Diplomasinin uzantısı olarak terör

İbrahim Kiras

Biliyorsunuz, savaş için “diplomasinin silahla sürdürülmesi” diye bir tanım vardır. Bunun mefhum-ı muhalifi olarak diplomasi için de “silahsız savaş” denir. Terörün tanımlarından biri ise “asimetrik savaş” şeklindedir. Demek ki savaşın bir türü olduğuna göre terör de bu anlamda bir tür diplomasi sayılabilir. Haddizatında savaş da diplomasi de devletler arasındaki ilişki biçimlerinden biridir ve esas olarak çıkar çatışmalarını çözümlemeye yönelik olarak kullanılan araçlardır. (Burada hangi tarafın haklı veya haksız, hangisinin saldırgan veya mazlum olduğu hususu meselenin apayrı bir boyutudur.) Taraflar masaya oturduğunda aralarındaki çıkar çatışmasını çözüme kavuşturmanın her iki taraf için de daha az maliyetli yollarını bulup uzlaşmaya çalışırlar. Taraflar için ancak savaşmanın maliyeti uzlaşmanın maliyetinden daha göze alınır görünürse savaş kaçınılmaz hale gelebilir.

Terör sözlük anlamı itibarıyla korkutmak demek; eskiden kullanılan kelimeyle tedhiş. Yani topluma korku ve yılgınlık vererek siyasi iradeyi baskı altına almak ve bu yolla belirli hedeflere ulaşmak amaçlanır. Geçmişte Hasan Sabbah’ın yaptığı da buydu; bugün FETÖ’nün, PKK’nın veya IŞİD’in yaptığı da bu. Ancak günümüzün teknolojik imkanları terörü eskisine göre çok daha etkili hale getirebiliyor.

***

İkinci bir husus da şu: Terör örgütleri ülke içinde kendilerine toplumsal dayanak bulabiliyorlarsa, yani savundukları davanın “müşterisi” varsa hem bu örgütlerin gücü hem de terör faaliyetlerinin etkisi daha fazla olabiliyor. Sözgelimi 1970’li yıllarda Türk dışişleri kadrolarını -ve bir iddiaya göre bu kadrolar içinde de özellikle siyaset yapıcı figürleri- hedef alan Ermeni ASALA örgütünün işlediği cinayetler bu anlamda devletin karar vericileri açısından ciddi bir meydan okuma niteliği taşıyordu ama PKK’nın eylemleri kadar alarme edici değildi; çünkü içeride karşılığı yoktu. Varlık alanı Irak ve Suriye olsa da zaman zaman Türkiye’yi de hedef alan ve hatta Türkiye içinde bazı kanlı eylemlere imza atan IŞİD için de benzeri bir durum olduğu söylenebilir ama ASALA kadar toplumsal dayanaktan yoksun olduğu söylenemez herhalde. Bu halkaya en son katılmış olan FETÖ’ye karşı mücadeleyi zorlaştıran da bu örgütün toplumdaki zemini. Üstelik mensuplarına verdiği eğitim dolayısıyla bu örgütün toplumsal tabanını tespit etmek ve dolayısıyla mücadele son derece zor.

***

Ama burada bütün zorlukların ötesindeki zorluk terör örgütlerinin amaçlarıyla kendi amaçlarını birleştiren üçüncü tarafların da işin içinde olmasından kaynaklanıyor. Yazının başında dikkat çekmeye çalıştığım boyut. Yani terörü bir tür diplomasi olarak kullanmaktan geri durmayan tarafların konuya dahli. Türkiye hem kendi toplumsal yapısının hem de bulunduğu coğrafyanın şartları itibarıyla siyasi çözümsüzlükten kaynaklanan terörizme hedef durumunda. Son yılarda ise özellikle Irak’ın işgali ve ardından Suriye’deki iç savaş dolayısıyla sınırlarımızın her iki yanında “terör üretimi” aritmetik oranda arttı. Dahası, bu bölgedeki ihtilafların doğurduğu “değerli yalnızlığımız” bizi çok sayıda cephede hedef haline getiriyor. Gerek PKK ve IŞİD’in gerekse FETÖ’nün Türkiye’ye yönelik eylemlerinin arkasında uluslararası ihtilaflardaki pozisyonlanmamız rol oynuyor. Bu örgütlere yönelik olarak bazı güçlerin destek ve teşvikleri değil yalnızca; aynı zamanda bu mücadeleyi kendi başımıza sürdürmek zorunda kalışımız da bu yalnızlığımızın sonucu.

Dolayısıyla bu alanda yegâne çözüm yolu olarak uzun zamandır gazete sütunlarında savunduğumuz “dostları artırma ve düşmanları azaltma” perspektifinin siyasi iktidarca da benimsenmesi olumlu bir adım. Şimdilerde Suriye meselesinde Rusya ve İran’la uzlaşma yoluna girmemiz bu anlamda önemli. Ancak bu uzlaşma adımlarımızın Batı dünyasıyla ilişkilerimizdeki sorunları çözmek yerine daha da derinleştirme potansiyeli de taşıyor olması dikkat edilmesi gereken bir husus. Ankara’daki büyükelçi suikastının en büyük zararını bu noktada görebiliriz. Zira bu hadise Rusya’yla oturduğu masada Türkiye’nin pazarlık kabiliyetini ister istemez azaltacaktır. Bunun sonucu ise Batı bloğundan daha fazla uzaklaşmak olabilir. Oysa bütün yumurtaları aynı sepete koymaktan kaçınmak diplomasinin en önemli kuralıdır. Ankara’nın her şeye rağmen direnç göstermesi gereken nokta burası olmalıdır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.