Karar’ın 1 Mayıs’ta Doç. Dr. Nuri Sağlam’ın iddiası üzerinden Kemal Tahir’in ‘Kurt Kanunu’ romanında yapılan tahrifatı gündeme getirdiği haberin ardından, Türk edebiyatındaki sansür tartışmaları yeniden tetiklendi. Haberimiz, edebiyat dünyasında yazarı vefat ettikten sonra yayımlanan birçok esere şüphe düşürdü.
‘Kurt Kanunu’nda tespit edilen tahrifat, edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Akademisyen Nuri Sağlam’ın iddiasıyla ortaya çıkan sansür skandalı, yazarı hayattayken onayladığı metinlerin sonradan değiştirildiğini ortaya koyarken, yayınevlerinin sorumluluğu ve etik yayıncılık anlayışı bir kez daha sorgulanıyor.
ERCAN KESAL: Kemal Tahir yaşarken etrafını sevgi halesi ile etkilemiş bir isim,
bu yüzden ona karşı daha hassas olmalı.
JALE PARLA: Kabul edilemez bir durum. Bu büyük bir cehalet ve küstahlık.
ÖZDEMİR İNCE: Kemal Tahir hayatta olsa bunu yapanı döverdi. Türk edebiyatı ve yayıncılığı laubali,
ciddiyetten uzak.
Kurt Kanunu’na sansür skandalının yankıları sürüyor. Kemal Tahir’e ve okurlarına yapılan büyük saygısızlığa edebiyat dünyasının tepkisini şair Özdemir İnce romancının sert kişiliğini hatırlatarak dile getirdi: Kemal Tahir hayatta olsa bunu yapanı vallahi döverdi.
MUHAMMED HÜKÜM: Kemal Tahir’in ruhu huzura kavuştu. Kitabı, edebi eseri ticari bir meta olarak görmemeli.
FERİDUN ANDAÇ: Ketebe’nin Kemal Tahir’e dair yan yayınlar yapması beni umutlandırmıştı. Böylesi bir ‘gözden kaçma’ neyin ihmalidir asıl bu sorgulanmalı.
KEMAL TAHİR HAYATTA OLSA BUNU YAPANI DÖVERDİ
Ben vaktinde Devlet Ana’yı felaket bir şekilde eleştirmiştim. Yani, Kemal Tahir’in bir takım fikirlerini beğenmem sevmem o ayrı mesele. Fakat yazarın ölümünden sonra kitabında değişiklik yapma hakkı kimseye ait değildir. Bunun sorumlusu editördür. Yayınevi de sorumludur. Bu yazınsal bir ahlaksızlıktır. Hele külliyat demek bütün eserlerin yayını demektir. Yazarın, hayatta iken yayınına onay verdiği nüsha geçerlidir artık ona kimse dokunamaz. Ancak imlaya bakabilir. Onun dışında hiçbir harfine dokunulmaz, editörlük çalışması yapılamaz. Editörün muhatabı yazardır. Yazar artık hayatta olmadığına göre kiminle muhatap olacak, kimse ile. Ancak imlada bir hata varsa düzeltebilir.
Tekin Yayınları’nın baskısını aynen basanlar onun yaptığı hatayı sürdürmüşler. Ben Can Yayınları’nın 10 yıl kadar fiili editörü idim, daha önce de danışmanıydım. Bir yayınevinde gerçek editör çok önemlidir, yazara şu otuz sayfayı çıkar diyebilir tam bir futbol antrenörü gibidir. Mesela ben bir romancı arkadaşımın otuz kırk sayfasını çıkardım, ama bu yazar hayatta iken yüz yüze ilişkilerde geçerlidir. Ölmüş bir yazarın kitabı söz konusu olduğunda en son hangisi basıldı ise o geçerlidir. Vallahi Kemal Tahir hayatta olsa bunu yapanı döverdi, sert bir adamdı. Bu işgüzarlıklara benim aklım ermiyor. Türk edebiyatı ve yayıncılığı laubali, ciddiyetten uzak. Eleştirisi olmayan, sadece reklam mahiyetinde övgüler yapılan bir ortam. Ben bu sebeplerle günümüzün çalışmalarını ciddiye almıyorum. Türk edebiyatı bir cehalet çukurunda debelenmektedir.
BU MİSYONU ÜSTLENEBİLECEK YAYINEVİMİZ YOK
Kemal Tahir’in yapıtları, hatta tüm külliyatı kuşkusuz yeni baştan yepyeni bir edisyonla yayımlanmalı. Eksikler, aksaklıklar, ‘yayıncı sansürü’ böylece ortadan kalkabilir. Gene bunu yapabilecek olan elbette iyi yayıncılıktır. Bugün, ne yazık ki, yayıncılığımızda böylesi bir misyonu üstlenebilecek hiçbir yayınevi yoktur. ‘Bütün Eserleri’ adı altında diziler başlatan yayınevlerine baktığınızda, Batılı, özellikle Fransız Gallimard, İtalyan Modadori, Einaudi; Alman Rowohlt, Fischer, Diogenes; ABD’li Random House gibi önemli yayınevlerinin yayın çizgilerine bakarak kendilerince özgün bir çizgi yaratmak gibi kaygıları olmamıştır hiçbir zaman.
