Yerli filmin seyirciyi ağlatanı makbul

Yerli filmin seyirciyi ağlatanı makbul

Türk sinemasında distopya, bilim kurgu, korku gibi tür sinemasının geleceğine dair umutsuz olduğunu söyleyen sinema eleştirmeni Kerem Akça: "İzleyici sinemada Hollywood estetiğine yakın çekilmiş filmler arıyor. Ayla, Müslüm, Bergen’de bunu gördük. Bizim izleyici yerli yapımlarda ağlayalım, gülelim mantığındaki filmleri seviyor. Bilim kurgu bir süre sonra komediye, dini korku filmleri de sömürüye kayıyor."

SALİHA SULTAN

Kültür sanat faaliyetlerini yakından takip edenler, son birkaç yıldır film festivallerindeki artışa şahitlik ediyor. İstanbul, Antalya, Adana, Ankara gibi kökleşmiş festivallerin ardından son dönemde Malatya, İzmir gibi çeşitli illerde üretilen festivaller dikkat çekiyor. Festivallerin en çok arttığı şehir ise doğal olarak kültür ve sanatın başkenti İstanbul. Birçok yerel yönetim özellikle sinemamızda yeni gelişen kısa filmlere alan açan çalışmalarıyla öne çıkıyor. Film festivallerindeki bu enflasyonun Türk sinemasına katkısı her ne kadar birçok sinema eleştirmeni tarafından aynı filmlerin festival festival gezdiği konusunda eleştirilse de, sektör bu faaliyetlerin sinemanın gelişmesine olumlu bir katkısı olacağı noktasında hem fikir. Sözünü ettiğimiz bu festivallere son iki yıldır tür sinemasına katkı sağlayacak iki festival de eklendi. İlki pandeminin hemen ardından hayata geçen ve geçen hafta ikincisi düzenlenen Uluslararası Distopya Film Festivali, diğeri ise eylülde ilki düzenlenen Evrensel Bilim Kurgu ve Fantastik Filmler Festivali. Her ikisi de İstanbul’da düzenlenen bu festivaller, Türk sinemasında tür sinemasının gelişmesini hedefliyor.

TÜR SİNEMASINDA B SINIFINDAN ÖTEYE GEÇEMEDİK

Dün akşam sona eren Uluslararası Distopya Film Festivali’nde ise, festival dünyasındaki bu çeşitlenmeye dair sorulara cevap niteliğinde, ‘Tür Sineması’ konulu bir söyleşi gerçekleşti. Cumartesi günü AKM Yeşilçam Sineması’nda gerçekleşen söyleşide sinema eleştirmeni Kerem Akça konuşmacı oldu. Konuşmasında Türk sinemasında Çetin İnanç’ın ‘Dünyayı Kurtaran Adam’, Metin Erksan’ın ‘Şeytan’ gibi filmlerin tür sinemasının ilk örneklerine değinen Akça, sinemamızın genel seyrinin ise daha çok melodram ve drama üzerinden ilerlediğinin altını çizdi. Tür sinemasına yönelik yapımların genellikle B sınıfı olduğu görüşünü aktaran Akça, 2000’lerde bu alanda bir yükseliş yaşansa da, bunların da istikrarlı olmadığını kaydetti. Son dönemde komedi ve korku türlerinin hakim olduğunu kaydeden Akça, bu yapımları ise şöyle değerlendiriyor: “Pandemiye kadar bu tür B sınıfı yapımlar revaçtaydı. Bir furyaya dönüştü, sonra özellikle korku üretiminin tutmadığını düşünüp geri çekilen yönetmenler oldu. Çoğu battı çünkü gişede. Şimdi ise gerçek hikayelere odaklanan filmler ilgi görüyor. Sinemayı takip eden kitle Hollywood estetiğine yakın çekilmiş, kaliteli filmler arıyorlar. Özellikle Ayla, Müslüm gibi filmlerden sonra, son olarak Bergen’de gördük bunu, izleyici sinemada bu tür yapımlara daha ilgi gösteriyor. Tür sineması alanında denemeler yapan birçok yönetmen artık dijital platformlara dizi üretmeye kaymış durumda. Düzgün bir tür sineması yapıp devamını getirebilen yönetmen çok az.”

