3 parti - Niye varlar?
14 Mayıs sonrası oluşan yeni Meclis’in merak duyulan bir konusu da, üç partinin nasıl bir yol tutacağı meselesi…
Saadet, DEVA, Gelecek Partileri…
CHP listesinden Meclis’e geldiler. Saadet’in 9, DEVA’nın 15, Gelecek’in 10 milletvekili var. Bir araya gelebilirlerse 34 milletvekilinden oluşan bir “Grup” haline gelecekler.
Sadece kendi milletvekilleri ile Meclis’te etkin olabilmeleri imkânsız.
Seçimden bu ana kadar sadece “CHP’den hak etmedikleri sayıda milletvekili kazandıkları”na yönelik eleştiriye konu oldular. “Bu kadar milletvekilini neden kaptırdığı” sorgulamasının CHP içindeki gerilimdeki payı ise ayrı bir hesap…
Üç partinin neden yola çıkarken birleşmedikleri eski bir tartışma. Yola çıkarken Davutoğlu ve Babacan Saadet’e girip orayı tahkim etmeyi tercih edebilirler miydi, bu akla gelmedi.. Kimi farklılıklardan söz edildi.
Ama yola çıkarken en azından Davutoğlu ve Babacan’ın birlikte hareket edebileceği, partileşme adımı atıldıktan sonra Gelecek ve DEVA’nın birleşebileceği, birleşmesi gerektiği de konuşuldu. Olmadı.
Olmayışta Babacan’ın ve DEVA kadrosunun direncinden söz edildi.
Sonunda Kılıçdaroğlu’nun koordine ettiği 6’lı Masa’da buluşuldu. Tamam, Masa’da parti logoları korunuyordu ama gene de böyle bir ortak zemsin gerçekleşebilmişti. O zemin neden iki parti ya da üç parti arasında gerçekleşmemişti ki?
Bu soru geriye götürülüp, “Neden Ak Parti bünyesinde gerektiğinde itiraz da edilebilen, eleştirilebilen bir ortam oluşturulup da böylesine ayrı partileşmeye kadar giden parçalanmalar gerçekleştirilmişti ki?” diye de sorulabilir. Benzeri sorular, Refah - Fazilet bünyesindeki “Yenilikçiler” ayrışması için de sorulabilir. Ama anlamı yok o soruların çünkü “insan ve siyaset gerçekliği” o tür idealist varsayımları anlamsız kılıyor.
Geldik, Meclis’teki, benzerlikleri büyük üç partinin daha etkin rol üstlenebilmek ve gelecek ümidi üretebilmek adına ne yapacağına?
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu severdim. Mert, yiğit, ahlâklı, mü’min bir insandı. Onun Meclis’te bulunmasını isterdim. Onun için bazı seçimlerde “Keşke birkaç oyum olsa” diye yazdığım olmuştur.
Benzeri şekilde Meclis’te Saadet’in de bur grubu olmasını isterdim. Ak Parti’nin iktidarını önemsiyordum.
Ak Parti’ye karsı Yargı’da, Askeri cenahta, medyada sergilenen müesses nizam dirençlerini kırmak için çaba sarf ediyorduk. Ak Parti’nin gücü de korunmalıydı ama Meclis’te, daha islâmî muhtevada bir ses de yükselmeliydi.
Bu yaklaşımın mantığı şu idi: Meclis’te ana muhalefeti CHP temsil ediyordu. CHP Sol – Kemalist – Laikçi çizgide, yer yer kayıt-dışı siyaset çevreleri ile dirsek teması içinde bir muhalefet sürdürüyordu. Düşünün ki 27 Nisan e-muhtırası Baykal tarafından “sivil toplum tepkisi” denilerek meşru görülebilmişti.
Evet Ak Parti iktidardı ama, sonuçta CHP muhalefetini – CHP’nin toplumsal tabanını dikkate alarak siyaset üretiyordu. Ben diyordum ki, Meclis’te islâmî hassasiyetleri dikkate alan bir Saadet grubu da bulunsun, iktidar, politika üretirken biraz da o grubun itirazlarına cevap verme gereği duysun.
Saadet Meclis’te ancak 2018 seçimlerinde o da CHP listesinden gösterilen bir kişi ile temsil edilebildi.
Grup olamadı.
Şimdi, “3 partinin Meclis’teki varlığı nasıl anlam kazanacak?” sorusu sorulduğunda ben yine o eski formülü hatırlıyorum.
Bir araya gelebilecekler mi? Anlamlı, mantıklı, toplum tarafından yadırganmayacak bir formül bulabilecekler mi, bilmiyorum. Siyasette ayrışmak kolaydır, birleşmek zordur. Ayrışmak kolaydır çünkü siyaset insan nefsinin kırbaçlandığı bir alandır. Genel Başkanlardan aşağıya kadar on binlerce insanı etkileyen statüler edinilmiş… kime nasıl diyeceksin, “sen şundan vazgeç, sen şundan….” gibi sözler? “Ya benim olsun ya da kimsenin…” yaklaşımı siyasette en mütevazi, en diğergâm insanın kimyasını etkiler…
Yani olumsuz etkiler demek istedim.
Aldığım bilgiler doluya konulup olmadığı, boşa konulup dolmadığı tarzında…
Belki yola çıkarken ya da bir formül ararken “Niye varız, varlığımızın anlamı ne, nereden geldik, nereye ulaştık, bundan sonra anlamlı bir şey yapabilir miyiz? İktidarla hangi farklarımız sebebiyle ayrı düştük, bugün iktidarın seçimi yeniden kazandığı bir durumda halkın hangi iradesini Meclis’e taşımalıyız?” sorularının cevabının verilmesi gerekiyor.
Başlangıçta birleşememek, stratejik anlamda yığınakta yapılan hata idi. Kabahat kimde olursa olsun, sonuçta birleşilememiştir. “Nefsimi temize çıkaramam, diyor Hazreti Yusuf, çünkü nefis kötülüğü emreder.” Acaba bir “nefis muhasebesi - öz-sorgulama” yapmak mı gerekiyor?
Meclis’teki varlığı anlamlı kılmak… Üç partinin bugünkü sorumluluğu bu bence…