O nedenle bir başka yayınevinde çıkan toplu eserler bir miras gibi devralınıp aynen basılıyor. Değişin tek şey kitap kapakları. İçeriklere dair ne bir dipnot, ne yeni bir edisyon bilgisi, açıklama, vb. Yazarı ve yapıtı meta gibi görmenin sonucudur aslında tartışılan. Bu konuda ne yazar ne de yazar meslek örgütlerinin hiçbir yaptırımı, yönlendirimi yoktur. Mirasçılar ise ne yazık ki alacakları para bakıyor. Doğrusu Ketebe’in Kemal Tahir’e dair yan yayınlar yapması beni umutlandırmıştı. Böylesi bir ‘gözden kaçma’ neyin ihmalidir asıl bu sorgulanmalı.
BÜYÜK BİR CEHALET VE KÜSTAHLIK
Hayretler içerisindeyim. ‘Kurt Kanunu’ şahsen Kemal Tahir’in en sevdiğim birkaç romanından biridir. Eserinin bugüne kadar tahrifli bir şekilde ulaşmış olması kesinlikle kabul edilemez bir durum. Bu büyük bir cehalet ve küstahlıktır.
BU TARZ YAZARLARDA EDİTÖRÜN HASSASİYETİ KIYMETLİ
Haberinizi dikkatle okudum. Kemal Tahir’i okumaya, üçüncü sınıftaydım sanırım ‘Köyün Kamburu ile başlamıştım. Öğretmenim ‘Bu yaşta çok ağır kitaplar okuyor’ diye babamı uyarmıştı. Kemal Tahir bizim kıymetlimiz, çok özel bir yazar. Bir sempozyumda ‘Benim Kemal Tahir’im’ diye bir sunum yapmıştım... Haberden sonra baktım, ‘Kurt Kanunu’nu ben Bilgi Yayınları’ndan çıkan 1972 baskısından okumuşum. Tekin Yayınları’ndan çıkanı da görmüştüm. Bu tarz yazarlarda editörün hassasiyeti bence çok kıymetli. Editörün yazarla ilişkisi, oyuncunun yönetmenle ilişkisi gibidir. At sahibine göre kişner...
Yazar hayatta değilse hele editöre çok iş düşüyor, yazarın vebalini taşıyor çünkü. Sürdürdüğünüz yolculuğu baştan sona yürütüyor o. Editör de en az yazar kadar sorumludur kitaptan. Mesela Çehov’u, Cengiz Aytmatov’u yalnız Mehmet Özgül çevirisi ile okurum. Çok karşılaştırdım başkaları ile, okuyamadım. Çevirmenin dahi yazar için nasıl önemli bir yerde olduğunu görüyorum. Demek ki burda bir şey var. Kemal Tahir’in sinema ile de iç içe olması güzel. Metin Erksan mesela asabi biriydi ama iki isim onun ağzından asla kötü çıkmazdı, biri Atatürk diğeri Kemal Tahir. Kemal bey yaşarken etrafını sevgi halesi ile etkilemiş bir isim, bu yüzden ona karşı daha hassas olmak gerekiyor. Bu durum onca zaman fark edilmemiş, dikkatli okur dönemi de kapanıyor ne yazık ki...
EDEBİ ESERİ BİR TİCARİ META OLARAK GÖRMENİN SONUCU
Kemal Tahir’in başına gelen bana göre yayınevlerinin ve bu işle uğraşanların umarsızlığı. Kitabı sadece ticari bir meta olarak gördükleri için bu hatayı yaptıklarını düşünüyorum. Bütün yayıncılar bilir ki bir kitap baskıya hazırlanırken tüm baskıları gözden geçirilir. Bizim geleneğimizde bu tür kitapların sunuşunda ilk baskıdan sonra yapılan değişiklikler, sadeleştirmeler vs ifade edilir ve bu baskının hangisinin esas alındığı belirtilir. Böyle yapılmış olsa, problem yoktu. Vahim olan, bu vadedilmiş olmasına rağmen yapılmamış olması. Ben Kemal Tahir ile ilgili doktora tezimi yazdığımda 30 tane yüksek lisans tezi vardı, oturup dikkatle çalışılsaydı böyle olmazdı. Sadece para kazanmak için yapılan işler böyle olur, kaldı ki en acemi yayıncı bile bu hatayı yapmaz. Üstelik Fethi Naci, Kemal Tahir’in kendi kitaplarında kurguda dahi değişiklik yaptığını söyler.
Esir Şehrin İnsanları’nın ilk baskılarında Kamil Bey biraz Nazım Hikmet’i temsil eder. Onunla arası bozulduğu için ikinci kitapta yazınsal tavrının değiştirdiğini söyler. Onun bu söyleminden haberdar olan da bakardı. Buna da gerek yok, her yayıncı bakar. Kemal Tahir, ‘Bu ülkenin kültürüne tarihine sahip çıkacak kişiler yine bu ülkenin halkıdır’ der, halktan başka kimseye güvenmez. Tarih onu doğruladı. Evladı, varisleri yok ama bu ülkede işini düzgün yapan Nuri Sağlam gibi akademisyenler var. Kemal Tahir’in ruhunun bu şekilde huzura kavuştuğunu düşünüyorum. Ne olursa olsun işimizi özenle yapmalı, kitabı, edebi eseri ticari bir meta olarak görmemeliyiz.