Görevi kim için yapıyorsa tanrısı odur
Beşir (Atalay) Hoca hisleri dışarıdan bakılınca görülebilen birisi değildir.
İçten pazarlıklı, hesapçı, soğuk nevale birinden mi bahsediyorum?
Tam tersi. Bu sıfatlar ‘Beşir Abi’ye hiç uymaz ve yakışmaz.
Dosttur, içtendir, ‘ağabey’dir ama siz karşıdan baktığınızda farkına varamayabilirsiniz.
Şubat dönemiydi galiba, Mustafa Çelik mezun oluyordu, Ankara’ya beraber dönelim dedi. Konya’ya uğraması gerekiyordu. Biletlerimizi aldık. Akşam yakını bineceğiz.
Otobüs terminaline giderken yol uzun, ağzımızı tatlandırırız diye iki kilo mandalina aldım.
Terminale vardık.
İşte, uzaktan bakınca farkına varılamayan dostluğun bir alameti daha.
Beşir Hoca otobüsün yanında. Bizi yolcu etmeye gelmiş. ‘Bizi’ derken tabii ki öncelikle yıllardır talebesi olan Mustafa’yı. Biz henüz o kadar bilişmiyoruz.
İki kilo mandalina da o almış.
Vedalaştık, yerlerimize oturduk yola koyulduk.
Yolda Mustafa’ya “4 kilo mandalinamız oldu, hepsini ikimiz yiyemeyiz, yarısını otobüsteki yolculara dağıtayım” dedim.
Duraksadı.
“Dağıtma” dedi. “Niye dağıtacaksın? Sorsan baksan hepsi anayasaya evet oyu vermiştir.”
O gün için fena gerekçe değildi. Israr etmedim.
Kenan Evren’in anayasası birkaç ay önce, 1982 Kasım’ında oylanmıştı ve yüzde 91 küsur oyla kabul etmişti. Mandalina ikram etme şartı olarak otobüste anayasaya hayır diyen adam arasak Erzurumlu yolcular arasında kolay kolay bulamazdık!
Beşir Hoca ile vedalaşmamızdan birkaç ay sonra, zannediyorum mayıs ayında 12 Eylül’ün pis suratı Erzurum’da bizim arkadaşlara musallat oluyor. Beşir Bey dahil çok sayıda tanıdık insan gözaltına alınıyor.
“Öğleden sonra dekan beyin odasına çağrıldım. Bir grup sivil insan odadaydı, sorgulama için beni almaya gelmişlerdi. Önce yakındaki üniversite karakoluna gittik, baktım bizim gençleri toplamışlar. Sonra evde arama yapacaklarını söylediler, eve gittik, köşe bucak aradılar. Evde küçük ikiz kızlarım ve bakıcıları vardı. Kasetleri karıştırıyorlardı, plakları tarıyorlardı. Seçtikleri kitapları, dergileri, kıymetli mektuplarımı, notlarımı aldılar. Sonra kızlarımı kucakladım ve evden ayrıldım, bir minibüse bindik. Gözleriniz artık bağlı olacak dediler ve siyah bir bezle bağladılar.” (Beşir Atalay, Sadece Yaşayıp Yazdıklarım, Kapı Yayınları.)
İşkenceler ve her türlü kötü muamele yaklaşık bir ay sürüyor.
“Bazı arkadaşlara Filistin askısı denilen bir aletle işkence yaptılar, sallandırdılar. Tazyikli soğuk su sıktılar, bizler aleyhinde bilgiler istediler. En çok Kubilay’a işkence ettiler. Bana Filistin askısı işkencesi uygulamadılar. Ancak son sorguda çırılçıplak bir şekilde Erzurum’un o buz gibi suyundan çok tazyikli su tuttular dakikalarca, işkencesiz bırakmadılar. O buz gibi su insanı kalpten götürebilir, ölebilirdim, o derece acı verici ve etkiliydi. Kimse nerede olduğunuzu dahi bilmediği için ölmenizin de onlar için önemi olmazdı herhalde.”
İnsanlar bunu yapabiliyor. Her halde görev duygusuyla. Hatta bazıları ‘kulluk’ bilinciyle.
Müsaadenizle, ağzımı bozmak istiyorum.
Görevi kim uğruna yapıyorsa tanrısı odur.
Devletse devlet, cuntaysa cunta, liderse lider.
Allah hiçbirini, büyüğünü küçüğünü, dünyada da ahirette de iflah etmesin.
Kubilay’ı iyi tanıyorum. Güzel bir dosttu. Beşir Bey’in kitabından dinleyelim:
“Sevgili Kubilay her zaman sessiz, zor şartlarda ve genç yaşta üstlendiği aile reisliği ile kardeşlerini yetiştirmiş. Bir görev insanı, herhangi bir şey isterseniz sessizce ve mutlaka o işi yapar.”
Genç yaşta dünyadan göçtü Kubilay.
“Trafik kazasında hayatını kaybettiğinin haberini Ömer Lekesiz verdi, ben o zaman Kırıkkale’de rektördüm, adeta yıkıldım. Öyle insanlar az bulunuyor.”
Kubilay’ın cenaze namazına katılabilmiştim. Karşıyaka mezarlığına defnetmiştik.
Beşir Bey’in hala Kubilay’ın kabrini ziyaret ettiğini biliyorum.
Bunu da uzaktan bakmakla fark edemezsiniz.
Ağyarın göremeyeceği, içten içe kaynayan bir sıcaklık. Ölçemeyeceğiniz kadar yakın bir dostluk.
Hayata temiz duygularla, temiz bir zihinle, içtenlikle, iyilikle başlayıp geçen zaman içinde elini, yüzünü, zihnini temiz tutabilmek büyük bir meziyet.
Beşir Bey bunu başarabilen az sayıda ‘ağabey’lerimizden biri.
Bugün yazdıklarımı ‘Beşir Abi’ bölümü olarak kabul edin.
Henüz bitmedi. Kitabın, bilhassa Ak Parti’nin kuruluş dönemiyle ilgili bölümlerinde altını çizmek istediğim yerler var.
