“Makul, müspet, muteber, muayyen...”
Bugünlerde Bahçeli’siz yazı yazmak zor. Herkes onun kesin ve keskin inanç haline imreniyor. Ben de imreniyorum. “Şüphe” duymak rahatsız eder insanı. Kesin ve hatta keskin inanç halinde olacaksın.
“PKK’nın kurucu önderliğinin mesajları makul, müspet, muteber ve muayyendir” diyebilmek kolay değil. “M” ile başlayan başka sözcükleri de söyleyebilirdi mutlaka: “Mükemmel, mazbut, manevi, vs” gibi… Bu ara bir de “Üç S’li” cümle kurmuştu ya: “Görülen odur ki, CHP üç S'li bir alanda bocalamaktadır; Söğütözü, Saraçhane ve Silivri."
“Kesin ve keskin inanç hali” dedim, sayın Bahçeli meselâ “Tekeden süt çıkmazsa Erdoğan da Cumhurbaşkanı olamaz” derken de çok keskin bir inanç halindeydi. Sonra döndü “Fiili olanı hukuki hale getirelim” dedi, Erdoğan’ı sonsuz yetkili Cumhurbaşkanı yaptı, bugünlerde geldik. Aynı şekilde şu yakın geçmişte, “AYM DEM’i kapatmalı, kapatmıyorsa kendisi kapanmalı” derken de çok kesin – keskin inanç halindeydi. Bugün DEM’i falan geçip “Kurucu Önder”lere geldik.
Özgür Özel kalkmış, “MHP grubunda o da ayakta alkışlanıyor bu da….” gibi ikircikli bir cümle kuruyor ama herkes mutlu yaptığından… O Saraçhane, Söğütözü, Silivri’ye gitsin gelsin, ülkede roller ayakta alkışlanıyor, sen ona bak.
Mizah gibi görünebilir yazdıklarım ama değil. Bahçeli aldı süreci götürüyor. Öcalan ile birlikte. Öcalan da öteki cenahta kesin ve keskin inanç adamı rolünde… O da bazı mahfillerde ayakta alkışlanıyor.
İnsanlar mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “temkinli” halini oy hesabına veriyor. “Acaba sütten ağzı yanmışlığın etkisi olamaz mı?” diye soran yok. Süreçten hiçbir kuşku duymamak gerekiyor ya…
Ayrıca geniş kitleler, mesela halkın yüzde 80’i “Terörsüz Türkiye”yi desteklemesine rağmen “Öcalan’lı bölüm”e mesafeli duruyormuş, tepkiliymiş… Ya da MHP oyları dibe vurmuş. Ona pek itibar etmeyeceksin, işin içinde “Barış” var ya… O taraf popülizme, yani halk dalkavukluğuna girer. Öcalan’a güven gerisini merak etme sen… “Makul, müspet, muteber, muayyen…”
Bahçeli çözmüş olmalı Öcalan’ın “Komüner sosyalizm, komüner demokrasi, komüner entegrasyon vs…” jargonlarını… DEM de, PKK - SDG de çözülmüş olmalı… Bir lügati var besbelli Öcalan’ın… Şayet yollar açılır da siyaset yapmaya başlarsa, Kürtleri “komüner bilmem ne…”ye göre dizayn edecek zahir…
Şunu da söylemek lâzım:
Henüz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan emin olamadı SDG’den… Demiş, “SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonuna ilişkin, SDG'den gelen sinyaller anlaşmaya uyma "niyetinde olmadıklarını", aksine bunu aşmaya çalıştıklarını gösteriyor.”
Bir ara Fidan ayrıca “KCK, bütün bileşenleriyle ve unsurlarıyla ülkemiz, milletimiz ve coğrafyamız için tehdit olmaktan çıkana dek teyakkuzda kalmaya devam edeceğiz” demişti.
Biraz Bese Hozat’ın, Kandillilerin “Niye af dileyecekmişiz, suç işlemedik ki…” sözleri, Suriye’de SDG’nin “bir zaman gelir lâzım olur” niyetiyle olmalı, ayrı ordu hesapları, biraz Cizre’de arz-ı endam eden Barzani’li görüntüler, Barzani Ofisinden gelen “Kuzu postuna bürünmüş bozkurt” tanımlamaları keyifleri kaçırdı, biraz “maksimalist” talepler gündemi bulandırdı.
Bahçeli de kızıyor onlara… Ama Öcalan’a güven tamam.
Beştepe’den “Süreç”in gidişatını ayarlamaya yönelik yazılar kaleme alan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum da çok net bir arka plan okuması yapmış ve ikazda bulunmuş: "Hiç kimse terör yoluyla ulaşamadığı ve asla ulaşamayacağı imkansız hedeflere hukuk ve demokrasi yoluyla erişeceği vehmine kapılmasın…… hukuk ve demokrasi yoluyla Türkiye’yi bölme planları için zemin oluşturacaklarını zannedenler bunun altında kalırlar.”
Kim olabilir acaba bu hesap sahipleri?
Barış… Kardeşlik… Demokrasi…
Kimsenin bunlarla bir derdi yok. Memleket kan kaybetmesin. Analar ağlamasın…
Ama oyuna da gelmesin ülke…
Bölge ile oynanıyor, doğru. ABD Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye özel temsilcisi Tom Barrack bölgede dur durak bilmiyor adeta… Bir yandan da “Balkanlaştırdık” diyerek bölgeye yönelik Amerikan politikalarının özeleştirisini yapıyor. Şu söz ona ait:
“Bir tür Bağdat federalizmi kuracağız dedik; ardından özerk bir Kürt devleti yarattık. Suriye’de de SDG ve YPG ya da PKK üzerinden benzer bir yapı oluşturduk. Ortaya Yugoslavya benzeri bir Balkanlaşma çıktı.”
Bir yandan Barrack’ın “Hazar’dan Akdeniz’e barış” söylemi var. Fidan onunla “iyi iletişim kurdukları”nı söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la kurduğu, içine 300 Boeing alımı da giren, belki F-35 – F-16 - S-400 pazarlıklarının da karıştığı, Gazze - İsrail değerlendirmeleri içeren gelişmeler… SDG de o platformda çözülecek, Suriye de, bizim Süreç de… gibi gözüküyor.
Bahçeli’nin birinci çözüm sürecindeki gibi ip atma rolünden barış söylemine evrilmesi de not edilmeye değer kuşkusuz.
Bir de sayın Bahçeli’nin son konuşmasında “ahlâkî krize hepimiz kafa yormalıyız” ifadesinin arkasına taktığı “kriz alanları” dikkatimi çekti benim. Orada epey bir ahlâkî kriz alanlarını saymış. İBB’ye yönelik henüz kanıtlanmamış yolsuzluk iddiaları dahil. Bir şey unutulmuş gibi geldi bana: Sinan Ateş cinayeti karşısında MHP camiasının zat-ı alileri önderliğindeki suskunlukları… Orada bir ahlaki kriz yok muydu? Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” misyonu Sinan Ateş’in ailesinde nasıl yankılanıyor merak ediyorum.
