Ağır ve haksız eleştirinin bile dayanılmaz güzelliği

Mustafa Karaalioğlu

Daha önce de yazmıştım şimdi bir vesileyle hatırlatmak gerekti; okuyucularımızın fikir sahibi, dikkatli ve analitik düşünceye sahip bir kitle olduğunu görmek bizi mutlu ediyor. Bir gazete için de bunun ne kadar değerli bir sermaye olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, çoğu bizleri ağır ifadelerle eleştiren yorumlara bile internet sayfamızda yer veriyoruz. Hatta, ağır ve haksız olanlara bile…

Bazen bizlerin göremediğini okurlar görüyor, bizlerin yazamadığını onlar yazıyor, söylüyor. Öteden beri, bilhassa iletişim kanallarının dijital imkanlarla geliştiği zamanlardan itibaren yayın organları ve yazarlar üzerinde ciddi ve kaliteli bir okuyucu baskısı oluşmaya başladı. Hasılı, okur kül yutmuyor. Sloganlarla avutulmaya itiraz ediyor ve gerçeği bütün yönleriyle görmek istiyor.

Bunları hatırlatma vesilesi ise salı günkü “Suriye’de toz bulutu indiğinde” başlıklı yazım oldu. Bazı okurlarımız o yazıdan Rusya ile ilişkilere şartsız destek izlenimi edinmişler ve oturmuşlar bilgisayarın başına...

Muhammed Ali ismiyle yazan arkadaşımızın mesajını aktarayım, gerisini siz anlayın:

“Abi aylar sonra seni ilk defa okudum. Bu da son olacak galiba. Abi senin içinden başka bir kişi çıkmış gibi. Seni tanıyamadım. Çok başka dünyaların sözcüsü olmuşsun. Ben Eski M Karaalioğlu’nu saygıyla hatırlayıp yeni değişik bir kişiye veda ediyorum. ÇOK Üzgünüm. Şoklardayım. Hoşçakal Abi.”

Şaşkınlığın sebebini yazmamış ama bir başka okur eleştirisinden iz sürerek meselenin Rusya da dahil olmak üzere bölgesel meseleler olduğunu anlıyorum.

İsimsiz bir mesaj daha var ve şöyle diyor:

“Reis Ruslar kötü, yazar Ruslar kötü. Reis Ruslar iyi, yazar biricik dostumuz Ruslar. Reis Kürtler iyi, analar ağlamasın, yazar analar ağlamasın, Kürtler kardeşimizdir. Ve Reis Kürtler beni başkan yaptırmıyor kötü, yazar hemen Kürtler kötü, Kürtlerin anası ağlasın, hepsine ölüm. İste vicdaniniz yazarlığınız ve imanınız bu kadar.”

Benzeri başka yorumlar da var.

Ya arkadaşlarımız bu bahislerle ilgili önceki yazılarımı okumamışlar ya da ben kendimi son yazıda iyi ifade edememişim. İkinci ihtimali kabul ediyorum. Suç bende olmalı…

En başta itiraf edeyim; okuyucuların Rusya konusundaki itirazları, baştan beri bu konuya dikkat çeken ve özellikle Suriye konusunda seri ikazlar yapan bir yazar olarak beni sevindirdi. Türkiye’nin Rusya ile hızlı ve hiç tartışılmadan, konuşulmadan, analiz edilmeden gelişen ilişkilerinden kaygı duymamak mümkün değildir. Bu yolun açılmasında ABD ve Avrupa’nın ihmali, tutarsızlığı ve yanlışları olması da neticeyi değiştirmez. Sonuçta Rusya ile baş başa kalıyoruz ve en hafifinden bu durum bizim zaten eksilmiş olan pazarlık gücümüzü iyice zayıflatmaktadır. Güçlü, öngörülü ve dikkatli bir diplomasi ihtiyacımız olduğunu da bu yüzden hatırlatıyorum. Rusya da pekala bizim dünya ile ilişkilerimizdeki seviye kaybını biliyor ve 15 Temmuz sonrası içinden geçtiğimiz halden istifade etmekten imtina etmiyor.

Türkiye için en güvenli ve avantajlı senaryonun demokrasi ve hukuk sistemimizi destekleyecek, takip edecek olanın AB müzakere zeminini korumak olduğu tecrübeyle sabittir. O tecrübe sayesinde Türkiye, ekonomik olarak parıltılı, demokratik olarak da saygın bir yere taşınmıştır. Bununla birlikte yine Türkiye’nin bir İslam ülkesi olmaktan ve içinde Rusya’nın da bulunduğu coğrafyaya çeşitli bağlarla yakın olmaktan kaynaklanan bir gücü de vardır. Bir tür portföy zenginliğine sahiptir. Ancak bu, kızdığımız zaman Rusya ile yakınlaşmak, havalar düzeldiğinde Avrupa’ya dönmek şeklinde yorumlanamaz.

Okuyucumuzun Kürt meselesindeki eleştirisi ise tümüyle haksızlık ve ona değinmiyorum. Rusya konusu da şimdilik bu kadar yeter. Zira maksadım, yanlış anlaşılmayı izah etmek kadar okuyucunun hassasiyetini de aktarmaktır.

Bazı şeyler yeterince tartışılmadan, aşırı hızlı gelişiyor olsa da gerçekler kamuoyundan ve hassas gözlerden kaçmıyor. Bilelim ki sokaktaki insan aynı zamanda elinde akıllı telefonu olan veya sabah gazetesini okuyan veya bilgisayar başında araştıran veya bir gözü televizyonda olan veyahut da hepsiyle birlikte yaşananları takip eden insan. Kendisine sunulandan daha fazlasını görüyor, duyuyor. Çelişkileri yakalıyor, sorular soruyor, cevap alamadığında zihin karışıklığıyla da olsa bir yargıya varıyor.

Türkiye gerilim yaşayabilir, zaman zaman önceliklerini de kaybedebilir ama aslolan insanların dikkat ve sorgulama kabiliyetinin yaşamaya devam etmesidir. Daha da önemlisi ve güzeli ise sorgulanmak ve eleştirilmektir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.