  

Kongrelerin, hastalığın inkişafına etkisi olmuş mudur? 

Şüphesiz olmuştur. İki kişinin yan yana gelmesi etkili oluyorsa birkaç bin kişinin gelmesi haydi haydi etkili olmuştur. 

Bir taraftan da ekonomi derdi. 

Hastalığı kollasan ekonomi, ekonomiyi kollasan hastalık ayıp başını gidiyor. 

Halbuki, ekonomiyi de bilmesen, ekonomi kendisini iyi-kötü idare edecek! 

Şimdi kapandık. Doğru yaptık. 

Geç gelen adalet adalet değil.  Geç gelen doğru da biraz eğri. 

Kapandık da şimdi millet ne yapacak? Ramazanı siftahsız geçiren esnaf bayrama nasıl girecek? 

Dükkan kapalı beyim. Kilitledik. Evdeyiz. 

Esnaf kilitlenince aşçısı, kalfası, ocakçısı, garsonu, çırağı, değnekçisi ne yapacak? 

Siyasetçiler halkın kötü ekonomik şartlara tahammül konusunda bir hilesi olduğunu zannediyor olabilir. 

Kendilerinin var ya orada burada parası pulu. Vatandaşın da vardır... Ne kirli çıkıdır ooo! Çıkart! Yastığının altındakini. 

Yastık kaldı mı bakalım? 

Şu Ramazan gününde söylemek belki mekruhtur. (Böyle fetvalar hatırlıyorum. Karşı tarafa yaramasın diye.) 

Karşı ile beri birbirine benzedi. Kıyafetleri değişik olmakla beraber seciye aynı.  

Ve çok zor durumda insanlar var. 

Vatandaş, devleti kızdırırım da başıma iş alırım diye ağlayamıyor bile. 

Şu kapandığımız günlerde esnafa biraz destek iyi olmaz mıydı? 

Olurdu. 

Eğer Hazine ‘Ettehiyyatü’yü ayakta okumaya başlamasaydı. 

(Bu hikayeyi seçim kampanyası sırasında Binali Yıldırım meşhur etti. Binali Bey Genel Başkan Vekilliğine atandı ama ortalıkta görünmüyor. Hoşlanmadı mı yeni makamından? İnşallah bir yaramazlık yoktur.) 

İnsanın aklına geliyor işte. Hatırlarsınız, Hazine, 2019’da kara gün için Merkez Bankası kasasında tutulan -veya nerede tutuluyorsa- 40 küsur milyar liralık ihtiyat akçesini çekti. 

Baktım, 2020’de de 5 milyar ihtiyat akçesi çekilmiş. 

(Bizim siyasiler, bir yerde dokunamadıkları, okşayamadıkları bir para oldu mu tedirgin oluyorlar.) 

Bir senede o kadar azalmış mı ihtiyat akçesi?  

İktisatçılar bilir, ben ne bileyim. Bilenleri de gördük, sözüm meclisten dışarı! 

‘İhtiyat’ı kelime olarak biliyorlar, uygulamayı bilmiyorlar. 

Çekti de ne oldu 40 milyarı?  

Bir yere yamamıştır. Belki yol yapan, köprü yapan, hastane yapan müteahhitlerin parasını ödemiştir. Ödemesin mi? 

Ya da hayır hasenat yapılmıştır. 

Hayır hasenatı müteahhitlere yaptıysa gitti paralar. O müteahhitlere hayır hasenat geçmez. 

Şimdi, eğer ihtiyatsızca harcanmasaydı, şu salgında, şu karantina günlerinde, esnafın, işçinin, işsizin, garibanın yarasına bir nebze merhem olmaz mıydı o ihtiyat akçeleri? 

Ettehiyyatü bitti, ka’de-i ahirede (son oturuş) okuyacak bir şey kalmadı.