Allah şaşırtmasın

Ezidiler, şeytanın aslında asiliğinden değil asaletinden Tanrı’ya itaatsizlik ettiğine inanır.

Yani hainlik ve isyankarlığından zannedilir ama şeytan, başkasına itaati Tanrı’ya sadakatinden reddetti.

O halde yanlışlıkla Tanrı’dan bilinmesin diye dünyadaki kötülükleri üstlenmesi de şeytanın fedakarlığından sayılıyor.

Eski inanışların hepsinin boğuştuğu bir ikilemdir bu. İyilik tanrıdandır, fakat kötülüğü yaratan kim?

Mecusi inancı, zamanla ikilikte buldu çözümü. ‘Bir iyilik tanrısı, bir de kötülük tanrısı var, sonunda iyilik tanrısı ve ona inananlar galip gelecek’ diyerek çıktılar işin içinden.

Tek tanrılı semavi dinlerde de ulema buna kafa yordu.

Tanrı istemezse hiçbir şey olmazdı, yaprak bile kıpırdayamazdı, amenna! Ancak kötülük nasıl Tanrı’ya mal edilebilirdi? Bu ikisi bir arada neyle açıklanacaktı?

İslam’da Allah’a ortak koşulamaz, şirk yasağı var.

Amentü açık; “Allah birdir, hayır da şer de ondan gelir”. İmanın esaslarından bu.

Fakat iyiliği de kötülüğü de yaratan, yaptıran Allah ise cennetle cehennem, ödül ve ceza niye var, insanın günahı ne?

Farklı yorumlar getirildi, itikaden bölünmelere yol açtı, mezhepler ortaya çıktı.

Yerleşik, kabul gören, Diyanet’in de benimsediği görüş şu: Hayrı da şerri de seçenek olarak yaratan Allah. Mühlet dolana kadar ikisine de izin verir. Ama hayrı emreder, şerri yasaklar, seçimi de insanın hür iradesine bırakır.

Dolayısıyla seçmek ve yapmak Allah’ın izniyledir ama iyiliği seçmesini ister ve insanı özgür tercihlerinden sorumlu tutar.

Gördüğünüz gibi şirk koşan inançlar bile insanın kötü, şeytani, olumsuz eylemlerine tanrıyı ortak etmekten kaçınır, başka izahlar ararlar.

Bazı inançlar kötülüğü tanrıya mal etmemek için şeytanı suçlar, kimi başka bir tanrıya atar sorumluluğu. Kiminde şeytan, tanrıyı perdeleme görevi üstlenir, günah keçisi rolündedir.

Oysa İslam, şeytana perdeleme rolünü de vermez. Sorumluluk ayartanda, yoldan çıkaranda değil ayartılan ve yoldan çıkandadır. Şeytana uyma mazeretinin arkasına saklanmak, kişiyi sonuçlarına katlanmaktan kurtarmaz.

Yine de sultanlar, teolojik tartışmalardan yararlandılar, her devrin fetvacılarının yardımıyla çıkarlarına alet ettiler, siyaseten kötüye kullanmaktan çekinmediler. Allah korkusu, istismarlarına engel olmadı.

Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’ne bakın, Cebriyye maddesinde bunu Emevi halifelerinin başlattığı yazıyor.

İktidara oturmalarını, Allah’ın muradı diye dine dayandırdılar, halk nezdinde saltanatlarını kutsallaştırmayı amaçladılar. Kendilerine dokunulmazlık kazandırmaya çalıştılar.

‘Allah dilemezse olmazdı’ diyerek eleştiri ve muhalefeti, Allah’a karşı gelmek gibi gösterdiler.

Ne yapıyorlarsa yüce Allah’ın takdiriyleydi, her şey kaderde önceden belirlenmişti.

Zulümlerini, haşa Allah’ın takdiri diye meşrulaştırmaya kalkan oldu. Yanlış icraatların sorumluluğunu ilahi iradeye yıktılar. Zalim güya mazurdu, elinden ne gelirdi.

İlahiyat profesörü Mehmet Azimli’nin Halifelik Tarihine Giriş’inde, örnekleri anlatılıyor.

Emevi halifeleri kendilerine Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, dünyadaki sultanı gibi sıfatlar uydurdu. Ucuz yakıştırmalarla her icraatlarını Allah adına yapmış görünmek için. Yaptıran sözüm ona Allah, var mıydı yan bakan!

Sene 2021’in sonu. Hala “Dünya Türkiye’ye parmak ısırarak bakıyor ama biz yapmıyoruz, inanıyoruz ki bize yaptıran Allah’tır” diyen siyasetçi çıkıyor.

Bir bakan, iktidarlarının başarısına Allah’ı ortak eder gibi konuşuyor ki, başarısızlıklarının da Allah’tan bilinmesini istemeye yüzü olsun.

İslam’da Allah, kainatın ulu Allah’ı. Ne sadece Türkiye’nin, ne Müslüman ümmetinin ne de yaşadığımız dünyanın...

Türkiye’de, iktidardaki bir partiye her icraatını Cenab-ı Allah yaptırıyorsa dünyanın geri kalanına, dış güçlere, muhalefetteki partilere kim yaptırıyor?

İlahi takdiri bir partiye, bir siyasetin tekeline indirgemenin bizim dinimizde yeri nerede var? Anlayanlar, anlamayanlara da anlatsın.

Bir de siz anladınız mı; kişi başı milli geliri Türkiye’nin 10 katı olan Almanya neyimizi kıskanıyor olabilir?

KÜRESEL DEĞİŞİM KOMPLO MUYMUŞ MEĞER?

Geçen yıl sonundan önceydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “küresel siyaset ve ekonomideki değişimlere ayak uydurma mecburiyetinde” olduğumuzu söylemişti.

Bu yıl sonuna gelirkense Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, ABD Merkez Bankasının “kamuya değil ki 5 aileye ait” olduğunu duyurdu.

Küresel siyaset ve ekonomi hakkındaki bilgisi, kulaktan dolma sığ komplo teorilerinden öteye geçmeyen bir anlayışla mı küresel değişime ayak uyduracak Türkiye?

YORUMLAR (81)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
81 Yorum