BİLİM KURGU CİDDİYE ALINMIYOR, DESTEK BULAMIYOR

Akça, bu durumun nedenine dair görüşlerini de şöyle aktardı: “Tür sinemasında çığır açıcı özgün noktalara varan, bilim kurgu, distopya çeken yönetmen çok fazla önemsenmiyor, böyle bir algı var maalesef. Bu türde iş yapanlar daha entelektüel bir üretime kayıyor bu yüzden. Ama bunlar da genelde bir seferlik bir deneme oluyor, devamı gelmiyor. Bilim kurguyu ciddiye almanın Türkiye’de maddi bir geri dönüşü olmadığı için tür filmi yapan yönetmenler çok sağlam temeller üzerinde duramıyor, sonunda dizi falan çekmek zorunda kalabiliyorlar, online platformlardan para kazanma derdine düşüyorlar.” Tür sinemasının en iyi örneklerini Can Evrenoğlu, Taylan kardeşler, Alper Mesci gibi yönetmenlerin verdiği düşüncesini de aktaran Akça, alanın geleceği hakkında ise umutlu olmadığını şu sözleriyle paylaştı: “Türk sinemasında bilinçli bir tür sineması olduğunu düşünmüyorum. Çoğu örnekte gördük, genelde seri üretimler yapılıyor ve bunlar gişede kazanmak için. Bu münferit üretimlerin temeli sağlam değil, temeli Yeşilçam’a dayanınca sağlam bir yere varmıyor tabii. Online ortama kayma da buna zemin hazırlıyor. Temelleri sağlam olmayan bir sinemada süreklilik olmuyor, o yüzden tek tük başarılarla anılacak tür sineması algısı devam edecek görünüyor. Tür sinemasının geleceğine umutla bakmıyorum.” Akça’nın konuşmasında tür sinemasına dair şu tespiti de oldukça dikkat çekici: “Türkiye’de bilim kurgu bir süre sonra komediye, dini korku filmleri de sömürüye kayıyor maalesef. Bu yüzden bu alanda istikrardan ziyade elimizdeki mirasla yetineceğimizi düşünüyorum.”

MADDİ KRİZ DİSTOPİK YAPIMLARI ARTIRIR

Akça’ya sorduğum bir diğer soru da tür sinemasında öne çıkan distopik yapımların dünyada ve Türkiye’de geleceğine yönelik öngörüsüydü. Akça, bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etti: “Pandemi sonrası distopya ne kadar devreye girer, fantasyaya mı yönelir bu tartışılabilir. Distopya yapılabildiği kadar yapıldı dünya sinemasında, artık geride kalmış olabilir. Türkiye’de de çok üretildi biliyorsunuz. Pandemi sonrası Amerika’da azalma oldu ama Türkiye’de bu tür devam edebilir. Çünkü dünyada maddi kriz Türkiye kadar yüksek değil. Bizde distopyanın ucu kaçırılıp biraz polisiyeye kayıyor bazen ama devam edecektir yaratıcı üretimler. Dünyada aynı şekilde furya olmaya devam etmez gibi. Türkiye’de zaten son dönemde bu tür yapımların üretildiğini, Körfez, Yuva gibi yapımların Venedik gibi festivallerde yola çıktığını görüyoruz. Bir bilinç var diyeceğimiz üretimler görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz.”

İZLEYİCİDE ENTELEKTÜEL BİRİKİM YOK

Söyleşisinin sonunda tür sinemasının geleceği için umudu olmadığını söyleyen Akça ile, kendisinin de danışmanı olduğu ‘Evrensel Bilim Kurgu ve Fantastik Filmler Festivali’ ve ‘Uluslararası Distopya Film Festivali’nin alana bir katkısı olup olmayacağına dair düşüncelerini sordum. Akça, her iki festivalin de bir katkısı olacağına inancını belirterek, “Festivaller bu alanda iş yapmak isteyen sinemacıları cesaretlendirecek mi net bir şey söylemek mümkün değil ancak bu tarz festivallerin hedefi bu, filmlerin ve yaratıcıların önünün açılması” diyor. Evrensel Bilim Kurgu ve Fantastik Filmler Festivali’nde yaşadıkları süreçleri aktaran Akça, “Bir iki sene içinde tür sinemasına dair kaliteli yapım bulmak zor tabii. Festivalde bu yüzden 2010’lar yerli fantastik sinemadaki kaliteli üretimlerine destek vermek minvalinde bir konsept oluşturduk” dedi. Pandemi döneminde Türkiye’de de distopik ya da bilim kurgu yapımlarına büyük ilgi gösterildiğini, edebiyatta da son dönemde fantastik alana bir kayma olduğunu hatırlattığım, ancak bu hikayelerin gişede neden çakıldığını sorduğum Akça, şu yanıtı verdi: “Yıllara uzanan bir gelenek yok, entelektüel birikim yok Türkiye’de bu anlamda. Algıladıkları bilim kurgu Inception türü filmler oluyor. Bizim izleyici yerli yapımlarda ağlayalım, gülelim mantığındaki filmleri seviyorlar. Gora gibi komediyi içine katılan bilimkurgular seviliyor, tabii bunda star etkisi var. Cem Yılmaz sevildiği için. Mesela Şahan Gökbakar’ı da bir uzay gemisinin içine koysan bizim kitle gider izler. sinemasından beklenti bu yönde Yeşilçam geçmişinden dolayı, ağlayalım gülelim mantığında.”

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN